HUŞU VE HUZUR

Ümit G. CEYLAN 20 May 2021

Ümit G. CEYLAN
Tüm Yazıları
Kalpte başlıyor her şey. Kalpteki sekinet hali insanı baştan aşağı sardığı vakit gözümüzün şaşması ve haddimizi aşmamızın imkânı yoktur.

Kalpte başlıyor her şey. Kalpteki sekinet hali insanı baştan aşağı sardığı vakit gözümüzün şaşması ve haddimizi aşmamızın imkânı yoktur. Çünkü kul bilir ki Tanrı’ya yani O’nun azametine boyun eğiş en büyük huzurdur. Gönlümüzün sarkaç gibi salt korku ve ümit arasında gidip gelmesi bizlerin emniyet subabıdır. Yani haddimizi aşmamızı dizginleyen bu iki duygudur. İşte bu iki duygunun bizleri dengelemeye çalıştığı med cezir arasında Allah’ın hoşnutluğunu kazanma çabalarımız, gayretlerimiz, çalışmalarımız hep onun engin huzuruna sığınmak isteyişimizdendir. Çünkü huzur huşudur, huşu da huzurdur.

Mutluluk huzurdur

İnsanın en büyük mutluluğu tek kelimeyle huzurdur diyebiliriz. Ulvi değerlerle kalbî irtibatı olan insan huzurun kapısından girmiştir. İnsanın en bariz kul olma hali Rabbine secde halidir. Kul Allah'ın emirlerini yerine getirerek, yasakladığı şeylere tenezzül etmeyerek, hatta şüpheli şeylerden kaçınarak İhlasla Allah’a yaklaşması onun huzur halidir. İnsanız beşeriz. Beşerin bilerek ya da bilmeyerek, günahkâr, mücrim isyanları vardır. Biz Rabbimize samimiyetle bir adım attığımızda O bize on adım misliyle mukabele ettiğini bir düşünelim. O bize bizden daha yakın, şah damağımızda daha yakındır. Ona ait olduğumuzu bilmek her an kendimizi bilmek demektir. Bu hâl tatlı bir huzur ve tatlı bir huşu hâlidir.

Huzurlu kul

Bizi ve mahlûkatı yaratan Yüce Allah karşısında ‘biz neyiz ki’ diyemeyiz. Biz bir kuluz ki kulluğumuzu en iyi şekilde yerine getirmeliyiz. Günlük hayatta kul olmanın gereği olarak ihlasla yerine getirdiğimiz ibadet, dua Yüce Allah’ın yüceliğine ve şanına yakışır şekilde ihtiramda bulunarak yapılmalıdır. Huşu içinde olan insan kalbinde Allah’a ve onun yarattıklarına muhabbet ve hürmet besler. Yüce Allah’a karşı gaflette olmaktan korkan kul insanlarla ve her türlü yaratılmışlarla alışverişinde, hal ve davranışlarında daima bir kalp huzuru bir sakinlik içinde hareket eder. Vakarlı kul huzuru bulmuş halk içinde hak ve hakkaniyet için hareket eden kuldur. Adildir; asla meczup değildir. Eksen kaybı yaşamamak için kul dengede durur ve o denge noktasından âlemde olan biteni gözlemler. Dengedeki insan olan biten karşısında şaşırmaz ve haddini de aşmaz. Huzurlu kul olmak adaletin er ya da geç tecelli edeceğini ve her şeyin bir doğal seyri içinde olup bittiğini görmek demektir. O yüzden huşudaki insan nefsindeki sakinliği koruyan kişidir.

Ümit dev bir kelimedir

Söylediklerimizi daha da somutlaştıracak olursak; cennet vaadi ve ümidi ile buna karşılık cehennem korkusu ile hareket eden kul olmaktan ziyade, ihlaslı salih kulun bütün derdi bunlardan da ötede Allah’ın rızasını kazanma sevincine ulaşmaktır. Gerçek kul, beklentisinin bekçisi olmaktan uzaklaşarak bir huşu ikliminde Allah’ı incitme ve sevgisinden, merhametinden kopma korkusu ile kendisine sürekli çeki düzen verendir. Evet! Esas olan gönül rızasıdır. Bir ailede bir baba karısına ve çocuklarına gereken ilgiyi ve sevgiyi gösteriyorsa o sadece ailesini memnun etmekle kalmaz, Allah’ın rızasını kazanır. Anne ve çocuklar da karşılık olarak on misli özeni kocasına ve babalarına gösterecektir. Kadın, anne ve eş olarak yuvayı abad edecektir. Sevgi kalbin en derin köşesindedir. Onu çekip çıkartmak bir mucizedir. İnancı olanın ümidi olur. İnanç her şeyin başı olabilir ama ümit inancın da önündedir. Ümit dev bir kelimedir. Ümit buruşmuş bir kâğıdın üzerinde bir kelime olarak yazılmış olsa da ona sahip olacaksın. İşte, evde, insani ilişkilerde her şeyde vesveseden kurtulacaksın. Sonunda huzuru bulacaksın. İhlasla, huşuyla Yaradana teslim olarak vesselam.

