KANSIZLIK

Halil İbrahim İZGİ
Tüm Yazıları
Türkiye de benzer şekilde bir kansızlık yaşıyor. Vücut kocaman ama yorgun düşüyor.

Endişeye mahal yok. Kansızlar şunu yaptı, bunu yaptı diye hamasi bir yazı yazmaya niyetim yok. İstediğim şey sadece normal bir insanın yaşayacağı kansızlık üzerinden topluma, bizlere ışık tutmaya çalışmak. Kansızlık olarak tanımlanan anemi, vücuttaki kırmızı kan hücrelerinin azalmasıyla ortaya çıkar. Soluk bir beniz ve yorgunluk hali kansızlığın alametleri arasındadır. Çaresiz bir hastalık değildir ama zorlu bir süreç olduğu muhakkak. Çekmeyen bilemez. 

Türkiye de benzer şekilde bir kansızlık yaşıyor. Vücut kocaman ama yorgun düşüyor. Vücudun içinde kan değerlerinin yükselmesini sağlayacak hücrelere ihtiyaç var. Var mı? Yeterince yok. Demir depoları neredeyse boş. Yiğidiz, cesuruz diyerek kendimizi motive ediyoruz ama vücut kansızlık çekiyor. Tarihi arka planı da var tabii. Çanakkale, Kurtuluş Harbi, teröre karşı mücadele derken vatan evlatlarını şehit verdik ve büyük kan kaybettik. Sonra vücudun içindeki çekişmeler de bize kan kaybettirdi. 15 yıldır vücut ıspanak-kereviz kürü ile biraz kan topladı. Sonra yeniden kan kaybı başladı. Darbe girişimleri, vücuda sülük gibi yapışan miyomlar kanı çekti aldı. 

Geride kalan kan hücreleri de yeni kan üretmek yerine içerideki kanı tüketmekle meşgul. Memleketin kan hücreleri arasında sadece asker-polis yok. Her türlü mesleği icra eden kişilerin işlerini hakkıyla yapması vücuda gerekli olan kanı kazandırabilir. Aşçı mı? En iyisi olacak. Terzi mi? En iyisi olacak. Yazar mı? Kelimeleriyle dünyalar kuracak, toprağına sahip çıkacak. İşte bu açılardan pek şanslı değiliz. Vatanımız için canımızı vermeye razıyızdır ama iş vücudu güçlü tutmaya yarayan kan hücrelerini artırmaya gelince işte ona aklımız pek ermez, önemsemeyiz de. Ta ki vücut ciddi sinyalleriniz gönderinceye, baş dönmesi yaşayıp ayakta durmakta zorlanıncaya değin. 

Kansızlık işte böyle kötü bir şeydir. Sinir de yapar. Olur olmaz şeylere tepkiler vermeye başlarsınız. Haklı olduğunuz düşüncesi bu öfkenizin etrafındaki bir kalkan olur. Kişiler ve toplumlar birbirine ne kadar çok benziyor değil mi? 

Vücudun kansızlığı da toplumun kansızlığı da farklı doktorların farklı reçeteleri ile tedavi edilmeye çalışılır. Enteresandır her ikisinin de çözüm merkezi televizyon ekranlarıdır. Çünkü böylesi bize daha kolay gelmektedir. Beslenme biçimini değiştirmek, hastalığı sadece ilaçlarla değil bilgelikle tedavi etmek zor gelir. Şöyle ikna ederiz kendimizi: Hele bir vücut ayağa kalksın. Sonra her şeye dikkat edeceğim. 

Kansızlık hayatın farklı dönemlerinde görülebilen bir hastalık. Irsi de olabiliyor. Ama bunların içinde bir sebep daha var ki o farklı: Gebelik dönemlerinde yaşanabiliyor kansızlık. Yani bir doğum eşiğindeyken vücut kansızlığa yakalanabiliyor. Eh yıpratıcı bir süreç olduğu muhakkak ama sonunda bir doğum gerçekleşeceğini düşünerek teselli oluyorsunuz. İşte Türkiye’nin yaşadığı kansızlık sorununu da böyle yorumlamak istiyorum. Yeni bir geleceğin doğumu için çekilen sancıların bir parçası olarak. 

Ama siz yine de benim söylediklerimi bir kenara bakıp bir doktora görünün. İş ciddi.