GÖLGESİNDE HAYALLER KURDUĞUMUZ AĞAÇLAR

ERAY YAĞANAK 01 Mar 2021

ERAY YAĞANAK
Tüm Yazıları
İnsan geçmişiyle şimdi olduğu insandır. Dolayısıyla, her insanın kişisel tarihi, geçmişten bugüne ilişki halinde olduğu maddi ve maddi olmayan çevre ile örülüdür.

İnsan geçmişiyle şimdi olduğu insandır. Dolayısıyla, her insanın kişisel tarihi, geçmişten bugüne ilişki halinde olduğu maddi ve maddi olmayan çevre ile örülüdür. Yaşamın parçalı ilişkiler ağını zamansal bir bütünlük içinde ortaya çıkaran yaşam örüntülerinin bir parçası eksildiğinde insanın varlık yapısındaki tarihsellik ve zamansal bütünlük de eksilir. Dışımızda, çevremizde ortaya çıkan bir kayıp içimizden de bir şeyler eksiltir. Bir şeylerin eksik olduğunu hissederiz ama bu eksikliği nasıl giderebileceğimizi bilemeyiz. Tam da bu eksiklik ve bilememe halidir çocukluk masallarına ve anılarına sarılmamızın nedeni.

Şimdi de ortaya çıkan bir eksikliği, yokluğu ve yoksunluğu sokaklarında koşturduğumuz mahalleyle, komşu kapısının ziline yine aynı komşunun çocuğuyla basıp kaçışlarımızla, altında yakan top oynadığımız sokak lambasıyla, bizi şimdide olduğumuz kişi yapan çocukluk anılarımızla bir masal gibi yeniden inşa etmeye, yaşamdaki parçalılığı bu zamansal bütünlük kavrayışıyla örmeye çalışırız. Modern yaşamın getirdiği hiçbir yenilik küçük bir tel parçası ve makaradan yapılan oyuncak tel arabanın varlığımıza kattığı tarihsel bütünlük hissinin yerini tutamaz. Sokaklarında yürüdüğümüz bir kaldırım taşı, sokağı sarıp sarmalayan, elimizi başımızın altına koyup, gözlerimizi gökyüzüne çevirip gölgesinde hayaller kurduğumuz bir ağaç bu sokakların olmazsa olmazları kediler ve köpekler…

Tüm bunlar varoluşumuzu ve kişisel tarihimizi inşa etmemizi, onları geçmişten bugüne taşımamızı ve geleceği kurgulamamızı sağlayan varlık koşullarıdır. Onlar bizi vareder, biz onlarla varoluruz. Yaşamı anlamlı kılan bizimle birlikte varolanlardır; biz yokken varolanlar değil. Bu nedenle, geçmiş, şimdi ve gelecek birlikte varoluşun ortaya çıkardığı benlik ve kendilik bilincinde ortaya çıkar. Kişinin varlığının bilincinde olması demek bu bilincin ortaya çıkmasına olanak sağlayan diğer tüm varolanların bilincinde olması demektir. Ancak sadece bu bilinç yetmez. Bu bilinçlilik halinin sürdürülebilmesinin tüm maddi ve maddi olmayan varolanların yaşamın varoluşuna bağlanmasıyla mümkün olduğunu görmek zorundayız.

İnsan bir şehirde, bir ülkede değil bir çevrede yaşar. Şehir ve ülke insanın içinde kök saldığı çevresidir. İçinde yaşadığımız çevrenin korunması çocukluk masallarımızın ve anılarımızın korunması demektir. Gölgesinde hayaller kurduğumuz ağacın, kendimize doğru attığımız her adımı taşıyan kaldırım taşlarının eksikliğinin bizi biz yapan şeyleri yok etmek anlamına geldiğini kavrayacak bir bilinçlilik halini inşa etmemiz gerekiyor. Bu bilinçlilik hali, en yalın anlamıyla, varoluşun kökenine yönelmeyle olanaklı olabilir.

Yaşadığımız çevrede bizi biz yapan şeylerin müzelerde sergilendiği bir bilinçlilik varoluşsal bir bilinçlilik haline karşılık gelmez. Vurgulamak istediğim bilinçlilik hali yaşamın çevreye göre düzenlendiği bir bilinçlilik halidir. Bu, bir çeşit yuvaya, yurda dönüş halidir. Yurda dönüş varoluşa bağlılık, ondan kaçış varoluşsal bir kopuş anlamına gelir. Dil de anlamını çevrede kazanır. Biz hem çevremizle hem de dilimizle biz oluruz. Dilimiz de çevremiz ve bizimle birlikte dil olur. Çevremiz maddi, dilimiz de maddi olmayan yurdumuzdur. Peki, kendimizi içinde serpilip varolduğumuz bu iki yurdun parçası olarak görüyor, kendimizi oraya ait hissediyor muyuz?

Sularında hem bedenimi hem ruhumu serinlettiğim göl, kendi varoluşuma ilk adımlarımı attığım sokak, kaldırım taşları, ziline bastığım komşu evi, altında hayaller kurduğum incir ağacı, hayatıma anlam verdiğim, hayatımı onunla anlamlandırdığım doğum yurdum yok şimdi. Yurtsuz kalmış gibiyim. Bir çeşit anlam yitimidir yurtsuzluk. Sadece ben mi yaşıyorum bu anlam yitimini? Dile getirdiklerim eskiye bir özlem değil. Eski olarak adlandırılan şeylerin bugünü anlamlı hale getirmenin araçları olduğunu kavrayamayanlar ne anlatmak istediğimi anlayamazlar. Anlamalarını da beklemeyelim. Çünkü onlarda bir ben bilinci yoktur. Ben bilinci olmayanın tarihi, tarihi olmayanın yurdu, yurdu olmayanın dili, dili olmayanın bir anlamı yoktur.