İHRACATA DAYALI BÜYÜME VE CARİ AÇIK SORUNU-II

Prof. Dr. D. Murat DEMİRÖZ
Tüm Yazıları
Bugün Cari Açık sorunu ve ihracata dayalı büyümeye devam edeceğiz.

20 Aralık gecesi EkoTürk’te Son Seans programında fazla mesai yaptık. Sayın Cumhurbaşkanı’nın Kabine toplantısı sonrasında açıkladığı ekonomik tedbirler sonrası dolar kuru 18 TL’den önce 14 TL’ye indi. Bugün (23 Aralık 2021 saat 14:10) itibariyle 11,14 TL civarında dalgalanmakta. Benim tahminim Aralık sonu itibariyle denge kurunun 12 TL civarında olduğu yönünde. Bu da demektir ki, Sayın Cumhurbaşkanı’nın müdahalesi ile dolar kurundaki 6 TL’lık köpük alınmış durumda. Süreç nasıl devam edecek, kur nereye gidecek enflasyon ne olacak, bütün bu soruları Pazartesi yazacağım yazıda cevaplayacağım. Ancak şunu ifade edeyim: Cumhurbaşkanı’nın bu müdahalesi doğru müdahaledir ama gecikmiştir. Yine de 20 Aralık gecesi uygulamaya konulan önlemler bütün ülkeyi rahatlatmıştır. Hepimize hayırlı olsun.

Bugün Cari Açık sorunu ve ihracata dayalı büyümeye devam edeceğiz. İlk yazıda uygulanan para ve kur politikasından hedeflenen sonuçların ancak kısa dönemde (6-9 ay) gerçekleşeceğini söylemiştik. Sonra da hem ihracat hem de ithalatı belirleyen etkenlerin neler olduğunu incelemiştik. İhracat ve ithalat cari açığın en önemli iki bileşenidir. Ancak, özellikle Türkiye ekonomisinde, üçüncü bir bileşen daha vardır: Dış borç. İlk önce dış borcun cari açık problemine etkisine değinelim.

DIŞ BORÇ ÖDEMELERİ, DÖVİZ KURU ARTIŞI VE CARİ AÇIK

Dış borç ve cari açık ikilisi yumurta ve tavuk ikilisine benzer. Başlangıçta hiç dış borcu olmayan bir ekonomi düşünün. Bu ekonomi ilk yıl cari açık versin. Yani, ithalatı ihracatından fazla olsun. Bu durumda, ülkenin karşı karşıya olduğu döviz açığı problemi dış borçla finanse edilir. Bu işi ülkenin finans sektörü gerçekleştirir. İkinci yılın cari açığı hesaplanırken ithalat ve ihracatın dışında ilk yıl alınan dış borcun ana para ve/veya faiz ödemeleri de hesaba dahil olur. Yani dış borcu cari açığı kapamak için alırız. Ancak zaman içinde geçmişte alınan dış borçların anapara ve/veya faiz ödemeleri de bizatihi cari açığı arttıran bir etki yapar. Burada dış borcun cari açığı arttıran etkisi iki noktaya bağlıdır: İlki dış borca ödenen faizdir, ikincisi de dış borcun vadesidir. Bir ekonomide dış borç faizi ne kadar yüksekse ve dış borcun vadesi ne kadar kısaysa dış borç ödemelerinin cari açığı arttırma etkisi de o kadar yüksektir. Tersi durumda, yani, dış borç faizi ne kadar düşükse ve dış borcun vadesi ne kadar uzunsa dış borç ödemelerinin cari açığı arttırma etkisi de o kadar düşüktür. Bu yüzden, eğer ihracata dayalı bir büyüme stratejisi geliştirmek ve sürekli cari fazlalar üretmek istiyorsak, dış borcun faizini düşürmemiz ve vadesini de arttırmamız gerekir.

Türkiye’nin kabaca 450 milyar dolar dış boru vardır. Türkiye milli geliri yuvarlak hesap olarak 800 milyar dolar civarındadır. Yani kabaca milli gelirin yüzde 55’i kadar bir dış borcumuz bulunmaktadır. Bu dış borcun yaklaşık 200 küsur milyar kadarı bir sene içinde ödenecek faiz ve anaparadır. Yani her sene milli gelirimizin yüzde 25’iş kadar dış borç ödemek zorundayız. 200 milyar dolarlık ihracat fazlamız olmadığı içinde bu borcu yeniden borçlanarak ödemek zorunda kalıyoruz. Devletin dolar cinsinden borçlanmak için kullandığı Eurobond’ların faizi yüzde 7,7 civarındadır. Faiz indirimine başlamadan önce bu oran yüzde 4 civarındaydı. “Hocam, çok fazla sayı verdiniz. Bir şey anlamadık.” Tamam herkesin anlayacağı gibi anlatayım. Türkiye’nin toplam dış borcu yüksek değildir. Birçok ülkenin dış borcu kendi milli gelirinden fazladır. Bizimki ise yarısından biraz fazladır. Ancak yüksek dış borçlu ülkelerin hemen hemen tamamı en az on yıl vadeli borçlara sahiptir. Bu borçların vadesi bazı ülkeler için 50 yıla bile çıkmaktadır. Bizde ise dış borcun yarısı kadarı bir sene içinde ödenmek zorundadır. Böyle olunca Türkiye’de cari açık dış borca yol açmakta, dış borç da cari açığı arttırmaktadır. İkinci unsur da dış borca ödenen faizdir. Bu oran da çok ciddi bir biçimde yüksek bir orandır.

