Vakıf Katılım web

HUZURSUZLUĞUN FAY HATLARI (1) 

Sezai ŞENGÖNÜL
Tüm Yazıları
Etrafımda birçok insan, an itibarıyla televizyonlarını açtığında haberleri özellikle izlemiyormuş.

Etrafımda birçok insan, an itibarıyla televizyonlarını açtığında haberleri özellikle izlemiyormuş. Sanal ortamdan da göz ucuyla bakıyorlarmış. Son bir, iki yıldır, "acaba sadece bende mi var böyle bir hal" diye düşünüp duruyordum. Yanılmışım. Son zamanlarda gördüm ki epeyce kişide bu türden bir eğilim varmış. "Neden böyle yapıyorsunuz?" dediğimde, çoğu; "akıl sağlığımıza mukayyet olmak, psikolojimizi negatif olaylara kurban etmemek için" diye veya o minvalde cevaplar verdiler.

Cahil cühela da değiller ha! Aksine ezici çoğunluk iyi eğitimli idi! Üniversitelerde okuyan gençler de vardı bunlar arasında. İsterdim ki o türlü cevaplar almayayım. Bu memlekette hiç mi iyi haberler yok yani, köküne kıran mı girdi? Kültüre, sanata, müziğe, edebiyata, tarihe, tabiata, insanlığa, havaya, suya, başka alemlere dair. Bu kadar baskın siyasi bir atmosferin içinde neden insanlar bu kadar boğulup, kıvranıp duruyorlar? Nefes alacakları alanlar neden bu denli havasız, loş ve boş olmaya başladı, bu neyin nesi?

Kendiniz de görün, lütfen, birkaç gün peş peşe, şöyle ünü ayyuka çıkmış özel televizyon kanallarından bazılarını açın izleyin. Özellikle de akşam haberlerini (saat 18.00 veya 19.00'da ki haber bültenlerini). Sonra televizyon kanallarının verdiği ilk 10,15 habere şöyle bir göz atın, içeriğine kulak verin. Bazı büyük haber sitelerine de bakın. Ardı sıra, elinize bir kağıt bir de kalem alın; izleyeceğiniz, göreceğiniz her bir haber sonrası da size hissettirdikleri açısından negatif, pozitif diye notlar verin. Veya sayısal bir puan sistemi kullanın. Örneğin; on üzerinden, yüz üzerinden gibi...

Psikolojiniz açısından bir nevi kar-zarar cetveli gibi de düşünebilirsiniz bu işi. Çıkan ortalamayı alın bakalım sonuç ne çıkacak; Ben zaten sonucu biliyorum. Bu yüzden de haber bültenlerini son bir iki yıldır pek izlemiyorum. Radyo dinliyorum hatta. Bu anlamda radyolarımız daha huzurlu, var öyle radyolar. Görsel kirliliği de yok, iç huzuru da o denli depreştirmiyor.

'İzlememe' derken de yanlış anlaşılmasın; bizim bazı özel televizyon kanallarındaki haberleri kastediyorum. Bunlar dışında resmi birkaç kanal var, orada da siyasi atmosfer biraz baskın maalesef! Yoksa oralarda güzel programlarda olmuyor değil. Ama az. Yoksa, dünyada olanı, biteni az çok tabii ki takip ediyorum. Sonuçta yazıp çiziyoruz, bilgilenmek, haber anlamında beslenmek gerekiyor.

Bu anlamda Türkçe yayın yapan bazı yabancı haber siteleri de artılara sahip, yukarıda kamuoyunca şikayet edilen türden aşırı negatif haberleri yayınlama konusunda daha titizler gibi. Şahısların bizdeki kadar detaylı, özel yaşam haberleri yok. Haber akışlarında bizdeki kadar negatiflik yok. Total olarak baktığımızda öyle. Tabi ki eksileri de var. Onu ayırt ediyorum. Renkli konular var. Toplumda yer etmiş, kelli felli birisi veya ünlü ise haber konusu haber bültenlerinde yer alıyor. Öyle bizdeki gibi; 'Sarı Çizmeli Mehmet Ağa'nın özel hayatından dolayı başına gelenleri manşete ya da ilk sayfa haberlerine taşımıyorlar. İnsanların özel hayatlarını fazlaca tınlamıyorlar. Haddi aşarak haber yapmak zaten "suç unsuru" onların mecralarında. Bedel ödüyorlar...

