​Mecid Mecidi'nin bu filmi üzerinden başlayan tartışma (iki film daha yapılacağının açıklanması üzerine) daha çook uzar... Film, film olarak tartışılmayıp, içeriği ve temsil ettiği değerler üzerinden masaya yatırılıyor. Belki böyle olması da normal. Çünkü İslam'ın "En kutsal"ını anlatıyor. Filmin İran yapımı olması beraberinde de ister istemez 1400 yıllık Sünni – Şii çekişmesini gündeme getiriyor.

Mecid Mecidi’nin bu filmi üzerinden başlayan tartışma (iki film daha yapılacağının açıklanması üzerine) daha çook uzar... Film, film olarak tartışılmayıp, içeriği ve temsil ettiği değerler üzerinden masaya yatırılıyor. Belki böyle olması da normal. Çünkü İslam’ın “En kutsal”ını anlatıyor. Filmin İran yapımı olması beraberinde de ister istemez 1400 yıllık Sünni – Şii çekişmesini gündeme getiriyor.

Dini bilgim bu işin temelini tartışanlar karşısında bir “Hiç” sayılacağı için gazeteci olmanın kolaylığından faydalanıp hepsini derledim.

Tartışmanın en temel noktası, böyle bir filmin yapılıp yapılmayacağı konusunda.

Bir görüş, Resul Allah’ın filminin yapılmaması gerektiğini savunuyor. Bu görüşe göre İsevi ve Museviler Peygamberlerini filmlere konu ederek zaten çok kötü birşey yapıyorlar. Prof. Dr. Cevat Akşit Hoca’nın deyişiyle, “Din oyuncak değildir. Kurtarıcımız efendimiz peygamberimiz (S.A.V.) popüler kültürün bir parçası haline getirilemez.” Karşı görüş ise sinemanın artık hayatın bir gerçeği olduğunu, Hz. Peygamberi hangi vasıta ile olursa olsun anlatmanın yanlış olmayacağı şeklinde.

Aslında daha filmin afişini ilk gördüğümde ben de şaşırdım. Çünkü gerçekten İsevi anlatıya-filmlere bir öykünme var gibi geldi. Zaten size sunduğum fotoğraflara bakarsanız, benzeşmeyi görürsünüz. Böylesi bir benzeşme bana göre de hem gereksiz, hem de yanlış.

İkinci tartışma ise, Hz. Peygamberin sadece yüzünün mü, yoksa vücudunun, ellerinin kollarının yani herhangi bir uzvunun mu gösterilmeyeceği şeklinde.

İran geleneği, bu durumu sadece yüzünü göstermemek olarak uyguluyor. Onlar yalnızca Hz. Peygamber’in değil, Hz. Ali’nin konu edildiği ve bolca çekilen filmlerde de aynı yöntemi kullanıyor.

Karşı çıkanlar, Hristiyanları örnek veriyor. İsa ikonlarını karşılarına alıp ibadet edilmesi ile karşılaştırıp, “Eğer böyle bir filmle Hz. Muhammed (S.A.V.) Efendimizi de resmetmeye ve suretini göstermeye çalışırsanız, iş Hristiyanların âdetine döner” diyorlar. Bu görüş, sadece Hz. Muhammed (S.A.V) değil, Hz. Ebubekir (R.A.), Hz. Ömer (R.A.) gibi sahabiler için de geçerli.

Karşı görüş ise, Hz. Peygamber’in yüzünün gösterilmediğini, Osmanlı tezhip sanatında da Hz. Peygamber’in böyle tasvir edildiğini söylüyor. Tezhip sanatında Hz. Peygamber’in bütün vücudunun göründüğünü, sadece yüzünün beyaz olduğunu, yani nur olarak tasvir edildiğinin altını çiziyor.

CUMHURİYET

Bir günde ülkenin en eski gazetesinin tüm yönetimini birden gözaltına almak...

PKK ve FETÖ’yü aynı paket içinde kullanıp, gözaltı gerekçesi olarak kullanmak...

Düşünüyorum... Düşünüyorum... Çok yanlış.

Gazeteler, okuyucularının fikrini değiştirmezler. Zaten o fikirde olanlar o gazeteleri alırlar. Yani temelinde gazeteler sadece basılı kağıttan ibaret değillerdir. Onlar aslında kendisini satın alanlarla birlikte aynı kurumsal yapı içindedirler.

Cumhuriyet operasyonu kısa – orta – uzun, tüm vadelerde sadece FETÖ mücadelesine sekte vurur. Genel olarak, darbe kalkışması ile birlikte adı tam konmasa da FETÖ’ye karşı iktidara destek veren Kemalistleri, Yenikapı fotoğrafının içinden çıkartır. Diğer tüm kesimleri “Sıra bize mi gelecek?” duygusuna kaptırır. Cumhuriyet öyle ya da böyle, sevin ya da eleştirin, bir kesim içim sembol bir markadır. Onlar belki gazeteyi yeterince satın almazlar. (Satışı 50 bin civarı) Ama onlar için asidi bazdan ayıran turnusol kağıdıdır. CHP, yapısı itibariyle bu dalgaya karşı koyamaz. Nasıl Ak Parti, İmam Hatipler konusunda duyarlıysa, CHP’de Cumhuriyet konusunda duyarlıdır. Kendisini sertleşmek zorunda hisseder. Bu kadar karışıklığın içindeyken ülkenin en ‘mülayim’ partisini bu kadar ‘kör gözüm parmağına’ dürtmenin ne anlamı var?

Bu durum, zaten su içinde yüzde 50 oy alan, istediği yasayı çıkartan, Meclis’e ve sokağa böylesine hakim bir iktidarın işine gelir mi? Gelmez, gelmemeli...

Bir diğer taraftan, bu durumun uluslararası etkisi de büyük olur. Uluslararası etki dediğimiz şey öyle bir anda ortaya çıkmaz. Gürültü oralara ulaşır ve yankısının gelmesi zaman alır. Ama bir çok noktadan geri yansıyacağı için, gürültünün kendisinden daha uzun sürer.

Ve FETÖ’cüler... Bu duruma en çok onlar sevinir. Darbeci alçaklar ile muhalifler arasına bir çizgi çekilmediği için bayram ederler. Yurt dışına kaçan, oralarda korunanlar “Artık, bizi iade etmezler” diye halaya dururlar.

HANEFİ AVCI’DAN HİKMET ÇETİNKAYA’YA

40 yılın antikomünist polis şefi nasıl darbeci çete tarafından sol örgüt üyeliği gibi bir gerekçeyle hapse atıldığında herkes buna dudak büktüyse, 40 yıldır Fetullah Gülen aleyhine yazan Hikmet Çetinkaya’nın durumu da aynı. Herhalde buna en çok Fetullah Gülen gülüyordur.