İKİ KRİTİK ZİRVE: ASTANA VE NATO

Faruk AKTAŞ 10 Haz 2022

Faruk AKTAŞ
Haziran ayı içinde ülkemizi yakından ilgilendiren iki önemli zirve olacak.

Haziran ayı içinde ülkemizi yakından ilgilendiren iki önemli zirve olacak.

İlki 14-16 Haziran tarihleri arasında Kazakistan’ın başkenti Nur Sultan’da yapılacak 18. Astana görüşmeleri.

İkincisi ise 29-30 Haziran tarihleri arasında İspanya’nın başkenti Madrid’de yapılacak NATO Liderler Zirvesi.

Türkiye, Rusya ve İran garantörlüğünde Suriye krizine çözüm amaçlı oluşturulan Astana görüşmeleri, Moskova ve Tahran’ın yaklaşımları nedeniyle uzun süredir sönük geçiyordu.

Ancak Türkiye’nin, Suriye’nin kuzeyindeki PKK/PYD hedeflerine yönelik yeni bir operasyon hazırlığı nedeniyle bu zirve de önem kazanmış durumda.

Muhtemelen İran, bu zirvede de Suriye krizine yönelik ciddi atımlar atmaktan imtina eden bir yaklaşım sergileyecek.

Zira Suriye’deki çözümsüzlük hali Tahran’ın işine geliyor.

Özellikle Rusya’nın Ukrayna savaşı nedeniyle Suriye’deki etkinliğini azaltma yoluna gitmesi, İran’ı bu konuda daha da hevesli kılıyor.

İran, Rusya’nın boşluğunu doldurma heves ve gayretinde.

Ancak aynı sebeplerden ötürü, Rusya’nın geçmişe oranla çözüme yönelik atılacak adımlara daha sıcak bakması beklenebilir.

Bu nedenle Türkiye’nin bu zirveye kapsamlı bir çözüm planıyla gitmesi oldukça büyük önem kazanıyor.

Ankara ve Moskova’nın üzerinde anlaşacakları bir plana karşı Tahran çok fazla ayak direyemeyecektir.

Özellikle Moskova’nın, çözüm planına Şam yönetiminin onayını da katmasıyla İran’ın çözümsüzlükte ısrar etmesi zorlaşacaktır.

Kuşkusuz Türkiye’nin, o tarihe kadar hali hazırda devam eden operasyon hazırlıklarını da güçlü şekilde devam ettirerek Suriye krizine çözüm konusunda ortak adımların atılmaması halinde bu planını devreye sokacağını masaya da sürmelidir.

Terör örgütü PKK/YPG’nin saldırılarına yanıt verilmesi ve sınır güvenliğinin korunması açısından Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın açıkladığı Tel Rıfat ve Münbiç’in teröristlerden arındırılması elbette önemlidir ancak bu, güney sınırlarımızda bir terör devleti oluşturma planlarını yok etmeye yetmeyeceği gibi, terör tehdidini de ortadan kaldırmayacaktır.

O nedenle Rusya’nın önceliğini Ukrayna savaşı yöneltmiş olmasının Suriye’de kalıcı bir çözüm için fırsat olarak değerlendirilmesi oldukça önemlidir.

Artık herkesin gördüğü bir gerçek vardır ki Türkiye dışında küresel, bölgesel ya da yerel aktörlerden hiçbirisi Suriye krizinin çözümü konusunda herhangi bir çaba göstermemektedir ve göstermeyeceklerdir.

Zira söz konusu aktörlerin tümü çıkarlarını çözümsüzlüğün devamına bağlamış durumdadır ki bu durumdan en ağır şekilde etkilenen ülke Türkiye olmaktadır.

Bu vesileyle yukarıda belirttiğimiz gibi Suriye krizinin en önemli aktörlerinden biri olan Rusya’nın kendi koşullarının zorlaması nedeniyle çözümü arzular hale gelmesi, ayrıca Moskova’nın gerek Ukrayna savaşı konusundaki pozisyonu gerekse de özellikle aşağıda değineceğimiz İsveç ve Finlandiya’nın NATO’ya üyelikleri konusu nedeniyle hiç olmadığı kadar Ankara’yla ilişkileri olumlu yönde sürdürmek zorunda olması fırsat olarak değerlendirilmelidir.

