JACİNDA ARDERN VE GELİBOLU

Ömer EROĞAN 10 Nis 2019

Ömer EROĞAN
Tüm Yazıları
Sayın Jacinda Kate Laurel Ardern Yeni Zelanda Başbakanı, İşçi Partisi üyesi ve müşfik bir anne. Yöresinde başarıları ve iyilikleri dışında çok uzaklarda olan bizlerce de pek tanınmayan bu hanımefendiyi ülkesinde meydana gelen menfur, cinai saldırı sonrası, birbirini takip eden olumlu, örnek davranışları neticesi bizler ve tüm dünya "Büyük Lider" olarak tanıdı.

Nasıl ki; dünyamızın batı cenahlarından gelen dini mensubiyete karşı yükseltilen nefret karşısında sembolik ve içten davranış eşliğinde karşı durulabileceğini gösteren bu mütevazi hanımefendinin davranış ve söylemleri, keşke nicelerine örnek olabilse, hatta ve bilhassa cahiliye dönemi emsali birbirlerini nefretle katleden din-i Müslim mensupları ile zafiyet içerindeki bu cenaha saldırılarını şiddetle arttıran Ehl-i Salib (Haç) mensuplarına örnek olabilse!

Bundan, 104 yıl önce Hilal ile Salibin büyük mücadelesi Gelibolu’da yaşandı ve Hilalin zaferiyle sonuçlandı. Çanakkale 18 Mart Deniz Zaferimiz geçtiğimiz günlerde kutlandı. Truva bölgesine, döneminde yedi düvel olarak tabir edilen hakimlerin saldırısı can çekiştiği düşünülen Osmanlı’nın şerefli mensuplarınca; vatan toprağını ve milletini ve de dinini müdafaa edilebilmiş, sonuçta da zafere ulaşılmıştır. Balkan Harpleri sonrası perişan olan Osmanlı ordusu sadece iki yıl gibi son derece kısa bir sürede idarecileri tarafından tamamen yenilenebilmiş ve işte müttefik güçlerin hesap dahi edemeyeceği zafere ulaşabilecek güce kavuşmuştur.

Hala, anlamsız fikri çelişkinin devam ettiği üzülerek görülmektedir, şöyle ki; 18 Mart Deniz Zaferi sene-i devriyesinde bir eski general rütbeli askeriye mensubu, yeni akademisyen zat-ı muhterem  Liman Von Sanders Paşa’nın daha cepheye gelmeden savunma planlarını değiştirdiğini, sahilde kümelenmiş orduyu geriye çekerek daha korunaklı alana yerleşmesini sağladığı ve de bu değişikliğin Erkan-ı Harbiye Umum Reisi ve Harbiye Nazırı Enver Paşa tarafından hemen kabul edildiğini bu nedenle de Osmanlı Ordusu’nun zayiatının arttığını 2019 yılında televizyonlarda söyleyebilmekte, karşılığında genç bir bey ise başka bir programda ilk savunma planına göre sahil kesimlerine yerleştirilmiş ordunun yedi düvelin muazzam donanmasının yoğun top atışları ile vurduğu sahil kesimlerinde konuşlanmaya devam ettiği takdirde tamamen imha edilmiş olacağını ve de İstanbul’un işgal yolunun açılmış olacağı yönündeki fikir beyanı neticesinde anlamsız çelişki belirginleşmektedir, gelin de işin içinden çıkalım! Bugün artık hiçbiri hayatta olmayan Osmanlı Ordusu’nun neferlerinden paşalarına kadar mensuplarının tamamının kahramanca mücadele ederek, kendilerine emanet edilen namusu kanları canları pahasına müdafaa ettikleri varlığın devamı veya yok olmanın sınırındaki şanlı dönem çok uzun zamanlardan beri “Tarihtir“. En ceberrut siyasi rejimlerin dahi geçmişlerine bilimsel yöntemlerle ve daha objektif yaklaşabildiği bugün, bazıları hala içine istiflendikleri küçük siyasi kompartımanın dar penceresinden dışarıyı seyretmekte ısrarlarını sürdürdüklerinden “Tarih“i tahrif ederek siyasallaştırmakta, neticesinde de nesiller boyu eksik veya yanlış bilgiler çemberinin içerisinde çabalamaktayız.

