​"HAYIR"CININ SİTEMİ!

Osman ATAMAN 27 Nis 2017

Osman ATAMAN
Tüm Yazıları
Geçen gün "Anadolu'nun Sitemi" başlıklı yazımda, "Evet"çilerin "Hayır"cılardan şikayetlerini konu edinmiştik. "Hayır" cephesi, "Evet"çilerin okumamış, köylü, cahil olduklarına hükmediyordu hani…

Geçen gün “Anadolu’nun Sitemi” başlıklı yazımda, “Evet”çilerin “Hayır”cılardan şikayetlerini konu edinmiştik. “Hayır” cephesi, “Evet”çilerin okumamış, köylü, cahil olduklarına hükmediyordu hani…

En son akademik kariyer yapmış ama olgunlaşamamış bir profesör tüy dikmişti; “Seçime sadece üniversite mezunları katılsa, CHP iktidar olur” diye…

İşte şimdi bu “Hayır”cı cephenin şikayetlerine kulak veriyoruz.

Öncelikle ülkemizin yetiştirdiği en büyük sosyologlardan Ertuğrul Özkök’ün vergilerle ilgili analizi dikkatimi çekti. Aslında “Hayır”cı cephenin bütün argümanlarının özeti Bay Özkök’ün ileri sürdükleri: “Biz üretip vergi veriyor ve sizi besliyoruz. Siz de karar verip bizim hayatımızın akışını ve ayarlarını değiştiriyorsunuz.”

Sosyal medyada sade bir vatandaş Özkök’e cevap vermiş:

“Ben seni besleyemem. Kusura bakma. Ben seni besledikçe, sen gelip gözümü oyuyorsun. Ayrıca kafa kafaya sayılabilecek oranlardaki büyükşehirlerde hiç mi evetçi yok üreten ve vergi veren. Düş yakamdan çakma aristokrat!”

Saçma sapan elma ile armut matematiğinde ve çifte standart bataklığında debeleniyoruz. 

İki taraf da ilkeli ve ahlaki standartlara bağlı hareket etmekte zorlanıyor. 

Kişilik ve fikir sahibi olduğumu hissettiğim andan itibaren tıpkı Atatürk’ün amaçladığı gibi, fanatikleşmeden ve körleşmeden, objektif olmayı kaybetmeden, anlamayı ve düşünmeyi önemsiyor ve önceliyorum.

Her duyduğuma inanmıyorum. Gördüklerimi de sorguluyorum. 

Bir kitaptaki kasıtlı olduğunu anlayabildiğim manipülatif bir hata, bütün diğer doğruları yok eder. Sinek küçüktür, mide bulandırır. Sofradan kalkarsınız maliyetine bakmadan. 

Nefret ve çifte standartlı yaklaşımlara uzak ve öfkeliyim. 

Referandum bir tercih sundu. Ve herkesin tercihine, işin sonucuna saygı duyup kabullenmek amasız bir şekilde şarttır. 

Süreçte yaşanan söylemlerin manzarasına bakarsak, Osmanlı gericiliği, Cumhuriyet ilericiliği temsil ediyor ve sanki yarış bu ikisi arasında geçiyordu. 

Ne oldu şimdi? Osmanlı mı kazandı?

Böyle düşünenler, vergi veren ve üretenleri damgalayarak yeni bir ötekileştirme sürecine girdiler.

Özkök’ün “Vergi veren hayır dedi” çıkarımı bir sosyal medya aforizması olmaktan öteye gidemez.

Vergi veren işletmelerin kimin elinde olduğuna ve referandumda ne oy kullandığına dair milimetrik bir döküm var sanki muhteremin elinde…

Her yıl zevkle manşet atıyordunuz, “Koç’un ödediği vergi, Türkiye’nin gelirinin şu kadarı!” diye…

Sonra nedense sermaye el değiştiriyor diye sızlanmaya başladınız. 

Sermaye el değiştirdiyse, büyük vergi verenler, büyük şehirlerin “evetçi”leri arasında olmasın?

Şunu söylemek istiyorum.

Ötekileştirmeye daha fazla içi boş malzeme üretmek, çok kötü bir bölücülük faaliyetidir. 

Herkes dersini alıp kendini düzelteceğine, yapısal sorunu olmayan ve iktidara talip, uyumlu/ çağdaş bir muhalefet için kafa yoracağına, topluma şamar oğlanı muamelesiyle zaman kaybetmeyi tarih elbet not edecektir. 

O profesör zatın söylediğini doğru kabul edersek, üniversitelerin ve üniversite mezunlarının da tıpkı muhalefetimiz gibi bir plan, program ve hedefleri olmadığını anlarız ki, bu aslında Türkiye’ye hakaret olur. 

Bu arada dönüp Özkök’ten üniversite mezunlarının vergi gelirlerine katkısı konusundaki fikirlerini de sormamız gerekecek tabii.