Zira Suriye’de kalıcı bir çözüm bulunmadan, bu krizin Türkiye’ye yansıyan olumsuzluklarının ortadan kaldırılması mümkün olmayacaktır.

Ayrıca belirtmek gerekir ki bu konuda çözüm kapsamında atılacak adımlar terör örgütü PKK ile bunun Suriye’deki kolu YPG arasındaki bağlantının kopmasını da sağlayacağı gibi, PKK’nın Irak’taki varlığını yok etmeyi de ciddi şekilde kolaylaştıracaktır.

Gelelim NATO Zirvesi’ne…

Bu zirvenin en önemli gündem maddesi İsveç ve Finlandiya’nın üyelikleri konusu ki, bu konu da Türkiye’nin yaklaşımlarına endekslenmiş durumda.

Bu zirvede, özellikle ABD’nin Türkiye’nin tutumunu değiştirmek için büyük çaba göstereceğine kuşku yok.

Muhtemelen F-16 ve F-35 savaş uçakları konusunda bazı sıcak mesajlar vererek, “Terörle mücadele konusundaki endişelerinizi anlıyoruz, bu konuda yanınızdayız” gibi her zaman söyledikleri yalanların benzerleriyle Türkiye’yi yumuşatmaya çalışacaklar.

Ancak son iki haftadan bu yana gerek Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın açıklamaları gerekse de Ankara’nın bu konuda sergilediği tavır, Türkiye’nin ABD’nin bu yaklaşımlarını dikkate almayacağını gösteriyor.

Türkiye’nin bu zirvede, terör örgütü PKK ile YPG arasındaki bağlantıları, başta ABD olmak üzere NATO üyesi birçok ülke ile aday olmak isteyen İsveç ve Finlandiya’nın bu terör örgütüne verdikleri desteği tüm belgeleriyle muhataplarının önüne koyması ve söz konusu ülkelerin bu terör örgütüne verdikleri desteği kesmeden ve terörle mücadelede samimi bir iş birliğine girmeden veto kartını geri çekmeyeceğine dair kararlılığını en güçlü şekilde hissettirmesi gerektiğini düşünüyorum.

NATO üyeliklerinin uzun bir süreç alacağının farkında olan İsveç ve Finlandiya’nın bu konuda Türkiye’nin beklentilerini karşılayacak şekilde çok net ve güçlü adımlar atmasını beklemiyorum.

Büyük ihtimalle her iki ülke de, bu süreç içinde ılımlı bazı mesajlar vererek önümüzdeki yıl Türkiye’de yapılacak seçimlerin sonuçlarını beklemeyi yeğleyeceklerdir.

Zira her iki ülke yönetimleri de, Türkiye’deki muhalefetin hele de HDP desteğiyle iktidara gelmesi halinde bu yönde şartlar öne sürmeyeceğinin, istese bile süremeyeceğinin farkındalar.

Kuşkusuz Joe Biden yönetimi de önemli ölçüde kendi güdümlerinde olan Türkiye muhalefetinin bunu yapmayacağını biliyor zaten.

Ancak Biden’ın Türkiye’deki seçimleri bekleyecek vakti yok.

Zira başkan seçildiğinden bu yana kamuoyu desteği en düşük seviyeye inen Biden, önümüzdeki Kasım ayında ABD’de yapılacak ara seçimleri kazanması için, Rusya tehdidine karşı İsveç ve Finlandiya’yı NATO’ya alarak, en büyük taahhüdü olan Transatlantik İttifakı’nı güçlendirdiğini göstermek isteyecektir.

Ancak Ankara, Türkiye’ye karşı terör örgütlerini ve her türlü terör faaliyetini destekleyen, darbe girişimleri devreye sokan, yaptırımlar uygulayan hatta iktidarı değiştirmek için muhalefeti destekleyeceğini alenen deklare etmekten çekinmeyen Biden ve yönetimine böyle bir seçim hediyesi sunmayacaktır diye düşünüyorum.