1915 Çanakkale savunma muhabereleri son derece önemlidir ve bugünkü varlığımızın ana sebeplerinden biridir. Bizler için olduğu kadar o günkü dünya için de çok önemlidir ve yansımaları yeni dünyanın oluşumu ve sonrasına kadar ulaşır; Birleşik Krallık Donanma Bakanı geleceğin meşhur Başbakanı Winston Churchill’in istifaya mecbur olmuş olması bir yana, asıl İtilaf güçlerinin müttefiklerinin yardımının ulaşamadığı Çarlık Rusya’sında, kısa süre sonra dünya tarihini değiştirecek Bolşevik ihtilali gerçekleşebilmiş ve Rus İmparatorluğu sone ermiştir. Sair uluslararası etkileri yanı sıra, bize etkilerinden birisi Büyük Cihan Harbi’nin sonunda; Lenin’in ilhaksız /tazminatsız barış doktrini doğrultusunda Brest-Litovsk da Müttefik Almanların karşı çıkmasına rağmen Bolşevik yönetimle yapılan Osmanlı anlaşması sayesinde 1878’den beri işgal altına olan Kars, Ardahan ve Batum havalisi yani memleketimizin doğu toprakları kurtarılabilmiştir. Bu oluşan yeni durum sayesinde, daha sonraları da Enver Paşa, Halil Paşa ve şürekası vasıtasıyla başta Özbekistan olmak üzere Orta Asya’dan toplanan yardımların Lenin, Troçki ve Enver Paşa’nın Berlin’den dostu Radek tarafından Frunze vasıtasıyla Mili Mücadele için Anadolu’ya ulaştırılmasına kadar gider…                                                                                                                         

Çanakkale’deki ordumuz toplam mensubu hakkında her nedense değişik bilgiler mevcuttur; ihtiyatlar ile birlikte toplam dört yüz bin mevcuttan ve savaşlara bil fiil katılan iki yüz elli bin kişilik donanımlı Osmanlı Ordusu’ndan bahsedilir. Bu muazzam ordunun ne başkumandanından ne başkumandan vekilinden ne de kolordularından ve kumandanlarından da pek bahsedilmez. 18 Mart Deniz Zaferi kahramanı Cevat Paşa’dan da bahsedilmez, önemli komutanlardan ne Esat Paşa’dan ne Vehip Paşa’dan ne de diğerlerinden hiç bahsedilmez, hele de albaylardan da pek bahsedilmez, tabii ki bu geniş cephede onlarca ve onlarca da yarbay da vardır ve de yüzbaşılar ve diğer tüm rütbe sahipleri. Her nedense bütün bu kahramanlar unutulmuşluğa terk edilmişlerdir. Bunca geçmişiyle övünen bir millete acaba bu durum ne denli yakışır ki ve orta –uzun vadede toplumumuza neler kaybettiriyor?  Herhalde üzerinde bir nebze de olsa düşünmek lazım.

Her ne ise; başlangıçta Yeni Zelanda Başbakanı Sayın Jacinda Ardern Hanımefendiyi anmış idik ve değerli dostumuz Murat Bardakçı çok güzel bir çağrıda bulunarak; Sayın Yeni Zelanda Başbakanının Gelibolu törenlerine davet edilebilmesinden bahsetmiş. Keşke! Hele de topraklarında gerçekleşen menfur saldırı sonrası, çok da iyi olabilir doğrusu. Çünkü 24-25 Nisan tarihlerinde ve her yıl Gelibolu mevkiinde, Cumhuriyetimizin Banisi Gazi Mustafa Kemalin “ ..artık onlar  bizim de  evlatlarımız ..” olarak nitelendirdiği, itilaf orduları mensubu savaşlara katılan (Avustralya – Yeni Zelanda) ANZAC Kolordusundan otuz bin civarı neferinden toprağa düşenler için anma törenleri düzenlenir. Tabii bu yoğun katılımlı anma törenlerine binlerce kilometre uzaktan, hiç üşenmeden gelen muhariplerin torunlarını yıllardır ağırlıyoruz. Fakat, bizler ki bu denli geçmişimizle övünürüz acep bugün topraklarımız dışında kalmış binlerce şehidimizin hatıraları karşısında nasıl davranıyoruz, kabirlerinin torunlarınca ziyareti bir kenara, hiç hatırlıyor muyuz ki? Merak edilmesi gerekli her hal!  

Bu vesile bir bilgiyi de belirtmek gerekli: Çanakkale Savaşlarındaki muzaffer Osmanlı Ordusu’nun Başkumandan Vekili, Harbiye Nazırı ve Erkan-ı Umumiye Reisi Enver Paşa’nın oğlu Ali Enver Bey’in Avustralya’da vefatı sonrası, cenazesi Muharip Gaziler Bakanlığı /ANZAC Muharipleri Cemiyeti mensupları tarafından İstanbul’a getirilmiştir. (Enver Paşa Orta Asya’daki mücadele günlerinde kullandığı “Ali“ kod adını Berlin’de doğan oğluna vermiştir…). Ve ne garip tesadüftür ki müteveffa Ali Enver’in terekesinden olan ve babası Enver Paşa’ya Çanakkale Zaferi sonrası hediye edilen ipek dokuma Çanakkale tasvirli büyük duvar halısı bugün Avustralya’da bulunmaktadır…