GÖTTERDÄMMERUNG* VE RAGNAROK: BATININ KIYAMETİ KOPTU MU?

Prof. Dr. D. Murat DEMİRÖZ
Tüm Yazıları
Götterdämmerung (Almanca: Tanrıların Alacakaranlığı), Richard Wagner'in Nibelungen Yüzüğü (Der Ring des Nibelungen) adlı opera dörtlemesinin sonuncusudur.

*Tanrıların Alacakaranlığı

Götterdämmerung (Almanca: Tanrıların Alacakaranlığı), Richard Wagner'in Nibelungen Yüzüğü (Der Ring des Nibelungen) adlı opera dörtlemesinin sonuncusudur. İlk gösterimi 17 Ağustos 1876 tarihinde, sonradan "Richard Wagner Tiyatro Salonu" olarak adlandırılan Bayreuth Festivali Salonu'nda (Festspielhaus Bayreuth), dörtlemenin ilk tam gösteriminin bir parçası olarak gerçekleştirilmiştir. Bu son kısım Nibelungen Destanı'nındaki Siegfried'in ölümüyle Ragnarok olayının birleştirilmesi sonucu oluşturulmuştur.

WAGNER’İN GÖTTERDÄMMERUNG OPERASI

Wagner’in bu opera dörtlemesinin ana teması da “altın hırsıdır”. 20 Mart 2017 tarihinde bu sütunda çıkan “WESTERDAEMMERUNG -BATI’NIN ALACAKARANLIĞI” adlı yazımdan alıntı yapalım:

“Büyük Alman bestekârı Richard Wagner Der Ring (Yüzük) adlı opera dörtlemesinde Batı uygarlığının kendi özünden saparak insanlık erdemlerine aykırı bir değersizlikler manzumesine dönüştüğünü ve bunun en önemli müsebbibinin de Kapitalizm olduğunu vurgular. Der Ring (Yüzük), dışarıdan bakıldığında, Almanların bir Halk destanı sayılabilecek Das Nibelungenlied (Niebelung’ların Şarkısı) adlı manzum hikâyeden derlenen, Hristiyanlık öncesi Germen mitolojisindeki tanrıları, cüceleri, devleri ve ejderhaları içeren bir fantastik opera dörtlemesidir. Das Rheingold (Ren Altını), Die Walküre (Valkiri’ler; savaşta ölen kahramanların ruhlarını alıp Valhalla’ya götüren savaşçı melekler), Sigfried (Wagner’in insanlığa örnek olarak sunduğu kahraman) ve Götterdaemmerung (Tanrıların Alacakaranlığı) adlı dört operadan oluşur. Richard Wagner, Hitler onu Nasyonel Sosyalizm’in resmi bestekârı ilan ettiği için ırkçı sanılır, halbuki Wagner ırkçı olmaktan çok, batılıların ahlâki değerlerini ve erdemlerini kaybettiğini vurgulayan bir kültür milliyetçisidir.  Der Ring’in kısaca hikâyesi şöyledir:

Hikâye Ren nehrinde yaşayan Ren Bakire’lerinden (bir çeşit nehir perisi) cüce Alberich’in çaldığı altından ürettiği dünyayı yönetme gücüne sahip bir sihirli yüzük etrafında döner. Tanrıların başı Wotan (savaş ve ölüm tanrısı) başka bir tanrı olan hırsız Loke’nin yardımıyla bu yüzüğü Alberich’ten çalar. Fakat zaman içerisinde, Wotan savaşta ölen kahramanların cenneti ve tanrıların evi olan Valhalla’yı inşa etmek karşılığında devler Fafnir ve Fasolt’a yüzüğü vermek zorunda kalır, yoksa tanrıların ölümsüzlüklerini borçlu oldukları sihirli elmaları üreten Tanrıça Freia’yı kaybedecektir. Wotan kuşaklar boyunca yüzüğü tekrar elde etmek için entrika çevirir. Sonunda yarı tanrı yarı insan olan Wotan’ın torunu Sigfried dev Fafnir’i öldürerek Yüzüğün sahibi olur,  ona da Alberich’in oğlu cüce Hagen ihanet eder ve yüzüğü kendine almak için Sigfried’i öldürür. Sonunda, Siegfried’in sevgilisi ve ölümsüzlüğünü kaybetmiş eski bir valkiri olan Brünnhilde tarafından yüzük Ren Bakire’lerine iade edilir ve yüzüğü kurtarmak için ortaya atılan Hagen Ren nehrinde boğulur. Hikâye’nin sonunda Valhalla yıkılır ve tanrılar yok olur.” 

VİKİNGLERİN KIYAMETİ: RAGNAROK

Altının büyüsü ve dünyaya hükmetme hırsı… Wagner’e göre insanı insan yapan erdemlere aykırı olan bu ihtiraslı duygular Batı insanını hem kendi değerlerinden ve köklerinden koparmış hem de bütün insanlığın felâketine gidecek yolu açmıştır. Bu opera dörtlemesinde Wagner aslında Kapitalizmi insanın sonunu getirecek bir felâket olan “Ragnarok” olarak tanımlar.

