Küçük bir kümesim var.
Küçük bir kümesim var. Hobi amaçlı. Yumurta da alıyorum ama. 5 tavuktan günde 3 bilemedin 4 tane. Kümesin patronu Denizli horozu. Horoz afilli mi afilli. Bir ses çıkarttı mı tüm tavuklar çevresinde toplanıyor. Esas duruşta.
Gözlemliyorum horoz bir yerde yiyecek bulduğunda değişik bir ses veriyor. Sonra koşarak gelen tavuklara gösteriyor yiyeceği.
Tavukların sayısını 5’de sabit tutmuştum. Geçen yıl bir tavuğum ölünce yerine yeni bir tane aldım bir tanıdıktan. Gelenin rengi farklıydı. Benim eski tavuklar kahverengi iken bu siyahtı. Araştırdım türü farklıydı. Olsun hiç önemli değil. Tavukların renk önemsediğini düşünmüyorum.
Fakat siyah tavuk kümese girer girmez ortalık karışıverdi. O sakin bildiğiniz, ensesine vur lokmasını al zannettiğimiz tavuklar, bir canavar kesildi. Zavallı kara tavuğu kıstırıp kıstırıp dövüyorlar. O kadar dövüyorlar ki, dünya umurunda olmayan horoz bile müdahale etmek zorunda kalıyordu kimi zaman.
Bizim kara tavuk bir hayli hırpalandı. Kümesin karanlık köşelerine sığındı, olmadı. Yükseklere tünedi yine olmadı. Sürekli dayak yedi.
Yem yemek için bile diğerlerinin doymasını bekledi, tıpkı su içme sırası beklediği gibi. Bir türlü kendisini kabul ettiremedi bir yıl içinde. Kümesin bir parçasıydı ama biraz üvey kardeş gibiydi anlayacağınız. Hâlâ arada sırada kafasına bir gaga yiyiveriyordu. Verdiği tepki ise başını eğip iki adım öteye kaçmaktı.
Derken geçen hafta bir tavuğum daha öldü. Kahverengilerden. Mutat olduğu üzere bir tavuk daha almak istedim. Pazara gittim, baktım bir çocuk elinde 4 genç tavuk. Satmaya çalışıyor. Yan tezgâhtan biri, “Abi şehit çocuğu, yetim” dedi. İçim sızladı. Belki de satış taktiğiydi. Öyle olsa bile umurumda değil. Dört tavuğu da aldım. Dördü de kahverengi. Kümesteki renk dengesi iyice bozulmuştu anlayacağınız. Ben zavallı kara tavuk diye düşüne düşüne eve döndüm, tavukları kümesin içine bıraktım. Biraz uzaktan da gözlemeye başladım.
Kümeste 3’ü kahverengi biri siyah 4 tavuk varken yeni genç dört kahverengi tavuk daha girmişti. Aklımca “Sosyolojik” bir gözlem yapacağım. Eski kahverengi tavuklar öyle renk menk takmadılar. Bulduklarını dövmeye başladılar. Yemeğe ortak geldi diye bakıyorlardı anlayacağınız.
Fakat tam o sırada çarpıcı bir şey oluverdi. O bir yıldır sürekli dayak yiyen siyah tavuğun içinden bir kaplan çıktı birdenbire. En öne atıldı. Kimi yakaladıysa dövdü yeni gelenlerden.
Kafalarını gagaladı, yetmedi, yetersiz kanatlarıyla havaya zıplayıp tırnaklarını geçirdi. Köşelere kaçanların bile üzerine saldırdı. Bir yıldır biriktirdiği bütün hırsını saldı ortalığa.
Kara tavuğun yaptıklarını gören diğer tavuklar geri çekildi. Yeni gelenlerle ilgilenmemeye başladı. Horoz zaten duruma hiç müdahil değil.
Şimdi aradan bir hafta geçti, yeni gelen tavuklar yem bile yiyemiyor. Sürekli kara tavuğun saldırısı altında. Bizim ezilen, “Zavallı” dediğimiz kara tavuk, kümesin baş işkencecisi durumunda.
Bu arada artık kendisi de dayak yemekten kurtuldu. Yem sırasına girmiyor, rahatlıkla su da içiyor.
Bu durum bana bir şeyler çağrıştırıyor ama, bir türlü çıkaramıyorum!