​İSTİKLALİN 70. YILI HATIRLANANLAR VE DÜŞÜNCELER

Ömer EROĞAN 19 Ağu 2017

Ömer EROĞAN
Tüm Yazıları
15 Ağustos 1947 tarihinde Büyük Britanya Parlamentosunun onayladığı yasa doğrultusunda Genel Vali Lord Mountbatten tarafından hükümranlık yetkilerinin yerel otoriteye devri neticesi kolonial yönetim son buldu.

15 Ağustos 1947 tarihinde Büyük Britanya Parlamentosunun onayladığı yasa doğrultusunda Genel Vali Lord Mountbatten tarafından hükümranlık yetkilerinin yerel otoriteye devri neticesi kolonial yönetim son buldu. Hindistan ve Pakistan’ın kuruluşlarının gerçekleştiği günler ve 1 milyon insanın hayatını kaybettiği çatışmalar ve de 15 milyon kişinin de göçe maruz kaldığı acı süreç üzerinden ise 70 sene geçti.                                                               

Bugün Hindistan 1.249 milyar vatandaşa sahip ve bu nüfusun  % 14.4 oranı ise Müslümanlardan oluşuyor, GSYİH ise 2.264 trilyon USD’dir. Yakın gelecekte, büyük olasılıkla kıta tipi devletlerin yeni dünya düzeninin temel birimlerini simgeleyecekleri düşünüldüğünde birçok dil, din ve milleti bünyesinde bir araya getiren Hindistan’ın büyük güce dönüşebileceği öngörülebilir. Başlangıçta Doğu Pakistan adıyla Bangladeş’inde dahil olduğu Pakistan ise bugün 192 milyon nüfusu barındırmakta ve GSYİH ise 283.4 milyar USD’dir. Atlantik cenahının yoğun ilgisi bu ülke üzerinde hep hissedilmiş, iç siyasi istikrar ve demokrasi defalarca fasılaya uğramıştır. Her iki ülkede nükleer arsenale sahiptirler ve bir kesim vatandaşları entelektüel açıdan son derece donanımlı, yetkin ve yeteneklidir. Kolonial yönetimin sonlanması sırasında yerel iki toplum arasındaki 1930’larda başlayan sürtüşmeler neticesi, istiklal mücadelesinin başlangıçtan itibaren öncü gücünü oluşturan topluluğun ayrılarak ülkenin ikiye bölünmesi hususunda eski yönetimin etkisi hep sorgulana gelmiştir.

Asya’nın bu önemli medeniyet ve kültür havzasında Babür devletinin kurulmasından kısa bir süre önce  1510 tarihinde Goa bölgesinde ilk Portekiz Kolonisi kurulmuş ve taa 1961’e kadar devam etmiştir. Bu bakir ve geniş havzadaki Büyük Britanya faaliyetlerinin başlangıcı olarak 1600 yılında Kraliçe Elizabeth tarafından imtiyaz bildirgesi ile kuruluşu gerçekleşen ve faaliyetleri 250 sene süren “Doğu Hindistan Şirketi” olarak belirtilir. Kıymetli dostum Prof. Norman Stone’ın  “İngiltere’ye Hindistan kıtasını açan savaş” olarak tanımladığı ve ismiyle müsemma “Kalküta’nın kara çukuru” olayı neticesi Plassey savaşında Navab’ın büyük ordusuna karşı cüzi kuvvetiyle galip gelen Lord Clive 1757’de otoritesini Bengal’de tesis etti.  1803 yılında ise artık Pencap haricindeki bölgelerde İngiliz hakimiyetinin yerleşmiş olduğu görülür.1857 yılı Mayıs’ına gelindiğinde  “Sepoy” isyanı gelişti, ki bu kelimenin aslı  “Sipahi”dir. Cüzi koloni kuvvetlerinin Lucknow, Delhi gibi diğer bölgelerdeki başkaldırıyı yıl içerisinde kanlı biçimde bastırmasıyla sonuçlanmıştır ve Hint tarihçileri ise bu olayı “I. Hindistan bağımsızlık savaşı” olarak tanımlarlar. Yerel tarihçiler takip eden 10 yıl içerisinde 10 milyon Hintlinin katledildiğini belirtirler. 1876 yılı ise kraliçe Victoria’nın Hindistan İmparatoriçesi sıfatının Westminster tarafından onaylanmasından itibaren mutlak hakimiyetinde başlangıç tarihidir. 1885’te kurulan Kongre Partisi 1906’da Kalküta’daki toplantısında bağımsızlık talebini beyan eder ve 1916’da ise Kongre Partisi ve Müslüman Birliği ortak programı kabul eder. Gandi’ye atfedilen meşhur “Pasif direniş” yöntemi bütün kesimlerce kabul görür. Uzun yıllar boyu Mahatma Gandi ve Muhammed Ali Cinnah gibi liderler birlikte çalışırlar. Dönemin Hindistan Genel Valisi Lord Curzon İngilizlerin Hindistan’ı   “sonsuza dek…. olduğu gibi” yönetmesi gerektiğini ifade etmesinden yaklaşık 40 yıl sonra Büyük Britanya Ülkeyi terk etti. Geriye; Marx ve Engels’in “Ne var ki, İngilizlerin Hindistan’a getirdikleri sefaletin esas olarak farkı ve tüm Hindistan’ın daha önceleri çekmiş olduğundan sonsuz ölçüde daha yoğun türden olduğundan kuşkuya yer yoktur” sözü kaldı.                                 