Ragnarok için bir nevi eski İskandinav ve Germen dinindeki “Kıyamet” denebilir. Ancak eski İskandinav ve Germen dininde yaratılış ve yok oluş bir defaya mahsusu değildir. İnsanlar ve Tanrılara göre zaman belli çağlara ayrılmıştır.  Her çağ bir Ragnarok – Kıyametle sona erer ve sonra tekrar dünya yeni bir çağda yeniden kurulur. Kuzey mitolojisinde her çağ için ayrı bir Kıyamet / Ragnarok vardır ve her Ragnarok büyük bir savaş ardından gelen doğal felaketler, onları takiben bir erkek ve bir kadın dışında bütün insanların ve büyük Tanrıların ölmesi ile sonuçlanır. Dünya büyük bir dehşetle sulara gömülür ve akabinde yeni bir dünya sulardan yükselir. Yeni dünyada eskisinden kalan iki insandan insanlar yeniden türerler ve kalan Tanrılarla birlikte yeni bir çağ açılır. Ta ki, bu çağ da kendi Ragnarok’u ile son bulana dek…

Wagner’e göre altın – para hırsı ve dünya hakimiyeti - güç arzusu Kapitalizm’i doğurmuş, Kapitalizm de Batı insanını geçmişinden gelen değerlerden koparmıştır. Hikayede Yüzük finans kapitali, cüceler (Niebelung’lar) tefecileri ve finans sektörünü, devler büyük sanayi tröstlerini, tanrılar emperyalist Batı devletlerini ve Valhalla da finans kapitalin sihirli gücü ve sanayi kartellerinin üretim kapasitesi ile kurdukları yalancı cenneti temsil eder. Finans Kapital’e sahip olmak için üretken sanayiyi de ortadan kaldırmaya hevesli Batı’nın emperyalist devletleri, günün sonunda, kendi kurdukları sahte cennetin de başlarına çökeceğini görecektir. İşte Der Ring dörtlemesinin sonuncusu olan Götterdämmerung’da aslında Kapitalizmin ve Batı uygarlığının çöküşü, yani Ragnarok, anlatılmaktadır. 

BATININ VE KAPİTALİZMİN ÇÖKÜŞÜ

Yirmi birinci Asrın ilk yirmi yılını bitirdiğimiz bu günlerde tecrübe ettiklerimiz bize bir Ragnarok’u / Kıyameti anımsatmaktadır. Dünyada gelir dağılımı daha önce olduğundan çok daha fazla bozuktur: Bir yanda milyar dolarlarla oynayan birkaç bin kişi öbür yanda salgın hastalıklar, iç savaş, açlık, cehalet ve fakirlikle iç içe milyonlar… Gelir dağılımı hem ülkelerin içinde bozulmuştur hem de ülkeler arasında gelir ve servet uçurumu büyümüştür. Dünya ekonomisi sadece gelir dağılımı adaletsizliğinden değil, aynı zamanda, üretime değil kumara yatırılan finans sermaye sayesinde de bir çöküşe doğru gitmektedir. Dünyadaki toplam sermayenin neredeyse yüzde sekseni borsalarda, türev enstrümanlara yapılan yatırımlarda, döviz spekülasyonlarında, yani finans kapitalde toplanırken, ancak yüzde yirmisi tarım ve sanayi gibi üretken sektörlere yatırılmaktadır. İletişimdeki, büyük teknolojik sıçrama insanlara yepyeni ufuklar vadetmektedir ama öte yandan, bu gelişme sağladığı olanaklarla paranın ve bilginin ülkeler arasında kontrolsüz akışını da yol açmaktadır. Bu da uluslararası terör ve casusluk faaliyetlerini arttırmaktadır. Bütün dünyada ırkçılık ve dincilik yükselmekte, ülkelerin başına hırslı, tamahkâr ve popülist liderler gelmektedir. Fakir ülkelerden milyonlarca insan zengin ülkelere kaçmaktadır. Bu da insan ve organ kaçakçılığı gibi suç sektörlerini daha da büyütmektedir. Sosyalleşemeyen insanlar ya uyuşturucu maddelere ya da internetin sunduğu sahte / sanal dünyalara müptelâ olmaktadır. Aile, inanç, milli şuur ve güzel ahlâk gibi kurum ve değerler yıpranmış, insanlar İncil’de bahsedilen yedi büyük günahın (gurur, açgözlülük, şehvet, kıskançlık, oburluk, öfke ve tembellik) pençesinde birer tüketim robotuna dönüştürülmüştür. Benim gibi düşünen ve ana akım iktisada mesafeli iktisatçıların ortak kanaati 2025-2030 yılları arasında büyük bir küresel krizin geleceğiydi, ancak en son 2020 yılında başımıza musallat olan koronavirüs belası nedeniyle bu krizin daha erken geleceğini beklemeliyiz. Teknolojinin nimetleri çok güzel olmakla birlikte, bu teknolojinin nükleer ve konvansiyonel silahlar, hızla artan radyasyon, çevre kirliliği sebebiyle bir iklim değişikliğine yol açtığı da gözle görülmektedir. Ragnarok  / Kıyamet senaryosunda tek bir şey eksiktir: Üçüncü Dünya Savaşı…

Tekrar başa dönelim… Her Ragnarok bir çağın içindeki Tanrıları, devleri, insanları ve cüceleri ile bitmesi demek olsa da, aynı zamanda yeni bir çağın başlangıcı da demektir. Güzel olan ve bizi ümitvar kılan da şudur ki, gelecek yeni çağın bir altın çağ olması da bizim elimizdedir. Eğer mevcut yapı ucubeleri, devleri ve cüceleri ile devam ederse, korkarım ki, bu insanlığın yaşadığı belki de son Ragnarok olacaktır.

Hayırlı Cumalar…

.