İLK ADIM

Tuğrul GÜNAY 10 Mar 2018

Tuğrul GÜNAY
Tüm Yazıları
Okullar tatil olmuştu.

Daha önceki yaz tatillerinde olduğu gibi, bir temmuz sıcağında mahallenin bıçkın çocuklarıyla miskin miskin takılıyorduk. Ortaokula devam ediyordum. Her ne kadar Özal Türkiye’si de olsa, henüz yollar Alaman arabalarıyla dolmamış, pantolonlar Amerikan markası olmamıştı.

Lüks bir Alman arabasından, bir elinde James Bond bir deri çanta, diğer elinde üstünde tuşları ve ahizesi olan bir kutu ile göbekli bir amca indi. O yaşlarda en büyük ilgi alanı elektronik olan çocuklar olarak üstünde tuşları ve ahizesi olan bir kutuyu görmek, hepimizin ilgisini cezbetmişti. Ta ki bir arkadaşımız gerine gerine “Araba telefonu o. Sadece zenginler kullanabiliyor. Dayımda da var, beni annemle bile konuşturdu.” diyene kadar. Araba telefonu olabileceğine ikna olmuştuk ancak arkadaşın bu telefonla konuşabildiği iddiasına inanmamıştık. Muhtemelen kıskançlıktan çatlamıştık.

Mobil iletişimin 30 yılı aşkın bir süre zarfında geldiği yeri tartışmaya, detaylarını tek tek açmaya gerek yok. Nitekim ülkemizde mobil iletişim teknolojilerinin kullanım yoğunluğu, mevcut gelişmişlik ve ortalama gelir seviyesine göre bakıldığında olması gerekenin çok üstünde ve hemen herkes zaten bu teknolojileri kullanarak hangi seviyede olduğumuzu biliyor ve bundan 30 sene önce birileri bugünleri bu yaşadığımız haliyle tarif etseydi, ailecek izlemeyi çok sevdiğimiz 80’ler dizisindeki 46’lık Basri muamelesi göreceği muhakaktı.

Yapay zekanın kullanımı, ya da daha geniş bir bakış açısıyla, 4. Sanayi Devrimi süreci hali hazırda o amcanın elindeki tuşlu kutu seviyesinde. Bütün bu gelişim karşısında birey olarak çok zayıfmışız gibi hissetsek de, aslında dijital teknolojilerin ve özellikle sosyal medyanın, geçmiş on yıllara göre toplumu daha da politize ettiği, sosyal medyadaki katılımcıların aktivitelerinden de belli. Her ne kadar özellikle ülkemizde bu politize olmuş sosyal ağ kullanımı bataklık seviyesinde olsa da, insanların bir platform bularak kendini ifade edebiliyor olması eskisine göre çok daha katılımcı olmalarını sağlıyor. Rahmetli Aytunç Altındal’ın tabiri ile “Arap Karnıbaharı’nın” başlangıcı bu önermemiz için olumlu bir örnek teşkil etmese de, sosyal ağlardaki aktif kullanımın bir çok konuda, bir çok ülkede olumlu etkiler yarattığı ortada.

Dört milyar insanın internete bağlanamadığı, interneti de geçtik, iki milyar insanın temiz su kaynağından, kanalizasyon sisteminden mahrum olduğu bir dünyada gelişimin önünün ne kadar açık olduğu belli. Ve fakat, bütün insanlar internete bağlanıp bütün sistemler yapay zeka algoritmalarıyla yönetilmeye başlandığında nasıl bir dünyada yaşayacağımıza ilişkin aslında kimsenin çok bilgisi de yok. Olan, eldeki verileri, yıllar içerisinde bireysel olarak kendi zihnimizde oluşturduğumuz algoritmalara tabi tutarak, aynı yapay zekanın yaptığı gibi geleceğe yönelik tahminlerde bulunmak. Konunun dışında kalmamak için, geleceğin bu hızlı dönüşüm ve veri çağında belirsizliği daha az flu hale getirmek adına kişilerin atabileceği adımlar mevcut.

Bireyler için birinci adım, kendine yatırım yapmak. SpaceX sayesinde öğrendik ki, roket bilimi bile aslında roket bilim değilmiş ve yapılabilirmiş. Bugün internet bağlantısı olan bir bireyin, ücret bile ödemeden kendisini geliştirebileceği sayısız kaynak var. Ülkemizde de son zamanlarda konuya ilişkin bir çok seminer ve toplantı düzenleniyor. Aslolan bu zamanı yaratmak, bu ilgiyi göstermek ve toplantılarda insanlarla görüş alışverişinde bulunmak.

Kendine yatırımın yanısıra, başkalarına yatırım yapmak da önemli. Kar maksimizasyonu temelli, piyasa en uygun maliyetleri zamanla temin eder bakış açısının geleceğin dünyasında yeri olmadığı, büyük uluslararası şirketlerin eylemlerinden ve başta Davos olmak üzere, düzenlenen uluslararası toplantılarda konuşulan konulardan belli. O zaman, kuruluşların çalışanlarına ve başkalarına yaptıkları yatırım, aslında kendilerine yaptıkları yatırım.

Bir cumartesi günü başka işiniz gücünüz yokmuş gibi bu yazıyı okuyorsanız, eminim ki siz de hem kendiniz için, hem de çevreniz için etki yaratabilecek adımları atmak için gerekli potansiyeli taşıyorsunuz. Yeter ki o ilk adım gelsin.