HALDEN ANLAMAK

Ümit G. CEYLAN 06 Ağu 2020

Ümit G. CEYLAN
Tüm Yazıları
Ne zaman bencilliğimizi yeneriz o zaman halden anlamaya başlarız.

Ne zaman bencilliğimizi yeneriz o zaman halden anlamaya başlarız. Ne zaman da halden anlamaya başlarız o zaman da dünya yaşanacak bir yer haline gelir. İnsanlık düzenim bozulmasın, keyfim kaçmasın diyor. Kimileri buzdolabım ağzına kadar dolsun istiyor. Gırtlağına kadar tıka basa dolunca şükür ediyor ama pastırma, salam bitecek, faiz düşecek diye ödü patlıyor. Fakir, fukara için sadece dua ediyor elini cebine sokup paylaşmıyor. Kimse kimsenin halinden anlamıyor. İnsanlık elini taşın altına koymaktan kaçıyor ama siyasetçilerden medet umuyor. Paralar tomarla gelirken, kaynağı sorulmazken herkes sus pus ama şimdi kriz var turizm battı kurtar bizi hükümet diyor.

Hemhal olmadan olmaz

Öylesine selam verilmez. Komşun, arkadaşın, dostun cesaret ister derdini paylaşmak için. Biz de anlamak için hazır olmalıyız. İnsan tek başına yaşayan bir varlık olsaydı eğer dağ başında yaşardı. Oysa birimiz hepimiz için varız. Birbirimize ihtiyacımız var. Öğretmen, öğrencinin derdini kibirsiz anlamalı. Anne, baba evladını proje olarak görmemeli. Kardeş aman bana dokunmayan yılan bin yaşasın dememeli. Mahalle, komşu, komşusunun derdini derdi bilmeli ona buna muhtaç etmemeli. Dahası kimse yalnız kalmamalı. Hemhal olmalıyız. Ama çok aciz bir dönemden geçiyoruz. İşte korona, hepimiz savunmasız bir dünyadayız ama hala evladını anlamayan analar var. Halden anlamak için önce insan kendisinin bilincinde olacak. Ben nasıl bir insanım diyecek; hatalarını, eksikliklerini görecek ve etrafındaki insanlarla iletişimini gözden geçirecek. Hemhal olmadan sağlıklı bir iletişim olmaz. Olsa bile yarım yamalak olur.

Empatiden fazlası

Ağlayanı güldürmek ister misin? Derdiyle kendi içine kapanmış bir genci açmak istemez misin? Akşama ne yiyeceğiz diyen bir annenin ocağına katık olmak istemez misin? Başı ağrıyana ilaç uzatmak gerekmez mi? Yere düşenin elinden tutulmaz mı? Canı yanan bir çocuğun yarasına merhem olunmaz mı? Halden anlamak demek, karşıdan bakıp vah vah demek değildir ki? Gerçekten elinden tutup, gözlerine bakmak ve bir dua gibi uzakta da olsan canına dokunmak demektir. Hemhal olmak, empatiden daha ileri bir safhadır. Halden anlamak onun haline bürünmek ve ben olsaydım bana nasıl davranılmasını isterdim diyerek, öyle davranmaktır. Hayatın anlamı halden anlayanlar için anlamlıdır. Çünkü onlar hayatına değer katan ve değer verilen kişilerdir.

Yalnızlık insanı yer bitirir

Çok şey ailede öğrenilir. Bir çocuk ailede dayanışmayı, anlaşılmayı bizzat yaşayarak, içselleştirerek öğrenir. Hele hele biz hocalar için her çocuk, genç bizzat kendi evladımız olmasa bile onları dahi kendi evladımız yerine koymalıyız. Çünkü bu milletin bir ferdiyiz. Hepimizin gelecek kuşakların yetişmesinde payımız vardır. Onlara hem örnek olmalı hem de dertleriyle hemhal olmalıyız. Bir genç hata yaptığında onu aşağılayan, küçümseyen gözlerle bakmak yerine kuşatıcı, bağışlayıcı ve anlayan bir yaklaşımla gözlerinin içine bakıp ışığımızı yayabilmeliyiz. Bana ne ben dersimi verir çıkarım, maaşımı da alırım diyemeyiz. Yalnızlık bencillikle başlar. Yalnızlıksa insanı yer bitirir. O yüzden elimizden tutan hep birileri olsun. Bu da duam olsun vesselam.

