İZMİR SİNEMA ŞEHRİ OLACAK

Sema SEZEN 28 Haz 2022

Sema SEZEN
İzmir sinemaseverlere, büyük çapta, uzun soluklu dev bir uluslararası film festivalinin geldiğinin güçlü sinyallerini verdi. Vecdi Sayar ve Tony Gatlif, İzmir Uluslararası Film ve Müzik Festivali ve sanat yaşamlarını anlattı

Zamanı geldi de geçiyordu... Konumu, güzelliğiyle sanatın nabzının attığı bir şehir olması gereken İzmir'de uzun soluklu bir film festivali neden yoktu? Neyse ki bu yıl 2. İzmir Uluslararası Film ve Müzik Festivali'ndeki profesyonel ekiple festivalin direktörü Vecdi Sayar, bu festivalin nihayet doğduğunu gösterdi. Festival konukları gerçekten çok özeldi.

İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin büyük katkılarıyla, Kültür ve Turizm Bakanlığı Sinema Genel Müdürlüğü’nün desteği ve Kültürlerarası Sanat Derneği işbirliği ile 2. İzmir Uluslararası Film ve Müzik Festivali düzenlendi. İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer, festivalde yaptığı konuşmalarda İzmir'i sinema şehri yapmayı planladığınu söyledi. Tüm sinemaseverlerin heyecanla beklediğini söyleyebilirim.

Festivaldeki büyük isimlerden iki ustayla bir araya gelip sohbet etme imkanı buldum. Dünyaca ünlü Cezayir asıllı Fransız yönetmen Tony Gatlif ve festivalin direktörü Vecdi Sayar'a merak ettiklerimi sordum...

---------------------------------------------------------------------

Vecdi Sayar: Hedef İzmir’deki sinema kültürünü geliştirmek

Yurt içi ve yurt dışında düzenlediği uluslararası festivallerle Türk sinemasını dünyaya tanıtan ve eleştirileriyle sinemamımızın gelişiminde büyük katkılar sağlayan usta yazar, eleştirmen, yönetmen Vecdi Sayar, sanat yönetmenliğini üstlendiği 2. İzmir Uluslararası Film ve Müzik Festivalini anlattı.

-Festival fikri nasıl şekillendi? 2’inci yılındasınız nasıl bir duyguyla yola çıkıldı?

Biliyorsunuz ki Türkiye’de birçok festivali başlattım. Başta İstanbul Film Festivali ilk film haftasıyla başlayıp devam ettik. Sanıyorum 12 yılım İstanbul Film Festivalinde geçti. Fakat o süreç içinde dünyadaki festivallerin çok büyük bir bölümünü tanıdım. Benim hoşuma giden daha küçük çaplı ve tematik festivallerdi. Cannes’a sürekli gittik ama gittiğim küçük festivallerde daha mutlu oldum. Böyle şeyler Türkiye’de hele o yıllarda hiç yoktu. İKSV’den ayrıldıktan sonra hemen ertesi yıl TÜRSAK’ı yaklaşık 100 kurucuyla birlikte kurduk ve orada da hemen bir tematik festivaller dizisi başlattık.
Önce Bodrum'da Çevre Filmleri Festivali, bir yıl sonra Sinema Tarih Buluşması tamamen tarihe odaklanan bir festival; sonra Eskişehir’de Beyaz Perdenin Ardındaki Kentler yani kent sinema ilişkisi üzerine. Dolayısıyla müzik üzerine bir festival fikri epey zamandır vardı kafamda. Tabii var birkaç festival; İşçi Filmleri Festivali gibi çevre filmleri birkaç tane var, daha da fazla olabilir diye düşünüyorum.

'Pandemi içinde bile yapabildik bu festivali'

Müzik sinema ilişkisinin İzmir’e çok yakıştığını düşünüyorum. Yaklaşık 6 yıl önce İzmir'e yerleştim. Geldiğim senedeki başkana hemen bu festival fikrini anlattım çok sıcak bakmadı. Tunç Başkan (Soyer) göreve gelir gelmez bu festivali teklif ettim ve festivali yapalım dedi. Tam biz karar verdik pandemi başladı ve pandemi içinde bile yapabildik bu festivali.

