GÜVENLİK SORUNLARI ARTARKEN: İKİ KİTAP ANALİZİ

Prof. Dr. Fahri ERENEL
Tüm Yazıları
7'nci İstanbul Güvenlik Konferansı, Türk-Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi (TASAM) tarafından, 04-05 Kasım 2021 tarihlerinde geniş bir katılımla icra edilmiştir.

Türkiye’nin yakın çevresinde, bölgemizde ve dünyada; güvenlik, afet ve acil durum odaklı krizler, ekonomilerde yaşanan olumsuzluklar, küresel iklim değişikliğine çare bulma arayışları, artan yoksulluk, su ve gıda yetersizlikleri, terörizm başta olmak üzere her türlü gelişmenin yaşandığı, çözüm için arayışların hızlandığı, yeni ittifaklar ve oluşumlara yönelik girişimlerin arttığı bir döneme rastlayan 7’nci İstanbul Güvenlik Konferansı, Türk-Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi (TASAM) tarafından, 04-05 Kasım 2021 tarihlerinde geniş bir katılımla icra edilmiştir.

Konferansta yaptığım konuşmada iki eseri analiz ederek günümüze yönelik çıkarımlarda bulunmaya çalıştım. Amin Maalouf’un “Çivisi Çıkmış Dünya” adlı eseri ile  George Monbiot’un “Enkazı Kaldırmak” adlı eseri mevcut durumunun tespiti ve gelecek öngörüleri açısından önemli bilgileri içermekte olduğunu düşünüyorum.

“ÇİVİSİ ÇIKMIŞ DÜNYA”

Aslen Lübnanlı Müslüman bir yazar olan Amin Maalouf, “Çivisi Çıkmış Dünya” adlı eserinde, özetle kitabı yazmasında ki amacının, geç kalındığını, ama çok geç kalınmadığını belirterek, çöküşü ve gerilemeyi önlemek amacıyla bütün gücümüzle harekete geçmemenin bir intihar, bir suç olduğunu, düşünce ve davranış alışkanlıklarımızı,hayali gerçekliklerimizi kökünden değiştirme ve öncelikler ölçeğimizi yeniden oluşturma cesaretinin gösterilmesi gerektiğini dile getirmek olduğunu belirtmektedir.

“Medeniyetler çatışması” adı altında kuramsallaşıp yasallaşan ve dünyadaki bütün kültürler ve halklar için felakete yol açacak politikaları eleştirerek, yaşamın devamlılığının olmazsa olmazı olarak gördüğü hoşgörü çığlığını yeniden duymaya davet eden Maalouf, eserinde  yer verdiği konular kendi deyimi ile adeta çivisi çıkmak üzere olan dünyanın nasıl toparlanabileceğine dair bir yol haritası niteliğindedir.

Maalouf, SSCB’nin dağılmasıyla yatırımlarını artıran Çin ve ekonomik kalkınmada yeniden yapılanmaya giden Hindistan’ın kapitalist rekabette kendilerine yer edindiğine ve büyük ölçekte gelişmişliklerine vurgu yapmakta, Arap-İslam âlemi’nin bir daha çıkamamazcasına tarihsel bir kuyuya gömüldükçe gömüldüğünü, bütün dünyaya karşı, Batılılara, Ruslara, Çinlilere, Hintlere, Yahudilere vb. ayrıca her şeyden önce kendisine karşı öfke duyduklarını belirtmekte, bir Arap birliğinin kurulamamasının en büyük nedeni olarak mezhep çatışmalarını görmektedir.

Dünya nüfusunun yüzde 5’ini oluşturan ABD vatandaşlarının yapacağı seçimlerin dünyanın geri kalan yüzde 95’i üzerinde belirleyici bir rol oynamakta olmasının  sorunların temelini oluşturduğunu, halkların ve bireylerin, insanlar tarafından var edilen ve ortak değerlerin taşıyıcısı olarak görülen bir kurumun yetkesini, aşırı zorlama olmaksızın kabul etmesini sağlayan şeyin meşruiyet olduğunu, dünyadaki hükümetlerin çoğunda meşruiyet sorununun var olduğunu belirtmektedir.