YUSUF HOCA; BİR ÖMÜR VEFA

Bayramın ikinci günü çok kıymetli hocamızı kaybettik; Yusuf Ömürlü. Doksanlı yılların ortalarıydı, Türk müziğine olan merakım beni nota aramaya, araştırmaya sevk etmişti. Ancak müzisyen değildim, konservatuar öğrencisi de olmadığım için notalara ulaşamıyordum. Bazı ipuçlarını yakalasam bile boşa çıkıyordu. O tarihlerde Google da yoktu. İyi ki de yoktu. Çemberlitaş Kubbealtı Akademisi Kültür ve Sanat Vakfının bitişik binasında matbaa sahibi olan sevgili Nesrin hanımla o günlerde çıkardığım aylık gazete vesilesiyle tanışıyorduk. Kendisiyle uzun uzun sohbetler ediyorduk. Bu sohbetler arasında sık sık Türk müziğine olan merakımdan bahsediyordum. Nesrin hanım da bitişik binada bulunan cemiyetten yani Kubbealtının musıki derslerinden ve Yusuf Ömürlü’yü anlatıyordu. O günlerde gerçekleşecek olan konsere bilet temin edeceğini söylüyor ben de çok seviniyordum. Bir gün yine Nesrin hanımı ziyaretimde bana bir emaneti olduğunu söylemişti. Ben konser bileti olduğunu düşünüp heyecanlanmıştım ama daha fazlasıyla karşılaştım. Yusuf hoca nerdeyse otuz makama yakın el yazısı ile yazmış olduğu ve teksir ile çoğalttığı -ki o zamanlar fotokopi makinası ve bilgisayar da çok yaygın değildi- eser külliyatını hediye olarak genç hanıma yani bana verilmek üzere Nesrin hanıma göndermişti. Ben inanamamıştım. Yıllarca aradığım notalar mislisi ile önümde duruyordu. O gün nasıl bir insan ile karşı karşıya olduğumu anlayamamış Allah’ın bu ikramına vesile olan kişi ve musıki grubu ile en yakın zamanda tanışmak için o günü iple çekmiştim. O günden sonra da Yusuf hocamız ile yıllarca konserlerde bizzat korist olarak zaman zaman da evde yaptığı musıki sohbetleri ile ilişkimiz devam etti. Çok genç yaşlarda felç geçirip vücudunun bir tarafı tutmamasına rağmen bir şükür ve sabır abidesiydi. Her cumartesi koltuk değneğine yaslanarak Kadıköy vapuruna biner ve kesinlikle yer verilse bile oturmadan Beyazıt’a kadar giderdi. Aslında bize müzikten çok daha fazlasını; bir medeniyetin haşmetini, vakarını, tevazuunu sunardı.  Tüm ömrünü türlü zorluk ve vefasızlıklara rağmen bir gün bile şikayet etmeden musikiye hizmet ederek geçirdi. Çok sevdiği mürşidi Samiha Ayverdi ve eşi Ertem teyzeye kavuşmuştur. Yusuf hocam bu alemden göçtü gitti. Hakkınızı helal edin.

HAYAT

İnsan ıstırabı kadar mutlu olur; mutlu olduğu kadar ıstırap duyar. Acı, tatlı hatıralar, sevmeler ve sevilmeler iç içe benlikler, tecrübeler siyah beyaz sinematografik birer film gibidir hayatımız. Hiç bitmeyecek gibi uzun metrajlı kimi zaman kısa metrajlı. Bir gün güleriz bir gün ağlarız. Zengin, fakir hepimiz insanız. O yüzden bu hayatta sadece insan ol. Durgun su gibi ol, durgun suya yansısın cemalin. 

DIŞ DÜNYADAN

The Guardian’ın başlığı: “Ayasofya: İdeolojik bir mücadelenin kalbindeki camii.”

The Guardian’ın web sayfasında Ayasofya müzesinin, Ayasofya Kebir Camii kararından hemen önce bir haber çıkmıştı. Bu uzun haberde en dikkat çeken başlığı buraya eklemek istiyorum; “Türkiye dünya sahnesinde cesurlaştıkça en önemlisi Libya’daki savaşın gidişatını değiştirirken, İslam’ın ihtişamına kavuşan Ayasofya’da çıkan fetih ayetlerinin umudu Erdoğan’ın ülkenin geleceğini ne şekilde düşlediğini ortaya koyuyor.”

Bu kararla The Guardian, mevcut hükümet liderinin Neo-Osmanlı tavrı ile batılı ittifaklarından uzaklaştığını iddia ediyor. Elbette Ayasofya Camii bir semboldür. Herkes için çocukluğunu geçirdiği bahçesinde oynayıp koştuğu, büyüdüğü yer bir binadan çok semboldür. Bu nedenle de dünyanın merkezindeki bu yapı zulüm ile adaletin mücadelesinin sembolüdür. Guardian işi bir sekülerizm putuna dayandırmak istemesi de işin bir başka sıkıntılı yönüdür. Zira camii yine herkese açıktır tüm camilerdeki gibi. Herkes üstelik ücretsiz ve sıra beklemeden bu güzel mabedin anlamını idrak etme fırsatını elde edebiliyor. Başlıktaki ideolojik kavramına da karşı çıkıyorum çünkü mabetler ideolojilerle ayakta durmazlar. Mabetleri kutsal yapan şey insanı en üst makama çıkaran ulvi değerlerin insanda ve toplumda yansımasıdır. Batının telaşı Türkiye’nin -bakınız bu önemli Türkiye’nin diyorum, Arap veya İslam dünyasının demiyorum- yeniden şahlanması ve adaleti ile zulüm altında inleyen halkların şahlanmasına vesile olmalarından korkmalarıdır. Yoksa Ayasofya camii olmuş Hristiyanlık elden gitmiş bunlar hepsi yalan.