Dış borcun vadesinin kısa ve faizinin yüksek olması, ülkenin ödemeler bilançosunda kur hareketlerine karşı ciddi bir kırılganlık yaratmaktadır. Kuru arttırınca, doğrudur, ihracat artar. Ancak bununla birlikte her sene ödemek zorunda olduğumuz 200 küsûr milyar dolarlık dış borcun TL değeri de artmaktadır. Bu nakdi bankalar ödeyecektir. Onlar da üreticilerden, vatandaştan ve devletten bunu tahsil ederler. O yüzden ilânihaye döviz kurunu arttırarak ihracatı arttırma stratejisi ülkenin dış borç krizine sürüklenmesine yol açar.

İŞİN MATEMATİĞİ NEDİR?

İktisat biliminde dış borçla ilgili yüksek matematik kullanılarak kurulan modeller bulunmaktadır. Bu modellerden elde edilen genel çıkarım şu yöndedir: Dış borç cari fazla verilerek düşürülür. Ancak bu cari fazlanın düzenli bir şekilde en az on yıl boyunca elde edilmesi gerekir. Bu yeter mi? Yetmez. Elde edilen ihracat fazlası o seneki dış borç ödemesinden fazla olmalıdır. Türkiye’ye bu hesabı vurursak, ihracatımızın ithalattan fazlası milli gelirimizin kabaca yüzde 20’si kadar olmalıdır. Bu hedef kısa dönemde elde edilecek bir hedef değildir. Bence ilk önce borçlanma vademizi arttırmalı ve borç faizini düşürmeliyiz. Borç faizi Merkez Bankası faizi gibi düşürülmez. Dışarıdan para getirecek yatırımcıların Türkiye’ye güveni arttırılmalı ve Türkiye’nin risk priminin düşmesi gerekir. Bu sağlanırsa ve ihracat fazlasını düzenli olarak üretirsek, o zaman ilk başta ihracat fazlamız dış borç faizi ödemelerini karşılar. Bu süreç birkaç yıl devam ederse, borçlanma vadeleri uzar. Borçlanma vadeleri uzadıkça, dış borcun cari açığı arttırma etkisi azalır. Zaman içerisinde ise, toplam dış borcumuz azalmaya başlar.

DIŞ BORÇ VADESİ NASIL ARTAR? DIŞ BORÇ FAİZİ NASIL DÜŞER?

Küresel finans piyasalarında bir ülke veya firmanın riskini gösteren en önemli kriter CDS primleridir. Kabaca bu oran, o ülke veya firmanın borçlarını ödeyememe yani iflas etme ihtimalini gösterir. CDS’ler yükselirse dış borç faiziniz artar, düşerse de azalır. Bu oranı belirleyen birkaç unsur vardır. Ülkenin büyüme oranı, kısa vadeli dış borcun milli gelire ve Merkez Bankası rezervlerine oranı, enflasyon düzeyi, bütçe açıkları. Bunun haricinde siyasi istikrar ve jeopolitik risklerde bu oranın belirlenmesinde etkilidir. CDS’in düşmesi için hükümetin elinde olan araçlarla etkileyebileceği etkenler, bütçe açığı, Merkez Bankası döviz rezervleri ve enflasyondur. Hükümet bir anda ülkenin milli gelirinin yüzde 20’si kadar ihracat fazlası veremeyeceği için ilk etapta CDS’i düşürmeyi hedef almalıdır. Bu ise enflasyonu düşürmek, bütçe açığı vermemek ve Merkez Bankası döviz rezervlerini arttırmakla olur. Pekiyi bu hedeflere nasıl ulaşabiliriz? Sağlam bir istikrar programı ile.

“Hocam, siz diyorsunuz ki, sıkı para ve sıkı maliye politikası uygulanmalı? Pekiyi seçime bir buçuk sene kala Hükümet böyle bir politika uygular mı?” Hayır, ne münasebet. Tabiî ki uygulamaz. O yüzden şu anki mevcut politikayı uyguluyor. Ancak bu politika ancak 6-9 aylık bir müddet için bir rahatlama sağlar. Bu da 2022 Haziran -Eylül aylarına kadar bir dönemi kapsar. Bu olguları kabul edersek, Hükümetin ekonomi politikasının stratejisi ortaya çıkar: 2022 yılı Haziran - Eylül ayları arasında erken seçim! Seçim sonucu ne olur: Reis balkon konuşması yapar, CHP’de geleneksel kurultay şenlikleri başlar. 

Pazartesi bu konulara değineceğim. Hayırlı Cumalar.