​HAVACILIK SEKTÖRÜNÜN MEDYAYA BAKIŞ AÇISI!..

Musa ALİOĞLU 13 Ağu 2017

Musa ALİOĞLU
Tüm Yazıları
Sosyal hayatımızın olmazsa olmazlarından biri de, medya ve iletişim sektörüdür.

Sosyal hayatımızın olmazsa olmazlarından biri de, medya ve iletişim sektörüdür. Önce gazete, radyo, televizyon ardından da, sosyal medya diye adlandırılan mecralar, kişilerin ve kurumların sesini duyurmaya yarayan yapılanmalardır. Bir dönemler, gazetelerin çok etkili olduğu yıllarda "Bak seni gazeteye veririm ha" şeklindeki gözdağı verme biçimi, artık yeni bir şekil almıştır. Televizyon ve sosyal medya, artık olumsuzluk anında devreye girerek etkisini göstermektedir. İnsanlar, başta Twitter, olmak üzere, Facebook, Instagram ve Linkedin hesapları aracılığıyla itirazlarını anında dile getirebiliyorlar. Change.org gibi bir başka mecrada da olumsuz gidişata karşı imza topluyorlar. Biz gazeteciler için durum farklı. Aldığımız bilgileri sözlü veya yazılı olarak dile getirip, çözüme katkıda bulunmaya çalışıyoruz. Bütün resmi ve özel kurumlar, yaptıkları kendince olumlu ve güzel işleri duyurabilmek için can atar, bizleri bilgiye boğarlar. Fakat, olumsuz bir gelişme için başvurduğumuzda adeta duvar olup, ser verip sır vermezler. Devlet kurumları ve özel ticari kuruluşların reklam, tanıtım ve PR faaliyetleri hep kendilerini başarılı göstermeye yöneliktir. Hiç bir kurum, başarısızlığın ardından "Ayranım kara" demez, aksine ya durumu gizler, ya da maniple etmeye gayret eder. Basın mensuplarının önüne çok değişik konularda istemedikleri onlarca bülteni gönderen bu gibi kurumlar, işlerine gelmeyen soru ve isteklerde şeffaf olamıyorlar. Haber almada yaşanan her türlü güçlüğün altında, çoğu kez bu kurum yöneticilerinin yersiz ve anlamsız korkuları yatmaktadır. Kamu kurumlarında bilgiye tam ulaşabilmenin önünde en büyük engel, meşhur 657 Sayılı Devlet Memurları Kanunu'dur. Herhangi bir devlet dairesinden bir takım bilgiler istediğinizde, muhatap olunan kişi, sizi "Ben devlet memuruyum. Bilgi veremem" diye geri çevirip, topu başka bir kişiye atar. Memur, şefe, şef müdür yardımcısına, o da müdüre gidin diye de akıl verir. Bu baştan savma olayı, il veya bölge müdürü, Ankara'da daire başkanı, genel müdür ve bakana kadar hiyerarşik olarak gider. Oysa, bu kurumlarda basın ve halkla ilişkiler birimleri ve basın

müşavirleri vardır. Bu arkadaşlar basına ve halka yardımcı olmak için vardır ve maaş almaktadır. Gelin görün ki, sorulana değil, sorulmayana cevap veren bazı müşavir veya danışmanların da ne yazık ki çoğu kez tam çözüm üretemediğine şahit oluyoruz. Bir örnek vermek gerekirse, bir havayolu şirketinin filosunda kaç uçak bulunduğunu sorduğumuz ilgili devlet kurumundaki danışman arkadaş "Amirim, bu bir ticari bilgi olduğu için verilmesi mümkün olamayacak dedi" diye cevap vermektedir. Oysa bu bilgi ilgili şirketin internet sayfasında vardır ve şirket bunun bilinmesi ile bir zarara uğramaz. Bu arkadaşlara kızmıyoruz, çünkü en sıradan bir bilgiyi bile daha üst makam olur vermeden paylaşamıyorlar. Kamudaki üst yöneticiler, bakan korkusuyla bu tür bilgilerin asla

paylaşılmamasından yanadırlar. Yani, kraldan fazla kralcıdırlar. Başka bir örnek daha vermek gerekirse, başarıları sosyal medyada dilden dile dolaşan bir uçucu arkadaşla, kendi olurunu da alarak konuşmak istediğimizi çalıştığı kuruma ilettik. Cevap yine olumsuzdur ve

sebep de yoktur. Gelin görün ki, buna benzer bir söyleşi, bu meslek örgütünün yayın organında izin almadan rahatlıkla yayınlandı. Yani, neyin neden yasak olduğu konusu, ne yasağı koyanlarca, ne de bizlerce bilinmemektedir.

Kurumlardan gelen yüzlerce sayfa bülten, duyurulması istenen; ruhsuz, sıradan,

tek tip, klişe bilgilerle doludur. Bize ve halka faydalı bilgiler ise sansüre uğramıştır.

Ne kadar vergi verdiğini, kendi sitesinde açıklayıp da, halktan gizleyen rekortmen şirketin bu tavrı da bu gibi konulara girer. Kim, kime neden bilgi vermeli veya verdi diye sormaya kalkar isek, işin ucu Cumhurbaşkanı'na kadar uzanır. Şeffaf bir devletin halktan

bilgi saklamasına gerek yoktur. Adına ödül konan ABD'li gazeteci George Pulitzer der ki; "Halk her şeyi bilmeli". 

Zamanın birinde, Londra'da bir belediye binasında her gün değişen rakamların ne anlama geldiğini sorduğum arkadaşım "Onlar bu günkü işsiz sayısıdır" cevabını almış ve şaşırmıştım. Şeffaf devlet bu olmalı diyorum. Biz, bu tür bir sorunun cevabını almak için, bazen bakana kadar da gidiyoruz. Şimdi burada biraz durup, iğneyi kendimize, çuvaldızı başkasına batıralım. Kamu ve özel sektör medyaya karşı böyle ketum ve katı

kurallar uyguluyorsa, dönüp biraz mahallemize bakmalıyız.

Havacılık medyasının "Uçak, az kalsın düşüyordu" mantığıyla yaptığı haber ve yorumlar, karşı tarafı böyle sıkı tedbirler almaya yöneltiyorsa, bu durum her an "Bardağın yarısı boş" önyargısı ile hareket eden bazı gazeteci, televizyoncu ve internetçilerin yaptıkları 

ipe sapa gelmez saçma ve de yalan haberlerden kaynaklanıyor demek hiç

de yanlış olmaz. Özeleştiri yapmak lazım, çünkü özeleştiri sahibini doğruya ve kaliteli işe götürür.

Doğru ve güzel haberler verebilmek umuduyla.

İyi uçuşlar Türkiye'm...