Bilim ve teknolojideki gelişimin insanlar için oldukça fazla boş vakit yarattığına ve bu boşluğu tüketimi arttırarak değil, bilgi edinmeye ve içsel yaşamı geliştirmeye ayırmamız gerektiğini söylemektedir.

“ENKAZI KALDIRMAK”

George Monbiot’un “Enkazı Kaldırmak “adlı eseri’nin Maalouf’u tamamlar niteklikte olduğu değerlendirilmektedir. Monbiot, eserinde daha karanlık bir tablo çizmektedir.

İnsanların yaşadıkları toplumla bağlarının kopmakta olduğunu, geleceğe ve siyasi kurumlara olan inancın yitirildiğini, hayatları üzerindeki iradeyi kaybeden insanların kendileri gibi birisine inanmayı tercih etme eğiliminde olduklarını, devletin değişimi yaratacak bir güç olmaktan ziyade sömürü ve keyfi güç kullanımının temsilcisi olarak görüldüğünü,otorite ve itaat dışında vatandaşı devlete bağlayacak hiçbir şeyin kalmadığını,hüsranla sonuçlanan beklentiler nedeniyel radikalleşmenin artmakta olduğunu belirtmektedir.

Eserinde, ABD merkezli “Journal of Democracy” tarafından yapılan anketlere yer vermekte,anket sonuçlarının demokratik normlara olan inancın giderek yerle bir olduğunu gösterdiğini vurgulamakatadır. Sonuçlara göre,demokratik bir rejimde yaşamak isteyen Amerikalıların oranı İkinci Dünya Savaşı öncesinde doğanlar için yüzde 72 iken, 1980 sonrasında doğanlarda bu oranın yüzde 30’lara gerilemesi, ayrıca her 6 kişiden birinin ordunun başa geçmesi gerektiğini işaretlemesi, yüzde 53’nün mevcut sistemin işlemediğini belirtmesi, tablonun karanlıklaşmakta olduğunu göstermesi açısından önem taşıdığı değerlendirilmektedir.

ZOR BİR DÖNEM BAŞLIYOR

2 gün süren konferans, önümüzdeki dönemde güçlü aktörlerin jeopolitik amaçları ve planlamaları ile ilgili olarak, geleneksel döneme nazaran çok daha karmaşık ve tahmin edilmesi çok daha zor bir dönemin başladığını göstermiştir. Bu çerçevede, geleneksel modernist siyasi davranış kalıplarının, dünyanın geleceği için ciddi bir tehdit oluşturduğu ve güvenlik politikalarının da geleneksel yöntemlerle yürütülmesinin artık mümkün olmadığı yönünde bir algı ortaya çıkmıştır. Bu algı çerçevesinde ortaya çıkan yeni jeopolitik eğilimler de “post-güvenlik jeopolitik” kavramı ile tanımlanmaktadır.

Çevre kirliliği, küresel ısınma, sağlık (Kovid-19) ve ekonomik karşılıklı bağımlılık gibi faktörler ülkelerin tek başlarına karar alma ve uygulama yeteneklerini her geçen gün biraz daha sınırlandırmaktadır. Öyle ki, gelişmiş ve güçlü ülkeler bile bu tür sorunları ulusal imkanlarla veya bölgesel iş birliği politikaları ile çözememektedir.

Diğer bir deyişle, küresel sistemin her açıdan iyi işlemesi ve iyi işleyen bir sistem ile uyum içinde olunması, ulusal ve bölgesel anlamda ayakta kalmanın ön koşullarından biri hâline gelmiştir. Küresel düzeyde ortaya çıkan bu yeni sorunlar Çin ve Hindistan gibi düşmanca ilişkilere sahip olan “yükselen güçleri” bile, düşmanlığın derecesi ne kadar ağır olursa olsun, çözüm için işbirliğine zorlamaktadır.