ARTI -EKSİ

Artı

Yardımcı olmak

Küçük yerlerde iletişim daha anlaşılır ve hızlı olabiliyor. Bu bir kural değil elbette ama genel bir kanı olduğunu söyleyebiliriz. Yazlık evimizin bulunduğu kasabada annemle alışverişe çıkmıştık. O günlerde bende araba da yoktu. Epeyce alışveriş yaptıktan sonra son uğrak yerimiz olan kasaptan da çıkınca annem artık daha fazla yürüyemeyeceğinin sinyallerini verdi. Bende gözlerimle ellerimde alışveriş çantaları ile taksi aradım. Tam da Cuma vakti idi ve bir taksi bulmak nerdeyse imkansızdı. Bu durumda yardım istemeye koyuldum. Resmi bir kurum olan elektrik idaresinin kapısından kafamı uzatım. Bir hanım memura doğru seslenip ricada bulundum. Taksi durağının telefonunu bilmediğimi annemim daha fazla ayakta duramayacağını izah edince kadıncağız hemen elindeki işi bir kenara koyup telefonla bir araç çağırdı. Annemin dinlenmesi için de gerekirse içerinde bir sandalye alabileceğimi söyledi. Zaten taksi de gelmişti. İyilik unutulmuyor ve insanın hafızasında yer ediyor. Hatta memur hanımın çalıştığı kurum adına dahi sempati uyandırmasına yol açıyor.

Eksi

Allah Korusun

Bu fotoğraftaki iki kişinin kask takmadan trafikte seyrettiğini gördüm. Aynı şekilde bu motosikleti takip eden başka bir motosiklet de arkasından geliyordu. Aracı kullanan erkekti ve arkasında da genç bir kadın vardı. Konvoy halinde gidiyorlardı. Onların da kaskı yoktu. Ama bir şey ihmal edilmemişti aracın arkasındaki yazı; “Allah korusun”.

GENÇLERİ ANLAYAMAMAK

Bir ay önce yazlıktaydık. Oğlumun yaşıtları bebeklik arkadaşları ile buluştular. Her yıl aslında bir araya gelmeye çalışıyorlar. Ama bu kez yıllardır bir araya gelemeyen arkadaşları da gelme fırsatı bulunca gençlik coşkusu sardı siteyi. Benim için bu bir coşku olsa da maalesef yaşlıların çoğunluğunun gençlere tahammülü olamıyor. Site içerisinde pek kullanılmayan bir kamelya var. Gençler geceleri burada geç saatlere kadar oturup muhabbet ediyorlar bazen oyun oynuyorlar. Muhabbetleri de öyle rastgele konular değil; bazen felsefe bazen astronomi bazen siyaset bazen eğitim birçok konuyu aslında masaya yatırıyorlar. İçlerinde üniversite öğrencisi veya bu sene üniversite sınavına hazırlanacak olan lise son sınıf öğrencileri var. Kamelyaya bitişik binadaki yaşlı hanım bu gençlerden rahatsız olmuş. Yüksek sesle konuştuklarını söylemiş, o sandalyeleri oraya kendisinin aldığını orada oturamayacaklarını gençlere sert bir dille iletmiş. Olmamış sonunda da site yönetimine şikâyet etmiş. Oysa biraz gençlerin sesine kulak verseydi neler konuştuklarına kulak kabartsaydı anlamaya çalışsaydı gençlerimizle gurur duyardı. Hani şu gençlerden bir iş olmaz diyenler var ya; işte bu teyze de gençleri sevmeyen ve hatta kendini sevmeyenlerden biri. Bu durumda iş uzamasın diye gençler bu kez sitenin dışında deniz kenarında oturmaya karar verdiler. Ancak belli saatten sonra deniz kenarlarında maalesef içki içen ve pek tekin olmayan tipler dolaşıyor. Şimdi kızlı erkekli olan bizim gençlerden birine bu serserilerden biri sataşsa iş başka yerlere gidecektir. O zaman bu gençlere tahammül edemeyen teyze neye sebep olduğunu anlayabilecek mi acaba?!