Soğuk savaş döneminde ise 1955 Bandung Konferansı’nda fikri alt yapısı oluşan, diğerleriyle birlikte Hindistan’ın da öncülüğünü üstlendiği ve 3. blok oluşturma amaçlı “Bağlantısızlık hareketi” ile Kissinger’e göre Hindistan kendini oyalamıştır. Bu Konferans adı geçtiğinde haliyle NATO’yu da temsilen katılan Merhum Dışişleri Bakanımız Fatin Rüştü Zorlu’nun Nehru ile yaptığı uzun teorik münakaşa hatırlanıyor. Aynı yıl Eisenhower’in “Kuzey seddi havzası” olarak nitelendirdiği ve Bağdat Paktı ile kurulan CENTO örgütünün üyeleri Irak, İran, İngiltere, Pakistan ve Türkiye idi. İşte 1960 Darbesi sonrası ilk bildiride “NATO’ya ve CENTO’ya bağlıyız” denilen de bu örgüt idi. 

Hint alt kıtası ile ilişkilerimiz: Fatih Sultan Mehmed Han döneminde başlamış ve  artarak yüzyıllar boyu devam etmiştir . 

Aralarında ciddi coğrafi mesafe bulunan iki toplum ilişkilerinin en hassas ve hissi tarafı önce 93 harbi esnasında, kuraklık neticesi baş gösteren açlık nedeniyle milyonlarca Hintli hayatlarını kaybederken halkın topladığı bağışları İstanbul’a göndermesi ve İngilizlere müracaat ederek Rusya’nın durdurulması talepleridir. 1911’de Trablus savaşı esnasında yine maddi yardımları İstanbul’a ulaşmış ve İtalyan mallarına protesto uygulanmış keza Balkan harbi esnasında da benzer refleks görülmüştür. 1920’de İstanbul’un işgali Cinnah ve Gandi’nin birlikte düzenledikleri büyük mitingle protesto edilip pasif direniş ve grev uygulanmıştır. Kaynaklara göre Milli mücadele esnasında Hindistan’da toplanarak Ankara’ya ulaştırılan yardım 132.250 İngiliz Sterlini yani o günkü kur değeri ile yaklaşık 1.035.000.TL’dir. Dönemin Hindistan gazeteleri yanı sıra 2001 yılında  Dr. N. Ahmet Asrar’ın sunduğu bildirisinde de yer alan husus; Temmuz 1921 tarihinde Karaçi’de toplanan Hindistan Hilafet Konferansı’nda Gazi Mustafa Kemal’e  “Seyf – ül İslam” yani İslam’ın kılıcı unvanı verilmesi kararlaştırılmış olması idi. 1924 sonrası ise Nice’de ikamet eden Abdülmecid Efendiye yine Hindistan tarafından büyük  destek sağlanmış hatta kızı Dürrüşehvar Sultan  Berar Navabı Azam Şah ile ve  Nilüfer Hanım Sultan da Haydarabad  Nizamı’nın diğer oğluyla izdivaç yaparak ailevi ilişkiler tesis edilmiştir. Keza meşhur gazeteci/ romancı  V. Murad Han torunu Kenize Murad’ın Babası da Kotwara Raca’sıdır. Velhasıl neticede bu büyük ülke ile geçmiş köklü bağlarımız mevcuttur. Ha keza kuruluşunu ilk tanıyan ülkelerden olduğumuz Pakistan ile de ilk Sefirimiz Yahya Kemal Bayatlı’nın devlet reisi Cinnah’a itimatnamesini sunduğu günden beri yoğun ilişkilerimiz devam etmektedir.