Kültür Bakanlığına gittik Sinema Daire Başkanı çok pozitif olumlu katkılar yaptı. Geçen yıl zor koşullarda başladık ve ikinci yıl daha iyi olduğunu görüyorum; özellikle kentle ilişki kurmak anlamında. Çünkü geçen yılın koşullarında tanıtım açısından biraz zayıftık yani kentli daha duyamamıştı festivali. Bu sefer böyle bir durum yok çünkü hakikaten yolların üzerindeki ışıklı ekranlarda bile görebiliyorsunuz ve insanlar artık bu festivali biliyor.

-120 film var değil mi?

120 film var 100 uzun metraj. İzmir’in 100’üncü yılı bu yıl 100’le birazda onu vurgulamak istedim. 100 uzun metraj tabii bilirsiniz zordur 100’ü tutturduk. 20’de 10 belgesel 10 kısa metraj var.

"Akdeniz Sinemaları Buluşmasının ikinci yılı olacak"

-Müzikleri seçerken aralarında nasıl bir bağ var?

Müzik teması konusunda bir müzisyenin hayatı, bir müzik grubunun, bir orkestra şefinin ya da bir müzik yıldızı üzerine filmler seçmeye dikkat ettik. Kimi belgesel, kimi kurmaca, kimi biyografik film, kimi daha özgün bir anlatım ama hep müzisyenlerin dünyası etrafında filmler bunlar. Bir diğer boyut, film müziğini vurgulamak... Türkiye’de buna çok ihtiyaç olduğunu düşünüyorum.
Diğer festivallerimizde ben bestecilerin pek davet edildiğini bile görmedim. Burada bestecileri mutlaka yönetmenle birlikte istiyoruz. Bu da tabii müzik insanlarını çok mutlu ediyor, özgün tarafı bu.
Yarışmada tematik bir zorunluluk getirmek mümkün değil. Yani geçen yıl 2 tane müzik üzerine film yapıldı. Onlar da ticari filmlerdi daha çok. Türk Sinemasında böyle müzik filmi yapan çok yönetmen yok. Şarkılı film çok yapıldı ama o başka bir tür. Nitekim bizim festivalde müzikaller diye de ayrı bir bölüm yapıyoruz. onların müzikle ilişkisi çok önemli ama film müziğini vurgulamak için ulusal yarışmada mutlaka özgün müziğe sahip olan filmleri seçiyoruz.
Bir de bizim başlattığımız -bu yıl ikincisini yapacağız umarım- Akdeniz Sinemaları Buluşması var; o da bir başka tematik festival.

"Bütün hedefimiz İzmir’deki sinema kültürünü geliştirmek"

Orada bir konu sınırlaması yok ama sadece Akdeniz ülkelerinin sinemacıları olacak. Yapımcıları, dağıtımcıları da bir araya getireceğiz. Geçen yıl bir toplantılar dizisi yaptık 3 günlük. Sonra da bir hafta içinde Akdeniz Sinemasının yeni örneklerini gösterdik hatta orada da Akdeniz’in Ustaları gibi bir bölüm yapacağım bu sefer.
Bütün hedefimiz İzmir’deki sinema kültürünü geliştirmek. Çünkü İstanbul Sinematek ile başladı film festivaliyle devam etti ve büyük bir seyirci kitlesi oluştu. Dolayısıyla festivale büyük bir misyon düşüyor.

---------------------------------------------------------------

Tony Gatlif: İlk filmim için İzmir'e gelmiştim

Ezilen, horlanan ve toplum dışı itilen Çingenelerin yaşamındaki dramı en doğal haliyle sinemaseverlere aktaran Cezayir asıllı Roman kökenli Fransız yönetmen Tony Gatlif, filmlerinin müziğinde de söz sahibi olmasıyla 2. İzmir Uluslararası Film ve Müzik Festivali'nin anlamlı isimlerindendi. “Müzik filmin omurgasıdır, senaryoyu yazarken ve çekim mekanları saptarken eş zamanlı olarak müziği de tasarlarım” diyen Gatlif, Türkiye'nin kendisinde çok özel bir yeri olduğunu söyledi.

-Filmlerinizde dikkat ettiğiniz ve önemsediğinizi unsurlar neler, film sizce nasıl olmalı?

