İSTANBUL'UN RAMAZANLARI, YAHYA KEMAL VE CAHİT ZARİFOĞLU

Prof. Dr. D. Murat DEMİRÖZ
Tüm Yazıları
Genelde dinler, özelde İslâm Dini, içinde yaşadığı toplumun iklimine uygun çehrelere bürünür.

Genelde dinler, özelde İslâm Dini, içinde yaşadığı toplumun iklimine uygun çehrelere bürünür. Üç kıtanın kültürünü kendinde toplayıp bundan muhteşem Türk kültürünü üreten İmparatorluk’ta da İslâm bambaşka, bize has ve bizim içimizden bir çehreye bürünür. Ramazan bu çehrenin en sarih bir şekilde yansıdığı aydır. Ve musikisiyle, konuşmasıyla, adabıyla, edasıyla, şiiriyle Osmanlı-Türk kültürünün en kristalize olmuş formu İstanbul’dadır. Bu veçheden bakıldığında, İstanbul’un Ramazanları bir başka güzeldir. İftar vaktine kadar İstanbul mahallelerinde hafif bir telâş var iken, ezan okunup iftar vakti geldiğinde mahallede sesler kesilir. Sadece esen hafif meltemin erguvan ağaçlarında yarattığı hışırtı, uzaktan öten sığırcık seslerine karışır: Balkonlardan gelen çatal bıçak sesleri, yavaşça kararan havada ufaktan başlayan sigara dumanları ve eşi bulunmaz bir aile saadeti. 1930’lu yıllarda üstad Yahya Kemal’in bir şiirinde anlattığı atmosfer işte bu ramazan saadetini (ve kendi pişmanlığını) anlatır:

ATİK-VALDE'DEN İNEN SOKAKT

              Nihad Sami Banarlı'ya

İftardan önce gittim Atik-Valde semtine,

Kaç def'a geçtiğim bu sokaklar, bugün yine,

Sessizdiler. Fakat Ramazan mâneviyyeti

Bir tatlı intizâra çevirmiş sükûneti;

Semtin oruçlu halkı, süzülmüş benizliler,

Sessizce çarşıdan dönüyorlar birer birer;

Bakkalda bekleşen fıkarâ kızcağızları

Az çok yakından sezdiriyor top ve iftarı.

Meydanda kimse kalmadı artık bütün bütün;

Bir top gürültüsüyle bu sâhilde bitti gün.

Top gürleyip oruç bozulan lâhzadan beri,

Bir nurlu neş'e kapladı kerpiçten evleri.

Yârab nasıl ferahlı bu âlem, nasıl temiz!

Tenhâ sokakta kaldım oruçsuz ve neş'esiz.

Yurdun bu iftarından uzak kalmanın gamı

Hadsiz yaşattı rûhuma bir gurbet akşamı.

Bir tek düşünce oldu tesellî bu derdime;

Az çok ferahladım ve dedim kendi kendime:

"Onlardan ayrılış bana her an üzüntüdür;

Madem ki böyle duygularım kaldı, çok şükür."

Yukarıdaki şiirde, büyük şair, bir ramazan gününde, iftar vaktine yakın İstanbul mahallelerinden birinde kendisi oruçsuzken yaşadığı bir iftar anını anlatmaktadır. Hem o asil mahalle ruhunun Türk kültüründe yarattığı eşsiz duyguları anlatmakta, hem de kendi pişmanlığını sergilemektedir. Aynı zamanda, bir milleti millet yapan duygu birliği, duyarlılık birliği ve duyuş birliğini ima etmektedir. Ne yazık ki, bugün mahalle deyince başka kavramlar akla gelmekte, ramazan deyince bir kavgaya vesile olabilecek düşünceler dillendirilmektedir. Bunda, kapitalist emperyalizmin bizdeki son yansıması olan kâr iştahı ve gösteriş tüketiminin de büyük payı vardır. 

Bugünlerde, bazı aydınlarımız bir “muhafazakâr mahalle baskısından” dem vurmaktadırlar. Güya, oruçsuz insanlara baskı yapılmaktaymış. İnsanlar zorla oruç tutturulmaya zorlanmaktaymış. Ben, şahsen tersini görüyorum. Ve.. Kendi kendime soruyorum: “Acaba ben başka bir alemde mi yaşıyorum?”, diye… İstanbul’un AVM’lerine gittiğimizde insanların utanıp sıkılmadan Starbucks kahvemsilerini kafaya diktiğini, meşhur ecnebi aşhanelerinde “T-Bone Steak” taam ettiğini ibretle gözlemlemekteyiz. Bu yetmezmiş gibi, kendi okulumun etrafında bulunan kafeteryalarda, görünüşünden “muhafazakâr mahalleye” ait olduğu hissedilen gençlerimizin afiyetle nargile fokurdattıklarına da şahit olmaktayız. Bu serencâm içinde, eğer bir mahalle baskısı varsa, bizim gibi “oruçlu” dinozorların üstünde vardır. Neyse, çok şükür ki, Yahya Kemal’i biliriz ve o sebeple onun hatasına düşmemekteyiz. 

İktisat bilimi, insanı sâfi akılcı bir varlık, Nâzım Baba’nın deyimiyle bir “otomata” olarak tasvir eder. Halbuki bütün toplumsal ve beşeri olaylar da olduğu gibi, insan davranışı sadece akılla açıklanamaz. İnsanın içinde doğduğu toplumun temel değerleri, aileden aldığı görgü, içinde büyüdüğü ve yaşadığı şehrin atmosferi ve bunun gibi bir çok kültürel, psikolojik ve sosyolojik olgu insan davranışını belirler. Bu bahsettiğimiz normlar ve değerler bütünü, insan bireyinin bağlı olduğu ahlâkı oluşturur. Maalesef biz, dindarlaştığımızı zannederken ahlaksızlaşmakta, laik ve çağdaş olduğumuzu zannederken vatansızlaşmaktayız. Vatan, bir toprak parçasından çok ve o toprak parçasıyla beraber ortak değer, duygu, duyuş ve duyarlılıkların oluşturduğu toplumsal hafızamızdır da. Güzel ülkemin güzel insanları işte bu ortak hafızayı kaybetmeye başladılar… Bu ramazan gününde, yeniden ortak hafızamıza kavuşmamız için dua edelim… Ve…

1 Haziran 1987’de ölen sizlerin bildiği ismiyle Cahit Zarifoğlu’nun, benim içinse Cahit Amca’mın ruhuna da bir Fatiha okuyalım. Hemen bir bayiye gidip Dergâh Dergisi alalım ve Cahit Zarifoğlu – Cemil Meriç özel sayısını okuyalım.