FİKRİMİZ GURBETE DÜŞTÜ...

Sezai ŞENGÖNÜL
Tüm Yazıları
Evet, bu sefer yolumuz değil… Fikrimiz… O, zaten güzel bir şiir başlığı ve Türkü sözü.

Evet,  bu sefer yolumuz değil… Fikrimiz… O, zaten güzel bir şiir başlığı ve Türkü sözü. Bunu hepimiz az-çok biliriz.. Üstelik her dinlediğimde beni de çok etkilerdi. Aşık Beyhani’nin bu şiirini, Ali Ekber Çiçek Türkü formatında çok güzel yorumlamıştır. Başka sanatçılardan da dinlerdim ama sadece onun yorumu beni çok duygulandırırdı. Türkü sözlerinin, diğer adıyla şiirin, (güftenin) hakkını en iyi Çiçek vermiştir bana kalırsa.. Bu hafta ana hatlarıyla bahsedeceğimiz iki konunun içeriği de gurbetteki insanlarımıza dair olduğu için bu başlığı kullandım. 

Gündemin ilk sırasında yer alan, ARAKAN’a dair bir iki cümle yazıp, ardından da diğer konulara değineceğim.. Biliyorsunuz, bu Kurban Bayramı’na İslam coğrafyası olarak, Budistlerin estirdiği terör sonrası, mazlum Arakan halkının yaşadığı insanlık dışı trajediye hatta ‘SOYKIRIMA’ şahitlik eder bir halde ve buruk olarak girdik. İslam coğrafyasında özellikle son yıllarda hiç de iç açıcı olmayan, çok üzücü hadiseler vuku buluyor. Bayramın ikinci günü, Sezai Karakoç yapmış olduğu bayram konuşması sırasında, Arakan’da yaşananların sebeplerini ve bu tür problemlerin çözümü için ne yapılması gerektiğine dair fikir beyan etti. Ben de hem iç politikada, hem de dış politikada bu hususun ehemmiyet arz ettiğini düşündüğüm için Karakoç’un o görüşünü öz olarak buraya alıntı yapıyorum. Geldiğimiz noktada bu husus bence de çok önemli artık. Karakoç; “Müslümanların çok cepheli ve çok boyutta, ahenk içinde çalışmaları gerektiğini, gerek bizim ülkemiz bazında içsel problemlerin çözümü, gerekse dünya Müslümanlarının sorunlarının çözümü noktasında bu tür bir çalışma metodunun şart olduğunun” altını çizdi. 

Bu günlerde global düzeyde bir saldırı var İslam dünyasına. İslam dünyası derken “satın alınmışlar” değil sözünü ettiğim; Mısır, Suudi Arabistan gibi. Bu saldırı çemberinin içinde bizim ülkemiz de var. Hatta bu saldırıların en şiddetlisini Türkiye olarak son 4-5 yıldır bizzat biz yaşıyoruz. Ayrıca bu saldırılar o kadar ileri boyutta ki, artık başka mecralara doğru kayma eğilimine bile girmiş halde. Yurt dışında bulunan bazı Türk arkadaşlardan zaman zaman haber alıyorum, iş o kadar ileri boyuta varmış ki; gurbette ortaokul veya lise seviyesinde okuyan Türklerin bulunduğu bazı okullarda, Türk çocuklarıyla Hristiyan çocuklar arasına kadar inmiş bu mesele. Kavga, sözlü, fiili sataşmalar vb. yaşanan iki-üç olayı yakın zamanda bizzat tanıdığım arkadaşlar bana aktardı. Bahsettiğim yer sadece Almanya değil, Hollanda, Belçika hatta Norveç…

Bu tür olaylar için gurbetçi arkadaşlar; “Eskiden de olurdu çok istisna da olsa, şimdi istisnadan çıkmaya doğru gidiyor bu iş. Durumu, gerçeği de görüyor biliyoruz ama yine de burada yaşıyoruz, işimiz gücümüz, çoluk çocuk, bu yüzden de her anne-baba, insan gibi endişeliyiz ” diyorlar. Onun için özellikle devlet yetkililerinin yurt dışında yaşayan gurbetçileri düşünerek bazı konulara bir çözüm düşünmesi, çözümün de bu insanlara yansıtılması bekleniyor. İş ülkelerle ilişkiler bazında düzelmeye doğru değil de aksi istikamette giderse, huzursuzluk dışarıda nüfusu epeyce olan Türk vatandaşlarımıza daha fazla yansıyacak gibi. Eminim yetkililer benim düşündüğümü düşünüyorlardır. Başka hususları da belki. Fakat tarafıma gelen bilgiler maalesef şu an gurbette yaşayan vatandaşlarımızın huzurları konusunda biraz da olsa endişeli oldukları yönünde…

Bu arada yakın zamandaki Almanya seçimleri sonrası, Türk-Alman ilişkilerinde başka bir döneme girileceği yönünde beklentim de yok değil. Az bir ihtimal bile olsa. Neden deseniz? Türk-Alman ilişkileri uzun vadeli bir kapışmayı götürmeyecek kadar hassas. Bana kalırsa hem Alman ekonomisi açısından hem de Türkiye açısından. Özellikle Alman ekonomisinde Türk iş gücünün lokomotif olduğunu hepimiz az çok biliyoruz. Sonuçta, ülkeler arası menfaatler masaya yatırıldığında, işin er geç dediğim noktaya geleceğini varsayıyorum.  