Bizlerde ise maalesef tersi bir vaziyet var. "Reyting" uğruna, sırf o tür haberler çok seyrediliyor diye; kamuoyunun psikolojisini göz ardı ederek, "sorumlu habercilik, haber alma, haber yapma özgürlüğü" vb. payeleriyle de mesele süslenip, püslenip haberleştirilebiliyor. Kanaatimce bu "sorumsuz ve sorunlu" bir habercilik anlayışı!

Düşünün bir; daha çok metropol şehirlerin kaotik ortamı içinde daha akşamın ilk saatlerinde işinden, gücünden yorgun argın evine varıp, ailesiyle akşam yemeği için aynı masa etrafında buluşan aile fertleri, karşısındaki haber bültenlerinde o tür haberleri seyrederken yedikleri yemekler boğazlarına durmaz mı? Sizce ne kadar dingin olur, dinlenir, ferahlar, yorgunluğunu atar bu insanlar. Gençler, öğrenciler. Yarınları için ne kadar ümitvar olurlar! Çoluk çocuk, hepsi...

Ne türlü depreşir sonra içlerindeki huzursuzluğun fay hatları! Etkileşim nasıl olur, sokakta, cadde üzerinde, insanlara, hepimize karşı. Geçerken, çatık kaşlarının arasından yüzüne öylesine bir baksan, içindeki kıvılcımlar hemen ateş olur, bize karşı da tutuşur mu? Sokakta dolaşırken yüzlere bir göz atın, gergin ve dalgın o simalar gözünüze çokça çarpacak...

Bu arada şu "reyting" meselesi de ne denli doğru, sağlıklı bir mekanizma orası da bana biraz muamma! Yani, benim memleketimin insanı o kadar güzel konular, malzemeler varken özellikle bu televizyon kanallarındaki ölümleri, cinayetleri, kan revanı, kazaları, kavgaları, sokak tartışmalarını, hırsızlıkları, arsızlıkları, kadına şiddet ve kadın cinayeti görüntülerini, silahlı çatışmaları, argo davranışlar vb. içerikli haberleri mi izlemek istiyor! Dizileri, filmleri... Öyle olsa, talep etseler bile, her isteyene istediği verilir mi? Toplum sağlığını koruma, kollama duygusu, denetleme hissi, mekanizması yok mu yani? Var, var. Ama yok gibi... Hasıraltı edilmiş. Kaygıların en büyüğü; "reyting" mi bu ülkede...

Yoksa siz "reyting kılıfı altında" yukarıdan aşağı doğru millete neyi verirseniz, başka bir söyleyişle 'tazyik' ederseniz, o yönde bir eğilime mi kapılıyor, tercihini değişiyor toplum, kamuoyu. Bir el böyle yaparak veyahut buna müsaade ederek "hırsızın aklına kendir mi" düşürüyor yoksa! Sizce hangisi doğru, izleyenler olarak!

Nasıl desem, böyle bir haber anlayışı; "kaş yapayım derken, göz çıkarmak" gibi geliyor. Her toplumun kendine has "huzur kodları" olur, bunları göz ardı etmek, kurcalamak huzursuzluğu şahlandırır. Huzursuzlukla beslenmek de, beslemek de olmaz! Zehirler, tüm bünyeyi ve ruhu. Bundan toplum da nasibini alır aynı şekilde. Düşünün, o kadar kaygı, moral bozukluğu, stres pompalayan, olumsuz haberleri her gün seyreden, duyan anneler, babalar, çocuklar, gençlerimiz, ne düşünürler geleceğe dair?

Yaşadıkları ülkede onlara bu duyguları yaşatanlar hakkında ya da. İşin ucu nerelere kadar varır, dokunur, kaç kişi bunu hesap ediyor, akıl ediyor acaba? Bu tür bir zemine "reyting" uğruna göz yumanlar, kendileri için de kaygan bir zemin oluşturduklarının ne kadar şuurundalar acaba!

Bu konuya dair yazmaya yarın da devam edeceğiz... Şimdilik 'arkası yarın' diyorum... Sağlıcakla kalın.