KADINLAR ÇOCUKLARI KENDİLERİ İÇİN DOĞURUR

Funda ÖZKALYONCU
Kadınlar anne olmak isterler.

Kadınlar anne olmak isterler.

Hormonları genel olarak kadına anne olma isteği yaratır.

Ve kadınlar, aslında kendileri için çocuk doğurur.

Tercihen gönülleri sevdiği adam, mantıkları da iyi baba olabilecek adamları ister.

Ama günün sonunda kadınlar çocukları kendileri için doğurur.

Bu benim için kesin bir duygudur.

Böyle olmasa, gencecik kız tecavüze uğruyor, acı ve endişe içinde hamilelik süreci geçiriyor.

Adamı bir daha görsün,  ya da görmesin, çocuğuna sıkı sıkı sarılıyor.

Nefret ettiği adamdan çocuk sahibi olan, bildiğim insanlar var, çocuklarına aşık.

O çocuklara nasıl bakıyorlar inanamazsınız.. 

Analık başka şey.

Yeni dünya anlayış, yeni hayat anlayışı ve aslında hayatın günden güne çoğalan zorlukları var.

Ve.

Başka birşey de şu.

Bir duygu var ki, bencillik diyelim, hayat bir kere ne uğraşıcağım yahu duygusu diyelim. 

Kadınlar içgüdüsel olan analık duygusunu reddediyorlarmış.

Gitgide azalmakta olduğu bilinen ülke nüfusları bilimsel ve istatistiki olarak açıklanmış. 

Şöyle.

Amerika Birleşik Devletleri'nde, Japonya ve Avrupa ülkelerinin çoğunda ülke nüfusu gitgide azalıyormuş.

Hatta yakın zamanda Amerika'nın pek çok eyaletinde kürtaj yasaklanmış.

Yasaklar ne kadar işe yarar bilmiyorum ama, o kadınları çocuk doğurmaya bir türlü teşvik edemiyorlarmış..

Batılı ülkeler de öyle.

Hızla çocuk doğurmaktan vazgeçen insanlar çoğalıyormuş.

Az gelişmiş, ya da gelişmemiş ülkelerde ki durum ne.

Çatır çatır çocuk doğuruyorlar.

Çocukları geleceğe yatırım olarak gören bir anlayışın sonucu bu tabi ki.

Çocuk konusu benim için çok farklı.

Herkes kendi çocuğunun derdine düşmüş, kendi çocuğunun yırtma telaşına ortak olmuş ortalarda gezinip duruyorlar.

Kimsenin, başka birinin çocukları ile ilgili hiç derdi yok.

Anlatıp geziyorlar.

Şöyle akıllı, böyle farklı, zeka küpü falan.

Şuraya tatile gitmiş, burada yemek yemiş, arkadaşları falan, harcanan paralar falan.

Bizim oğlan buraları beğenmez, hep Nice’de tatil yapar falan.

Bizim küçük oğlana Lacoste tişört almak için gittim, beden kalmamış hayatım falan.

Tişört kaç TL, 2.500 TL.

O zaten 3 yaşında, giymese olmaz mı? 

Olmaz, hep marka giyer sizin çocuklarınız.

EH sen pamuklara sardığın, anlata anlata bitiremediğin dünyaya getirdiğin şaheserini anlatırken.

1 tane doğur tatlım.

O beğenmediğin aileler çatır çatır 4-6 çocuk yapıyorlar.

Ben dinlemiyorum ama bazen yakalanıyorum.

Ne çocuk anlatırım, ne anlatan dinlerim.

Yüzünü görmediğin tanımadığın çocuğu anlatıp duruyorlar.

Anladık.

Dünyanın en güzeli.

Dünyanın en yakışıklısı.

Dünyanın en akıllısı.

Dünyanın en bilmem ne okullusu

Dünyanın en imkanlısı.

Sizin  çocuklarınız.

Çoğalan ve anlatılmayan çocuklar, sizin çocuklarınızın hayatın içinde ortakları olacaklar.

Gittigi en lüks plajda, yanındaki halk plajına gelecek, 10 çocuğu ile, karısı leğende hamur yoğurup, Aygaz tüpünde  dürüm yapacaklar.

Kendi çocuğunun dışında, ülkemin çocukları ne halde diye bakacaksın ve düşüneceksin.

Hatta bazılarına "bana mı sordun doğururken" demeyip, el vereceksin okutacaksın yani.

EH umurunda değil ve hiçbir şey yapamıyorsan, 

Kendi çocuğunu anlatmaktan vazgeçersin.

Ne çocukmuş be kardeşim.

Yani.

En iyisi. 

Gölge etmeyin.

Ama kesin sesinizi.

Funda'nın aklındakiler…

.... Mehmet Ali Erbil’in sırtında sivilce çıkmış, onu göstermek için doktora gitmiş.

Gittigi hastane özel.

2 dakikalık işlem yapmışlar faturası 1.300 TL.

Mehmet Ali bey sosyal medyasında "sakın bu hastaneye gitmeyin" diye paylaşım yapıyor.

Faturaya isyan ediyor anlayacağınız.

Ama dahası var.

Bir açıklama daha yapıyor, ve  "ünlülere özen göstermeliler" diyor.

Fatura üzerine bu paylaşımı yaptığına göre benden para almasaydınız demek istiyor.

Ben ünlüyüm diyor.

Benim anladığım bu.

Neden acaba?

Sağlık bu yahu. 

Senin ünlü olmandan kime ne?

Yani ben ünlüyüm benden para almasınlar demek istiyorsaki, ben böyle anladım.

Şaka gibi değil mi?

Son açıklamalara bakınca, ne açıklasa olmuyor.

En iyisi.

Parmakta sonra.

Biraz susarsanız  ne kadar iyi olur.

Funda’nın aklındakiler…

.... Televizyonu açıyorum.

Çeşitli programlar var, insanlar konuşuyor..

Geçici olanlar da, kalıcı olanlar da anlatıp duruyor.

Ağızlarında pelesenk ettikleri 2 kelime var.

İnsan dinlerken şişiyor.

"Bi tık".

Bi tık daha pişseydi, bi tık daha tuzlu olsaydı, şekeri bu tık daha az olsaydı.

Bi tık yukarı, bi tık aşağı.

"Açıkçası".

Açıkçası şöyle olsaydı, açıkçası böyle olsaydı, açıkçası benim için önemli değil, açıkçası ben şunu şöyle anladım.

Aslında, konuşma özürlü ne kadar çok insan varmış da farkına varmamışız.

Aslında, kelime dağarcığı az ne kadar çok insan varmış da farkında değilmişiz.

Bİ tık! 

Susar mısınız!

Açıkçası!

Çok kötü anlatıyorsunuz.