GENÇLER KAÇMAK İSTİYORMUŞ

Gençlerde işsizlik oranı arttığına dair farklı araştırmalardan veriler geliyor. Gençlerin geçen seneye göre yurt dışına çıkıp hayatını orada devam ettirmeye yönelik talepleri yabancı kaynaklar başta olmak üzere haberlerde yayımlıyorlar. Kısmen doğru olsa da bu da bir algıdır. Yetmişlerdeki, seksenlerdeki genç işsiz sayısına bir bakalım. Nelerle karşılaşacağız. İşverenlerin de burada büyük hatası var ayrıca herkesi yükseköğretime kazandırmanın da bir başka hatasını çekiyoruz. Yükseköğretim bitirenlerin beklentileri de yükseliyor. Fakülteyi bitiren gençlerin çok yüksek oranı da Metropollerde en az beş bin liraya maaşla yaşamak istiyor. Bu böyle olursa tarımı kim yapacak, elektrik hatlarını kim döşeyecek, sokakları kim temizleyecek. Kasap, manav, pazarcı, temizlikçi, aktar olmaktan utanan bir nesil yetiştirilirse herkes bir filozof, âlim, kâşif mi olacak? Ayrıca pek âlâ insan kendini insanlığın hayrına yetiştirirse yollar açılır; bir bakkal çırağı kitapları yutmuş felsefe mezunundan daha bilge olabilir. Bu sebep sonuç ilişkisinde biz nereye varmak istiyoruz? Bu düşünülmeden konuşuluyor hedef saptırılıyor. O zaman da gençlik işsiz kaldı yurt dışında hayatına bakacak deniliyor. Sonuç bu ülkede yaşanmaza getiriliyor.

KADINLAR KIYAMDA

Kadınlar saf saf dizilirler, her mevsim dillerinde çeşit çeşit dualarla. Ellerinde Kuran gözlerinde yaşlarla, en güçlü silahlarıyla düşmana vururlar. Çocuklarına kundaklıktan biçtikleri beyaz kumaşlarla kefeni de biçerler. Taa kalû beladan söylene gelen kahramanlık nidalarını Zeytindağı’dan aşağıya üflerler. Kadınlar çilekeş bu dünyada. Hele bu coğrafyada değişmez kaderi kadınların. Ah o eller nelere kadir; aş pişiren, hamuru yoğuran, tencerenin dibini parlatıp aynasında kendine bakan, belki bu hayat değişir diye iç geçiren, çamaşırı kaynatan bir yandan ellerini yüreğine bastırıp evladının gözlerine bakan yine bu kadınlar. Zalim zalimliğini bırakmaz ki kadının eli de böğründen çekilip saçlarına uzansın. Gözlerindeki ışıltıyla yaksın sevdiğini. Hep kısa metrajlı hikâyeler çekilir bu meydanda. Altın kubbe altına toplanan, dağılan ve kurşunlarla, bombalarla ölen hayatları anlatır bize haberler. Nurunu tamamlayacağı ana değin mazlumla zalimin çatışması; iyi ile kötünün; yanlışla doğrunun; güzel ile çirkinin çekişmesinde kadınlar yaralanır. Yine o yaraları kadınlar sarar, kadınlar ağlar, güler ve anneler ölür çocuğunun başında gözü açık. Zalim arsızca sırıtır; mazlumlar cennete girerken bir cehennem ateşi daha savrulur zalimlerin üzerine. Kadınlar duada, çocuklar eteklerinde; Peygamber miraçta gördüklerinden emin mazlumla kıyamda olmasaydı, dünya ateş topu halinde yanar kavrulurdu. Kadınlar gelen emirden emin; saf tutarken altın kubbenin altında, El Emin’in eteğinde sonsuz huzur ile zalimlerin darbelerini kucaklar.