Filmlerimde bazı şeyleri tersine çevirmeye çalışırım. Filmlerde çingeneleri çoğunlukla hırsız olarak işlerler. Ya da potansiyel suçludur. Ben ise o çingenenin gözünden dünyaya bakmaya çalışırarak filmlerimi çekerim. Onların gözünden dünyayı izleyicilere aktarmaya çalışırım. Onlar da kuşkuyla bakıyorlar bu kalabalığa, insanlara. Transilvanya’da ve diğer filmlerimde de benzer konular var. Benim filmlerime Çingeneler gitmez. Bu onların tarzı değil. Onlar kendilerini seyretmekten hoşlanmaz. Aslında ben de filmlerimi onlar için yapmıyorum. Onlarla ilgili olarak yapıyorum ama filmlerim onlar için değil. Ben bu öyküleri diğerleri için çekiyorum. Sinemaya giden, Çingeneler hakkında ön yargılara sahip olan insanlar için yapıyorum.

Benim için film çok sade olmalı. Kolay bir anlatım içermeli. Çünkü film insanlara rahat ulaşabilmeli. Bu konuyla ilgili kısa bir öykü anlatmak istiyorum. Yönetmen olan bir arkadaşım Amerika’da büyük bir otelde asansöre binmiş. Asansörde bir de yapımcı varmış. Arkadaşım da yeni filminin konusunu anlatmak istemiş yapımcıya. Fakat yapımcının hareketlerinden asansörün son kata kadar çıkma süresi içinde filmin öyküsünü anlatması gerektiğini anlamış. İşte zaten Amerikan filmlerinin konusu da bu kadar kısadır. Bir asansörün 10. katına çıkacak bir süre kadar vakitte anlatılabilir. Oysa benim filmlerimin konusunu anlatmak için bir otoyola ihtiyacım var.

-Festivalin Kültürlerarası Sanat Başarı Ödülü'nü aldınız. Bu konuda neler söyleyeceksiniz?

Ben sizleri bir büyücü olarak görüyorum. Çünkü sinema insana dünyayı anlatır. Sizler dünyayı bu festivalle buraya taşıyorsunuz. Herkese çok teşekkür ederim. Beni burada ağırladığınız için çok teşekkür ederim. Türkleri gerçekten çok seviyorum. İlk filmim için İzmir'e gelmiştim. Tek bir kelime bilmeden hiçbir şey konuşamadan. Ama Türkler bana yardım etti. Bana yol gösterdi. İşte ben buna büyü diyorum. Büyü diyorum çünkü sinema bizi büyülüyor.

-Film müzikleri sizin için çok önemli. Ülkemizden beğendiğiniz sanatçı var mı?

İbrahim Tatlıses’i ilk dinlediğimde çok etkilendim. Filmimde kullanmak istedim. Çünkü İbrahim Tatlıses’in yüreklere dokunan bir sesi, tınısı var.

- İzleyicilerin filmlerinizdeki mesajı anladığını düşünüyor musunuz?

Benimle birlikte Fransa’daki ırkçılık ortadan kalktı. Benden önce sağlam bir konuma sahip bir yönetmen olmadı. Belki ufak tefek olabilir ama ilk kez benimle birlikte Fransız olan bir yönetmen dışında, Fransızların sahiplendiği kendi vatandaşı, sinemacısı olarak kabul ettiği ilk kişiyim. Prodüktörüm de çok genç bir adamdı. Benim gibi yeni başlıyordu ve beni önce Türkiye'ye gönderdi. İlk filmimle Türkiye'ye 1984’te geldim. Bütün bu şehirleri; İstanbul, Ankara, İzmir'i dolaştık ilk filmimle. Fransız kültür merkezinde gösterilmişti. O günden beri de Türkleri çok seviyorum. Bu ülkenin filmlerini, sanatçılarını da yakından takip ediyorum. Yılmaz Güney efsanesini biliyorum ve çok saygı duyuyorum. Fatih Akın’ı da çok beğeniyorum. Gençken geldiğim bu memleketi çok sevdim. O günden bu yana her zaman Türk gazeteciler, eleştirmenler, benim filmlerimi savundu. Benim filmlerim Çingene müziğidir. Çingenelerin müzik bilgisi yoktur. Müzik okumamışlardır ama çocukluktan beri müziğin içindeler ve mükemmel bir kulakları var. Dünya konservatuarları öyle insanlar aranıyor aslında