Vakıf Katılım web

GEÇMİŞİ DEĞİL GELECEĞİ YAFTALAMAK

Doç. Dr. Can CEYLAN
Tüm Yazıları
Siyâsette "devr-i sâbık" yaratma kültürü vardır. Genellikle halef, selefi karalar ve kötüler.

Siyâsette “devr-i sâbık” yaratma kültürü vardır. Genellikle halef, selefi karalar ve kötüler. Daha sonra gelen kendisinden öncekinin kötü, başarısız olduğunu iddia eder. Bunu da “benden önceki başarısız olmasaydı benim gelmeme gerek kalmazdı” diye açıklama yoluna gider.

Türkiye’nin yakın siyâsî târihinde, özellikle ANAP sonrası ve AK Parti öncesi yıllardaki koalisyon hükûmetleri döneminde, neredeyse her sene yapılan seçimlerden sonra kurulan koalisyon hükûmetleri “enkaz devraldık” edebiyatı yapardı.

Bu durum sâdece bizim ülkemize ve modern döneme âit bir hastalık değildir. Örneğin Aydınlanma Çağı’nın fikir babaları kendilerinden önce Avrupa’nın içinde bulunduğu dönemi itibarsızlaştırıp kendilerini daha muteber hâle getirmek için, Aydınlanma Çağı öncesini “Orta Çağ karanlığı” olarak yaftalamışlardır. Bu yaftalama o kadar taraftar bulmuştur ki, Avrupa’nın sınırlarını aşmış ve Avrupa’da Aydınlanma Çağı başlamadan önce bütün dünya karanlıklar içindeymiş gibi bir algı oluşturulmuştur. Oysa Aydınlanma Çağı diye adlandırılan dönem başlamadan önce İspanya’da ışıl ışıl bir medeniyet kurmuş olan Endülüs Müslümanları bir yana, Avrupa’da Aydınlanma Çağı’nı başlatan isimlerin “Orta Çağ karanlığı” olarak yaftaladıkları dönemde doğup büyüdükleri ve Aydınlanma Çağı’nı başlatacak fikirleri bu güyâ karanlık yıllarda geliştirdikleri gözden kaçırılmaktadır.

Benzer bir yaftalama biz Müslümanlar tarafından da yapılmıştır ve hâlâ yapılmaktadır. İslâm’dan önceki dönem “Câhiliye” olarak tanımlanmakta ve bu dönem, daha sonraki dönemden tamâmen farklı ve neredeyse tek bir iyiliğin yaşanmadığı bir çağ olarak anılmaktadır. Kız çocuklarının diri diri toprağa gömülmeleri elbette hiçbir şekilde itibar edilecek bir uygulama değildir. Ama sahabe efendilerimiz de o dönemde doğup büyümüşlerdir.

Z Kuşağı yaftalaması

Bu yazının amacı târihsel bir tartışma yaratmak değildir. Mesele, günümüzdeki yaftalamaların yönünde değişikliktir. Eskiden geçmiş ve selef kötülenirken, günümüzde halef kötülenmekte ve yaftalanmaktadır. Bu yaftalamanın adı “Z Kuşağı”dır.

“Y Kuşağı”ndan sonra geldikleri için “Z Kuşağı” olarak adlandırılan gençler, neredeyse üç yüz yıllık sanayileşme sürecinin sonucu olan küresel ısınma, iklim değişikliği, çevre kirliliği, soyu tükenen canlılar gibi sorunların başlıca sebebi olarak itham edilmektedirler. Belki târihte ilk defa bir nesil, kendisinden öncekini değil, kendisinden sonraki nesli suçlamakta ve yaftalamaktadır. 1980’lere “vintage” güzellemesi yapanlar, “Z Kuşağı”nı şeytanlaştırma söylemlerine taraftar olmaktadır.

Yüzbinlerce yıllık insanlık târihinde sâdece 20-30 senelik kısacık bir dönemde etkili olan ve olacak “Z Kuşağı” neredeyse dünyanın sonunu getirecek nesil olarak görülmektedir. Çoğu “Z Kuşağı” olarak etiketlenmenin haksız bir tutum olduğunu düşünen bu neslin üyeleri, kendilerinden önceki bir iki neslin yapamadığı şeyleri yapabildikleri için haksız bir muameleye mâruz kalmaktadır.

Acaba 1980’lerde 20’li yaşlarında olanlar, bugünkü teknolojik ve ekonomik imkânlara sâhip olsalardı “Z Kuşağı” dedikleri gençlerden daha “mâsum” bir hayat mı süreceklerdi? Yoksa, Prof.Dr. Erol Göka’nın tespit ettiği gibi, yaşlılar gençleri kendilerinin yapamadıklarını gençler yapabildiği için mi suçluyorlar?

Hesâbı Z Kuşağı mı ödeyecek?

Uzayan yaşam süreleri sebebiyle üç, dört nesil aynı zaman diliminde bulunuyoruz. Ama bütün olumsuzluklar Z Kuşağı’nın üstüne atılıyor. Tıpkı bir lokantada topluca yemek yiyenlerin hesâbı masaya son oturana ödetme karârı almaları gibi, Z Kuşağı âleyhinde akıl dışı bir “kendini kurtarma” tavrına şâhit oluyoruz. Henüz özellikleri konusunda bile tam bir fikir birliği oluşmamış – ki oluşması da pek mümkün olmayan – ve sâdece alfabetik bir sıra sebebiyle “Z Kuşağı” denen bir neslin, sorumsuzca yaşayıp aklı başına geç gelen önceki nesiller tarafından âdeta çarmığa geriliyor.

Olumlu ya da olumsuz isim takıp tanrılaştırmanın ya da şeytanlaştırmanın, tozları halının altına süpürmek olduğunu tarihteki birçok örnekten biliyoruz. 2. Dünya Savaşı’ndan sonraki yıllarda her şey toparlanma içindeyken hayâtıtozpembe yaşayan “Çiçek Çocuklar’ın torunları yaprak dökümüne denk geldikleri için keyfî yargılarla suçlu ilân ediliyorlar.

Günahları keçiye yüklemek, günahların fâilini mâsum hâle getirmediği gibi, her türlü olumsuzluğun ve bundan sonra olacak kötü şeylerin ve fâili olarak Z Kuşağı’nı görmek de kendimizi kandırmaktan başka bir şey değildir.

Avrosentrik bir dünya görüşünden kurtulup Avrupa’nın kullandığı alfabede Y’den sonra gelen ve bu alfabenin son harfi olan Z, sâdece bir harftir. Ayrıca dünyâda kullanılan diğer alfabelerde de bambaşka harf sıraları vardır.

İtirâfı örten itham

Önceki kuşağın ve kuşakların Z Kuşağı’na bu kadar yüklenmesi yâni geçmişi değil geleceği suçlaması, iğneyi kendilerine batırmadan bu suçlamayı yapanların, kendilerinin içinde oldukları gelecekten umudu kesmeleri, “bizden artık iş çıkmaz” itirâfına cesâret  edemeyip gençleri itham kolaycılığına kaçmalarıdır.

Geçmişi karalamak, şimdiye itibar kazandırmak için yapılsa ve başarısız olsa bile, geçmiş değişmez ve ne bir şey kaybederiz ne de bir şey kazanırız. Ama şimdiyi ve şimdidekileri mâsum göstermek için geleceği karalamak, üstünden geçeceği köprüyü yıkmak kadar tehlikeli ve tahrip edicidir.