"GÜÇLÜ"YÜM O HALDE "VAR" MIYIM?

ERAY YAĞANAK 05 Nis 2021

ERAY YAĞANAK
Tüm Yazıları
Bir insanın başka bir insanla ilişkisi, aynı zamanda, bir toplumsal grubun başka bir toplumsal grupla ilişkisi anlamına gelir.

Bir insanın başka bir insanla ilişkisi, aynı zamanda, bir toplumsal grubun başka bir toplumsal grupla ilişkisi anlamına gelir. İlişkiler tekil olarak yaşansa da ilişkinin doğası bütünlük/çoğulluk içerir. Bir grubun bütünlüğünü/çoğulluğunu tekil olanın kendinde taşıması tarihin doğasına içkin bir durumdur. Bunda şaşılacak bir şey yok. Tarihsel sürekliliğin “şimdi”ye ilişkin belirleyiciliği kaçınılmaz bir durumdur. Her ne kadar sosyal ve bilimsel devrimler bu sürekliliği bir noktadan başka bir noktaya taşısa da “şimdi”nin anlamı “geçmiş”in toplamından ortaya çıkar. Bu ister tekil ister bütün olsun böyledir; tek ve bütün birbirine bağlıdır. Aksi durumda geleceğe ilişkin bir ereksellikten/amaçlılıktan yoksun kalırdık. Erekselliği başka şeyler tarafından belirlenme olarak anlamadığımı, tarihin bir bütün olarak varoluşunu ve belirleyiciliğini bu tarihin oluşumunu sağlayan tekil ve çoğul farklılıklara/iradelere bağladığımı vurgulamak isterim.

Bu genel belirlemeden sonra şunu söyleyebiliriz: “Ben” ya da “benlik” olarak adlandırılan şey bu bütünlük ile olan bağa ya da bütünün kendi içinde farklılaşmasına bağlı olarak çıkar. Her iki durumda da geleceğe ilişkin amaçlılık varlığını korur. Tekil bir “ben” olarak ya bütünü olduğu gibi onaylar ve ortak amaca yöneliriz ya da bütünün varlığını onaylamamıza rağmen farklı bir amaca yöneliriz. Toplumun heterojen bir yapıda olmasının kaynağı da bu farklı amaca yönelimdir. Daha açık söyleyelim: “Ben” tekil olarak varlığını grubun bütünlüğünden/homojenliğinden kazanır ancak bu durum onun bu bütünlüğe/homojeniyete “bağımlılığının” zorunlu gerekçesi olamaz.

Bağlılık hissetmekle bağımlı olmak arasında varoluşsal bir fark vardır. Bu nedenle, bir gruba bağlı olmakla bir gruba bağımlı olmak aynı şey değildir. Örneğin, ailelerimize bağlıyız ama onlara bağımlı değiliz. Aksi takdirde bağımlı olmayan bir bağımsızlık arayışımızın anlamı olmaz, simbiyotik ilişki biçimini varoluşun görüngüsü haline getirirdik. Simbiyotik ilişki ortak yaşamın sürekliliği açısından önemlidir. Ancak bu durum başka yaşam olanaklarının dışta bırakıldığı bir ortaklığa dönüşürse çatışma kaçınılmazdır. Ve olası her çatışma aidiyet duygusunun yitirildiği bir ayrışmaya dönüşür. Ve çok açıktır ki “ayrışma”, “farklılaşma” demek değildir.

Bağımlı olmayan bir bağımsızlık arayışı ya da ereği varoluş çabasının yönünü belirler. Bu varoluş çabasının yönünü belirleme sürecinde tek “ben”in, bütünün parçası olarak ya da ondan farklılaşan bir tekillik olarak, bütün ile kurduğu ilişkide hangi araçları kullandığı hayati önemdedir. Çünkü iradi bir varlık olarak farklılaşmanın kaynağı burasıdır. Bu nedenle, farklılık sadece iradi bir varlık olmanın koşulu değil, aynı zamanda, bu iradeyi kullanabilmeyi sağlayan araçların meşru zemininin de taşıyıcısıdır.

Her iradi farklılaşma bir “güç istenci” gerektirir. Güç istenci, iradi farklılığı varoluşunun yönü olarak belirlemiş bir insanın meşruiyet zeminini yitirmesine neden olacak araçların kullanımını dışta bırakma iradesini, ortaya çıkabilecek aleyhte durumlara rağmen, gösterebilmesi anlamına gelir. Pişmanlık bu iradeyi kullanamamış olmanın gerekçesi olamaz. Çünkü pişmanlık bağımlılığın itirafıdır. Ne için pişman olduğunuzun bir önemi yok bu noktada. Pişmanlık dile getirilen yerde ya zaaflara ya da başkalarına bağımlı olma söz konusudur. Böyle bir durumda ortaya çıkan güç sahibi olma arzusu bir sineğin bir filin tüm bedenine sahip olma arzusundan farklı bir anlama gelmez. O halde bir şeye sahip olma arzusu ile bağımlı olmayan bir farklılığın temsili olan güç istenci aynı şey değildir. Daha net söyleyelim: Güç sahibi olma arzusu ile güç istenci bir ve aynı şey değildir. Güç istenci, güç sahibi olma arzusunun sağlayacağı mutluluğu dışlar.

Bağımsız bir farklılık ereğine/amacına bağlı varoluşsal bir çabaya yönelen her tekil “ben” ayrıştırıcı ve meşru olmayan bir ilişkinin kontrolüne girmeyi engelleyecek irade kullanma iradesini göstermek zorundadır. Aksi halde çürümüşlüğün ifadesi olarak dile getirilen “son pişmanlık” fayda etmez.