​HUZUR ADASIYIZ AMA

Dr. İlhami FINDIKÇI
Tüm Yazıları
Danışacakları bir konu için davet edildiğimiz eve gittiğimizde ailenin kaygısı, gergin yüzlerden beliydi.

Danışacakları bir konu için davet edildiğimiz eve gittiğimizde ailenin kaygısı, gergin yüzlerden beliydi. Ailenin evladı, kısa dönem askerlik için Şırnak’a gidecekmiş. Oraya gitmemesi için araya birilerini koymaktan, rapor almaya, genci gizlice yurt dışına göndermeye kadar birçok seçeneği denemişler. Vatanına düşkün görünen ailenin bu ruh hali karşısında şaşırmıştık. Uzunca sohbet ettik. 

Şırnak’a Asker Gitti

27 yaşındaki genç; zengin ailede her şeye vaktinden önce sahip olmuş, üniversiteyi 6 yılda bitirmiş. Çocukluk ve gençliğini, değer değil haz odaklı mutluluğun peşinde ve sanal dünyanın bilgisayar oyunları ile geçirmiş. Babasının fabrikasına özel şoförle gitmiş. Herhangi bir iş deneyimi olmamış, öz güveni gelişmemiş, araba kazalarıyla ünlenmiş. Sigara, alkol ve daha ilerisini düşündüren kimi olumsuz alışkanlıklarından dolayı ünlü psikologların müdavimi olmuş. 

Bu sohbetin faydası mı yoksa arayışlarından bir sonuç alamadıkları için mi bilmiyoruz delikanlı, Şırnak’a gitti, askerliğini yaptı ve teskeresini aldı. 

Düşündürücü olan bu örneği tabii ki topluma genelleyemeyiz ama tek örnek bile vahimdir. Kaldı ki doğu ve güneydoğudaki zorunlu görevlerine gitmemek için arayışlara giren birçok görevlinin olduğu biliniyor. 

Aile, toplumun bir evladını temel ahlaki değerler ve sorumluluk bilinci ile yetiştirmemiş, zamanından önce ve hak etmeden her şeyi vererek üretici olmasını ve olgunlaşmasını ertelemiş. Yoğun iş hayatı olan baba gibi, sosyal etkinliklerin müdavimi anne de maddi varlıklarını büyütmüşler ama gelecekte tüm bu değerleri yönetecek en önemli varlıkları olan evlatlarına zaman ayırmamış, onun kişilik kazanma sürecine rehberlik etmemişler. 

Mahrumiyet Bölgelerinde Görev

Konunun toplumsal yönü de vahimdir. Binlerce yıllık tarihi, kültürü ve gelenekleri ile bu coğrafyanın en önemli özelliklerinden biri asker toplum olmasıdır. Askerlik; bayrağa, özgürlüğe, demokrasiye düşkünlüğün, vatan borcumuzun bir göstergesi, Peygamber Ocağı, yüce bir görevdir. Selçuklu,  Osmanlı ve Cumhuriyet’in ilk yıllarında ülkenin özellikle mahrumiyet bölgelerinde bir mum yakmak için adeta yarışırdı insanımız. Bugün doğuda görev almamak için bir arayış içine girenlerimiz çoğalıyorsa oturup ciddi ciddi düşünmemiz gerekir. 

Psikoloji ve insanın maneviyatı açısından da konu düşündürücüdür. Zira inanmış insanın en önemli özelliği, kadere iman etmesi ama aynı zamanda yaşamındaki sebeplere sıkıca sarılarak aktif bir çaba gibi aktif bir sabır içinde olmasıdır. 

Açıktan savaşların bittiği, üst akılların egemen olmak istedikleri toplumları el altından birbirlerine düşürüp karşıt güçler oluşturdukları bir zamandayız. Bu güçlerin çekişmesi ile toplumu yaşanmaz hale getirerek destekledikleri taraflara darbe yaptırdıkları ve egemen görünen ama kendilerine bağımlı, uydu devletler oluşturduklarını artık biliyoruz. Son 15 yıldır sergilenen bu oyunları, toplumumuz da tüm hücreleriyle tecrübe etti. Çok şükür başarılı olamadılar. Ama uğraşlar devam edecektir. 

Mum Olalım Her Yerde 

Bugün ateş çemberinin içinde bir huzur adasıyız. Bunu birlik ve bütünlüğümüze, vatan sevdamıza, manevi değerlerimize, geleneksel aile değerlerimize, bağımlı olmaktan kurtulup hızla gelişen ekonomimize ve geleceğin planlandığı bir hizmetkâr liderlik sürecine borçluyuz. Ama hızlı değişimin olduğu, dengelerin her an değiştiği günümüzde bunlar yetmez, eksiklerimiz var ve hızla yol almaya mecburuz. Devletin; temel değerlerini koruyarak hizmetkârlık anlayışıyla hızla yeniden yapılanması, insani ve toplumsal değerlerdeki yıpranma ve özellikle kamudaki hizmetlerin kalite ve ahlak standartlarındaki düşüşe savaş açması zorunludur. Bilimde yol almamız zorunludur. 

Her ferdin sorumlu olduğu açıktır. Gönlümüzde taht kuranın yolunda aklımızı rehber edinerek daha çok çalışmamız ve gerektiğinde vatanın her tarafında bir mum olup yanmamız gerektiğini unutmamalıyız. Yine unutmamalıyız ki birey ve toplum olarak “biz tamamız, artık olduk” dediğimiz nokta geriye gidişin başlangıcıdır. Konfor alanı bozulmadan, hayata meydan okumadan yani ki zorlanmadan yol almak, gelişmek mümkün olmaz. 

Şırnak’a giden gençle askerlik dönüşü görüştük: göbeği gitmiş, üretmeyi öğrenmiş, gözleri anlamlı bakan, ayakları yere basan, sorumluluğunun farkında, amaçları olan, “Vatan” deyince gözleri dolan, hayat dolu, ışık saçan bir genç gördük. Belli ki hiçbir terapi sürecinin yapamayacağını, askerlik ocağı yapmış.