Türkiye'den kaçmış olan PKK militanları, aslında alışık oldukları şeyi yapıyorlardı
Geçmiş zaman. Sabaha karşı Almanya’da yaşayan ve mahkemelere tercümanlık yapan bir Türk’ün telefonu çalar. Arayan Alman polisidir. Kalkıp polis merkezine gelmesini isterler. Çünkü şaşırdıkları bir durum vardır ve anlayamamışlardır.
O da uykusuz ve şaşkın bir biçimde giyinir, polis merkezine gider. Durumu öğrenince gülse mi ağlasa mı anlayamaz. Çünkü bir grup PKK’lı yakalanmıştır sokakta. Ellerinde boyalar ve afişlerde duvarlara ideolojik sloganlar yazarken.
Polis, tercüman Türk’e döner, “Bir sorar mısınız, neden serbest olduğu halde gizlice afiş asıyorlardı? Neden gündüz değil de sabaha karşı bu işi yapıyorlardı? Ve neden yüzlerini maske ile gizliyorlardı?”
Durum buydu. Türkiye’den kaçmış olan PKK militanları, aslında alışık oldukları şeyi yapıyorlardı. Davranış biçimlerini değiştirecek fırsat bulamamışlardı.
Avrupa ülkeleri temelinde, PKK veya DHKPC gibi terör örgütleri eğer kendilerine karşı eylem yapmaz ise hiç ses çıkartmıyorlar. Bu davranışın sebebi, hukuk, insan hakları falan zannediyorsanız yanılırsınız. Böyle düşünenler olabilir ama bunun sebebi, biraz bu örgütlerden korkmaları, çokça da üzerlerinde etkili olma çabası. Nitekim PKK’nın örgüt içinde, militanlarını Batılılara karşı eylem yapmamaları konusunda uyardıkları biliniyor. Örgüt bir PKK bombası ile herhangi bir Alman turistin yaralanması durumunda başına gelecekleri biliyor. Bundan da korkuyor. Keza diğer batı ülkeleri için de bu durum böyle. Aralarında böylesi bir anlaşma olduğu çok açık. (Bu lafımdan “Neden böyle eylem yapmıyorlar?” yorumu çıkartan haksızlık eder. Demek istediğim bu değil.)
Avrupalı benmerkezciliği ve romantizmi ile bizim yaşadığımız gerçeklik karşılaştığında ise şimdi yaşadığımız sorunlar ortaya çıkıyor. Bu terör örgütlerine şimdi de FETÖ eklendi. Bir Türk subayının Almanya’dan iltica talep etmesinin kendisi bile temelinden şaşırtıcı. Almanların, Amerikalıların, mesela kendi toprakları dışından yapılan iltica başvuruların kabul etmedikleri biliniyor. İncirlik ve Afganistan’da ki benzer başvurular reddedildi. Ama bu bildiklerimiz. Çünkü bir şekilde kendi toprakları içindekileri koruyorlar. En düzünden, Sabancı cinayetinde bile Batı’nın bu tavrı göstermesi bir türlü anlaşılamıyor.
Bunun üzerine bir de vize kuyrukları, sınır kapılarında kötü davranılması, ekonomik ilişkilerimizin Türkiye aleyhine olması gibi nedenler var. Bu ülkede doğan ve artık orta yaşı geçmiş kişilerin tüm hayatı neredeyse aynı haberlerle dolu: “Avrupa Birliği görüşmeleri.” Bunun bir birikim yaratmayacağı mı düşünülüyor?
Bize iyi davranmadıklarını düşündüğümüz ülkelerin bir de darbe gibi, terörizm gibi derinden sarsıcı etkisi olan olaylara beklediğimiz tepkileri vermemiş olması bıktırıcı nedenler.
Türkiye’de bir Batı karşıtlığı yok. Bakmayın siz araştırmalarda yüksek oranlar çıkmasına. Bu biraz da “Beni anlamayan, istemeyen dosta” tepkidir. Hayal kırıklığı, bıkkınlık ve dahi kızgınlıktır.
Bakan geldi, cumhurbaşkanı döndü
Önceki gün geldiğinde Alman Dışişleri Bakanı’ydı. Bir hayli soğuk karşılandı. O alttan almaya çalıştı. Üzerine alınmadı. Ama lafların hedefi belliydi. Almanya’nın tutumu. Gerek PKK, gerekse FETÖ’ye karşı Türkiye’nin yanında yer almaması.
Frank-Walter Steinmeier Türkiye’ye Alman Dışişleri Bakanı olarak geldi, Alman Cumhurbaşkanı olarak döndü. Nasıl oldu diyorsanız, çok basit Almanya’da iktidardaki koalisyon partileri onun isminin üzerinde anlaştılar. Çok büyük ihtimalle Steinmeier Almanya’nın sıradaki Cumhurbaşkanı olacak.
“Pekiyi onun yerine kim gelecek?” derseniz o isim de bir hayli şaşırtıcı. Çünkü Türkiye’nin kızgınlığının hedefindeki bir diğer isim Avrupa Parlamentosu Başkanı Schulz, dışişleri bakanlığı koltuğu için favori isimlerden biri. Alman basını onun isminin etrafında konuşuyor. Bu durum Türk-Alman ilişkilerini kötü olarak etkiler mi? Valla öyle bir haldeyiz ki zaten, daha ne olacak?