KALPTEN KALBE

Yüz yüze gelebildiğimiz günlerden internetten konuşabildiğimiz bazen de görüntülü görüştüğümüz bu günlerde kalpten iletişimi ihmal etmemeliyiz. Salgın nedeniyle araya giren mesafeler insanların birbirine olan mesafelerini de refleks haline getirdi. Kaldırımda yürürken karşıdan gelen biri oluyorsa o kişiden refleks olarak uzaklaşıyoruz. Kaldırımdan aşağıya iniyoruz. Sanki vebalıymış gibi insanlardan kaçar olduk. Hele birinin maskesi nizami değilse ona ters ters bakılıyor, o kişi de ayıp bir yerini örter gibi hemen maskesine davranıyor. Böyle bir ortamda kalpten iletişimi nasıl mı sağlayacağız? Öncellikle kendimizle barışarak. Kendini bilen, anlayan kendini murakebeye alan kişi kalbinden geçenleri de bilir. Tebessümü ihmal etmeyerek; önce aynada kendine sonra evdekilere. Sokakta herkese sırıtalım demiyorum ama aksi davranmayarak, selam vererek hatır sorarak kalpten kalbe iletişim mümkündür. İnsan yeter ki istesin; inansın. Görüntülü konuşmaya hapsolduğumuz şu dönemde dahi bunu yapabilecek olan bizleriz. Gülümsemek kalbe en iyi gelen ilaçtır.

ARTI – EKSİ

Artı

Emekli öğretmen

Altmış beş yaşındaki emekli sınıf öğretmeni amcamız salgın döneminde faydalı olmayı istemiş ve harika bir iş yapmış, hepimize örnek olmuş. Altmış beş yaşın evde kalmak zorunda olduğu haftalar, aylar boyunca sorumluluk duygusuyla apartmandaki birinci sınıf öğrencilerine temel matematik dersi vermiş. Öğretmenin emekliliği olmaz deyip hem kendisi için bir iyilik hem de henüz öğrenciliğin başında olan çocuklara dokunan bu öğretmenimizin ellerinden öpüyoruz.

Eksi

Sosyal medya ve gündem

Bakıyorum da dünya Filistin için ayağa kalkmışken bizim sosyal medyada boy gösteren özellikle de mütedeyyin camiadan insanlar her an her yerde göbek atabilecek pozisyondalar. Gerçek niyetlerinin bu olmadığını bilsem de maalesef bu iyi durmuyor. Hedef kitlenizin neredeyse tamamı dini hassasiyeti olan insanlar. Hedef kitlenizin hassasiyetlerini dikkate alarak paylaşımlar yapmamanız sizin için büyük bir eksi.

VAHŞİ BATI

Batı bir yandan vegan beslenmeyi pompalarken bir yandan da hayvanları vahşet içinde öldürerek mezbahaya gönderiyor. Bir videoya denk geliyorum. Batıda bir ülkede koyunlar sırasıyla üstü açık yürüyen bir tünele fırlatılıyorlar. Tünelin sonunda bir işçi koyunların kafasına balyozla vuruyor. Allah’ım bu nasıl bir vahşet! Koyunlar bazen o tünelden atlayıp kaçmaya çalışıyorlar ancak başka bir işçi koyunu alıp o tünele geri atıyor. Yani hiç şansları yok. Koyunlar bağıra bağıra defalarca kafalarına vurulan darbe sonucunda düşüp ölüyorlar. Kan akıtmadan kendi kanlarında boğularak acı içinde ölen hayvancıklara reva görülen bu vahşet batının merhametsizliğini apaçık ortaya koyuyor. Hayvana bunu yapan insana ne yapmaz ki? Bütün dinler insanı merhametle tarif eder. Merhametten yoksun insanlık mı olur? Oluyor işte. Haftalardır Filistin’deki acımasızlığı yapanlar kim? Öte yandan merhametin önünde engel koyulamaz. Londra’da bir polisin Filistinli göstericilere sarılarak destek vermesi polisin uzaklaştırma cezası alması ile son buldu. Oysa merhamet güçlü bir duyarlılığa sahip olmayı gerektirir. İnsanlığını kaybetmemiş birinin polis de olsa merhametini acımasızlık karşısında dizginlemesi mümkün değildir. Vahşi batı her şeyi normlara ve kalıplara oturturken insanlığını dolayısıyla merhametini de toptan kaybetti.