​GÖVDELERİNİ KEMİREN SÜRÜNGENLERE DAİR...

Adnan KARAKAŞ 25 Nis 2017

Adnan KARAKAŞ
Tüm Yazıları
Sevgi nedir bilmiyorlar.

Sevgi nedir bilmiyorlar. Nefret sularında kulaç atıyorlar. Çok kazanıyorlar ve çokça kalp kırıyorlar. Kırılmanın insanı acıtan yanlarına yabancılar. Acıya yabancılar çünkü. Bedeni hor görmeleri, zihni yüceltmeleri bu yüzden...

Kafalarında hiçbir şey yerli yerinde değil. Vasatları yok, bu yüzden bir sınırları da yok. Tek kutsalları vasıtaları. Vasıtaları tehlikeye düştüğünde ümüklerinden yakalanıyorlar korkuya. Bir de sınırları, popülariteleri tehlikeye düştüğünde hatırlıyorlar. Ve o adımı geri çekiyorlar. Ekrandan, gazete köşesinden mahrumiyet fikri bile irkilme, ürkme nedeni onlar için. Hastalıklı hücrelerini durmadan kusarak mevzilerini korumaya çalışıyorlar. Ecza deposuna baltayla dalıyorlar. Ve bunun adına özgüven ya da cesaret diyorlar.

Kendilerini gazeteci, yazar, yorumcu, araştırmacı veya uzman olarak vasıflandırıyorlar. Sosyal medyayı önemsiyorlar bir de. Retweet'leri ve beğenileri... Kokuya karşı duyarlılar. O duyarlılıkla ses getirecek hedefi kestirip zaman kaybetmeden harekete geçiyorlar. Ve çok gürültü çıkarıyorlar...

Aykırı cümleler kurmayı seviyorlar. Hakaret etmeyi, ötekileştirmeyi ve düşmanlaştırmayı. Kendilerine zarar dokunmayacak mesafeyi aldıklarında, azgın dalgalara karşı sığındıkları 'dost' limanları yerle bir edecek bombaların fitilini ateşleyiveriyorlar. Bazen düşmanlaştırarak vuruyorlar, bazen vurup düşmanlaştırıyorlar. Her iki halde de enkaz altındaki iniltileri bastırmak için "linç ediliyoruz" ezber kalıbını yardıma çağırıyorlar. Bir diğer adımları ise, üzerinde mutabakat olan olaylar ve olgular. Başörtüsü ve 15 Temmuz'u kendilerine kalkan kılıyorlar... Ve Cumhurbaşkanını. Cumhurbaşkanını bir silah olarak başkalarına karşı kullanıyorlar.  

Yanlışa düştükleri görülmemiştir. Dünkü duruşları bugün iğreti duruyorsa, dün söyledikleri bugün yanlışsa kabahat onların değil, değişen şartlarındır. Yanıldıkları ayan beyan ortaya çıktığında bile en ufak bir mahcubiyet belirtisi göstermemeleri bir maharetten öte, bir hak. Çok zorda kalırlarsa satır aralarına sakladıkları kuru bir özürle düğümü çözüveriyorlar.

Her şeyin en doğrusuna onlar vakıf. En sağlam duruş gösteren de, en iyi mücadele eden ve savaşan da onlardan başkası değil. Nefisleri ise tek şaşmaz kantar. Onlardan farklı bir cümle kurulamaz. Hoşlanmadıkları bir renk sokakta dolaşamaz. Durdukları noktadan gayrı bir yerde durulamaz. Başka yere tenezzül düşman safına geçildiğinin en bariz göstergesi. Düşman olarak kodlanan kimseyi onların şerrinden kim alıkoyabilir ki!  

Son hedefleri Mavi Marmara ve İHH özelinde İslamcılar. Daha genel bir ifadeyle mütedeyyin kesim. Şu ana kadar istedikleri herkesi şeytanlaştırdılar. Rahatsız edici tutumlarına karşı esaslı bir itirazla karşılaştıklarını söylemek zor. Elbette bu bir eksiklikti. Biraz da ‘gövdelerini kemirip dursunlar, varacakları yer kafalarını kemirmek olacaktır’ beklentisindendi bu tutum. Kemire kemire gövdelerini yok ettiler nihayetinde. Ancak gövdeleriyle birlikte bulaştıkları, sığındıkları kimseleri de kemirmeye başladılar. Bundan sonra kimi hedef seçecekleri, kimi şeytanlaştırmak isteyeceklerini merak etmiyoruz. Biliyoruz ki, hedef aldıkları kim olursa olsun kemirecekleri kendi gövdelerinden arta kalan uzuvları olacaktır. 

Bize “manyak” derler, sözüm ona eleştiri oklarının hedefindeki Batılılar gibi “Radikal İslamcı” derler. Ama dönüp dolaşıp kendilerini bizlerle ilişkilendirmekten, özdeşleştirmekten de geri durmazlar.

Bize düşense şu: Kaçınamayacağız durumlar olabilir, bazı yerlerde yolumuz kesişebilir. Ama bu güruhla aynı yolun, aynı menzilin yolcusu değiliz. Net.