Bir tek kişi katledildiğinde bile o kadar şiddetli tepki göstermeliyiz ki, devamı gelmeye zorlansın
Sayılar çok mu önemli? Karşı çıkmamız gereken şey ilk olandan başlıyor. Bir tek kişi katledildiğinde bile o kadar şiddetli tepki göstermeliyiz ki, devamı gelmeye zorlansın. Bir kişi için bile dünyayı ayağa kaldırmalı, o bir kişinin hakkını aramalıyız. Eğer o “Bir”in peşine düşmezsek maalesef rakamlarla konuşur hale geliyoruz.
Başta biz. Yani gazeteciler kendimizi düzeltmeliyiz. Şehit olan sayısı az ise haber bültenlerinin içinde 20 saniyelere, gazetelerde sosyetik aşkların dibinde köşelere koyuyoruz bu haberleri. Sanki çok önemsizmiş gibi. Otu-boku “Flaş. Flaş. Son dakika “ diye vermeye alışmış gazeteciler için nedense 1-2 şehit bu ilgiye layık görülmüyor. Bizim ilgi göstermediğimiz o acı zannediyor muyuz ki toplum hafızasında yer etmiyor.
Çok sayıda kişinin şehit olması tabii ki daha çok insanı etkiliyor. Tabii ki travmatik. Ama dediğim gibi kendimizi az sayıda insan ölümüne köreltirsek devamı geliyor. Şimdi elimizi vicdanınıza koyup düşünün. Yüreğinizin derinliklerinde haklı olduğumu göreceksiniz.
Sevmek zorunda değiller ama saygı göstermek zorundalar
Kimse bizi sevmek zoruna değil. Ama saygı göstermek zorunda. Temeline bakarsanız, tarihsel gerçekliklerin günümüz rekabeti ile harmanlanması şu aralar yaşanan ülkeler arası sürtüşmelerin alt yapısını oluşturuyor. Ama unutulmaması gerekli ki sürtüşme için ne kadar temel olursa olsun artık iş birlikleri yapılması da gerekiyor.
Ülkelerin daimi dostları veya düşmanları yoktur. Daimi çıkarları vardır. Eğer öyle olmasaydı 1812’den beri gırtlak gırtlağa giren Fransa ile Almanya sınırlarını kaldırmazdı.
Hal böyle iken özellikle Avrupa bizim ne güvenliğimize, ne bağımsızlığımıza saygı göstermiyor. İş birliği yapmamız gereken yüzlerce konu varken bunu unutup tam tersi davranmak adeta kişilik bölünmesi.
Yaşadığımız katliam sonrası üzülmüş olmaları ve gösterdikleri çabalar nihayette hiç bir anlam taşımıyor. Çünkü yaramıza merhem olmuyor. Terör örgütü onların ülkelerinde üslenmişken, oradan silah için para toplarken, kendi uyduruk mahkemelerinde uyduruk yargılamalar yaparken bunun bize etkisi olmayacağını düşündüklerini hiç zannetmiyorum.
Bu en basit anlamıyla elinde kan olan bir terör örgütüne destektir. Hem yardım hem yataklıktır. Avrupa’nın şimdi yaptığı ile bir zamanlar baba Esed döneminde Suriye’nin yaptıklarının ne farkı var Allah aşkına?
Celal Kılıçdaroğlu’nun gariplikleri
CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun kardeşinden artık bıktım. Daha doğrusu siyasi sorumluluğu olan insanların, aileleri, akrabaları, yakınları üzerinden tartışılmasından sıkıldım.
Siyaset futbol taraftarlığı gibi yapılmaz. Kimse, tarafı olduğu siyasi çevrenin arkasına sığınıp karşı tarafa ateş edemez. Herhangi bir kişinin, herhangi bir yakınının başına birşey geldi mi al başına bela. Bu sağda da böyle, solda da. Birini eleştiren, eline fırsat geçti mi tüm dediklerini unutup aynı şeyleri bu kez karşı tarafa yapıyor.
Eminim Kemal Kılıçdaroğlu’nun başına gelen başka bir partinin yetkilisinin başına gelseydi bu kez CHP’liler aynı şeyleri yapacaktı. Çünkü daha önce yaptılar.
Kemal Kılıçdaroğlu’nun kardeşi Celal Kılıçdaroğlu’nun yaptıklarını garipseyerek okuyorum. Kah yürüyüş yapıyor, kah açıklamalar. Canı sıkılıyor çadır kuruyor, oturma eylemi yapıyor.
Gördüğüm kadarıyla pek de ilgi görmüyor. Çünkü CHP’ye en muhalif olanlar bile mesafeli duruyor. Eylemlerinde hep yalnız. Celal Kılıçdaroğlu’nun yaptıklarını takip edenler ister istemez kendine soruyor, “ Yahu bu adam 60 yaşında birden bire mi CHP muhalifi oldu” diye. Ne oldu yani, durdu durdu da aniden nur mu indi?
Söylediklerinden anladığım kadarıyla Cumhurbaşkanı sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın dikkatini çekmeye çalışıyor. Ama bir türlü de başarılı olamıyor. Çünkü ailelerin siyaset tartışmalarına karıştırılmasına en çok tepki gösterenin dikkatini çekmeye çalıştığı kişi olduğunu bile görmüyor, bilemiyor.