Eskiden yanlış düşünürmüşüm.
Eskiden yanlış düşünürmüşüm. Şimdi gerçeği fark ettim. Bu müteahhit dalgası ile baş etmenin “mümkünatı” yok. En iyisi teslim olmak.
Öncelikle “Müteahhit dalgası” ile neyi kastettiğimi anlatayım. Bu aslında bir düşünce biçimi değil. Tam tersine, tam anlamıyla bir eylem biçimi. Hatta hatta düşünmeden eyleme geçme şekli.
Öncelikle gücünü halkımın yeşil alan ve deniz tutkusundan alıyor. Çünkü halkım kahir ekseriyetle ya yeşillik alanda ya da deniz kıyısında oturmak istiyor. Bu tip evlerin şerefiyesi var. Öyle olunca da onların talep ettiği yerler pahalanıyor. Müteahhitler de haliyle buralara ev yapmak için yarışıyor.
Sağolsun belediyelerimiz de sanki bir daha hiç seçilmeyecekmiş gibi rant üretmeye çalıştıklarından nasılsa hokus pokus birşeyler oluyor ve bu alanlar imara açılıveriyor. Maalesef belediyecilik anlayışımız rant ve talan ekonomisi üzerinde yükseliyor. Biri kalkıp, “İmar harçlarını ve imar vergilerini kaldırdım. Belediyeler sadece verdikleri hizmetler için para alacaklar” dese tüm belediye sistemi çökecek.
Göze kestirilen bölgede önce küçük bir yer inşaa ediliyor. Sonrası Allah Kerim. Ardı geliyor.
Yalnız ufak bir sorun var. Hani, halkım orman ve deniz seviyor dedik ya. İşte bu inşaatlar başladığında artık ne orman, ne de deniz kalıyor. Ve şaşırtıcı bir biçimde kimse de bunun hesabını sormuyor. Sanki “Man in black” filmindeki gibi. Bir ışık huzmesi herkesin hafızasını siliyor. Tek tük “Biz çocukluğumuzda buradan denize girerdik” türü laflar duyabiliyorsunuz.
İşte benim önerim. Madem bu rant baskısına karşı gelmek mümkün değil. Hatta imkansız. (Çünkü rant geleneksel geçinme metodumuz neredeyse. Halkımın önemli bir kısmı çalışıp, biriktirip, yatırım yapmak yerine babadan kalan arazinin imara açılması için dua edip duruyor.) Bunu kabul edelim ve bütün kıyılar ile ormanları imara açalım.
Eğer kıyı yetmezse denizleri dolduralım. Denizleri dolduracak taşı toprağı ormanları kraterler gibi kazarak elde edelim. Sonra bu kraterleri inşaat atığı alanı ilan edip kamyon başına para kazanalım. Şehirsel atıkları, yani çöpleri yığalım yapay dağlar üretelim.
Mümkünse bütün tarihi eserleri yıkalım. Kazık çakalım. Eski püskü şeyler zaten.
Tüm mera alanlarına sıvasız yayla evleri yapalım. Sonra buradan kazandığımız para ile hayvan ithal edelim. Etini satar yine para kazanırız.
Yükseklik sınırlaması olmasın. Yükselebildiğimiz kadar yükselelim. Bakarsın deprem olur yıkılırlar, sonra bir daha yapar para kazanırız.
Hiç bir yerde kısıntı, kesinti, düzenleme, adı ne olursa olsun yasaklayıcı bir şey olmasın. İsteyen istediği yere inşaat yapsın. Böyle bir 30, 40 yıl kaybederiz belki ama torunlarımızın hayatı kurtulur. Çünkü her yer ev ile dolunca imar rantı ekonomisinin bir anlamı kalmaz. Evler, apartmanlar ve villalar para etmez hale gelir. Bir şeyin değeri düştüğünde ise artık kimse onu istemez.
Çünkü zaten bu savaşı kaybediyoruz. Kazanmamız mümkün değil. Bari bütün rantı bizim kuşağımız yesin. Sonrakilere talan edecek bir yer bırakmayalım. Bırakmayalım ki belki bizden sonrakiler korumaya yönelik bir şeyler yaparlar.