Sadede gelecek olursak…. Haa, “Yahu biz şey yapmıyoruz, onlar yapıyor kardeşim. Bakın darbeci  FETÖ’cülere, Gladyoculara  kucak açıyorlar, teröristlere sahip çıkıyorlar, Türkiye’nin ne kadar düşmanı, sevmeyeni varsa sahip çıkıyorlar. Hepsi elbirliğiyle iş birliği yapıyorlar” denilebilir. Bu düşünce külliyen doğru. Bu haklı pozisyonumuza rağmen, gurbette yaşayan azımsanmayacak sayıdaki vatandaşlarımızın bu tür endişelerini yine de gidermek için daha fazla elle tutulur, gözle görülür çaba sarf etmemiz gerekiyor gibi...

YENİ BİR ALBÜM; ÖMER FARUK TEKBİLEK - (LOVE IS MY RELIGION)

Eskiden şehirlerarası yolculuğu daha çok yapardık. Bu esnalarda güzel sohbetler, hatta iyi dostluklar bile kurulurdu o kadar uzun yol gidilince. Aynı zamanda doğanın tüm güzelliği yolculuk saatleri boyunca farklı tonlarda karşımıza çıkardı. Gün batımı, gece, seher vakti, tan vakti, güneşin doğuşu, sabahın ilk çiğli saatlerinin hakim olduğu toprak, dağlar, taşlar, insanlar vb... Kuşluk vaktinin tatlı tatlı camdan vuran, ısıtan o sıcaklığı mahmur gözlerinizi ovalatan ilk gün ışıkları, sabah molası...  Genelde sakin, ıssız bir yerde, bir tesiste, bir dağın eteğinde ya da dağın tepesinde bir yerde verilen molalar… Bir radyo spikerinin huzur veren sade berrak sesi. Ki, genelde eskiden TRT Radyoları olurdu bu, çünkü her yerde iyi çekerdi. Otobüs firmalarının mola anonsları… 

Kimi zaman o yolculuklarda camlara vuran, özlem, hasret ve muştu dolu yağmur damlalarının tıpırtıları... Ve sessizce içimizdeki bazı düşünceler de o içinde bulunduğumuz araç gibi, kıvrıla kıvrıla o yalçın dağlara tırmanır, ardından doruklara varınca biraz üşütür, akabinde hızlıca hasretin biteceği, bir süre sonra kavuşulacağı düşüncesiyle birlikte o dağlardan aşağılara süzülmeler başlar, içimizdeki o duygular da coşar, kanatlanır, uçar, o yolculukta beraber iner, çıkar, süzülür, giderdi... Bizlerde akar giderdik o yolculukla… Güzel olurdu güzel bu yolculuklar. Yeni dostluklar çıkarırdı çoğu zaman.. Uçak yolculuğu birçok yönden avantajlı olsa da, ben bazen yine bu yolculukları, sırf bu duyguları yaşabilmek için zamanım olduğunca halen yapmaya çalışırım. Bilmem sizlerden de yapan olur mu? Geçtiğimiz hafta bayram tatili olduğu için belki de yapanlarınız olmuştur… Ufak tefek istisnai hoşnutsuzluklara rağmen, tefekkür etmeye de iyi bir vesile olurdu, bu tür yolculuklar…

Bir nehrin akışı gibi olurdu bu yolculuklar. Bazen derin yerler durgun olur içten akar, bazen de, taşlı yerler olur, çağıltı sesi duyardık... İşte, -Ömer Faruk TEKBİLEK- sanıyorum 5 hafta kadar önce dinlediğimde bu yolculukları anımsatan, son çıkan albümünü Türkiye’deki menajeri vasıtasıyla bana ulaştırdı. Hemşehrim olması dolayısıyla epeyce süredir tanıştığım, haberleştiğim, takip ettiğim biri kendisi aynı zamanda. Geçmişte kendisiyle röportajlar da yaptım. 2 veya 3 defa. Okuyucularımız eminim hatırlar…  

Neyse efendim, imzalı olan bu albümü tatlı bir heyecanla açıp, 2-3 defa baştan sona tekrar tekrar dinledim. Gerçekten çıta yine yüksek olmuş. Güzel bir albüm. Aynen yukarı da anlattığım güzel o yolculuklar gibi. Benim bahsettiğim yolculuk, yerel bir yolculuk. Bu albümde yapılan yolculuk ise evrensel bir müzik yolculuğu. Tabii ki kendi yaşadığı yerlerden geçen, oraları da içine alan bir yolculuk. Albümün içindeki eserleri dinlerken sanki Türkiye’den başlayan ve yine Türkiye'de bitecek olan bir yolculuğun ara duraklarından geçiyorsunuz çokça.  

Duraklarının çoğu, yaşadığı yerler olmuş… ‘Durak’ diyorum, neden derseniz, yolculuk daha henüz bitmedi, devam ediyor çünkü. Albümün içindeki 10 eserden, 1-2-4-8-9 ve 10. sıralardaki eserleri daha çok sevdim ben. Şahaneler… Hepsinin kendince ayrı bir güzelliği var. Referans benim dedim zaten. Tam bir evrensel müzik yolculuğu olmuş. Şunun da altını çizmek yerinde olur; bu yeni albümde Türkiye’deki duraklar daha çok göze batıyor, bu da gayet normal. Çünkü TEKBİLEK bu toprakların yetiştirdiği bir sanatçı. Enstrüman sesleri harika... Tasavvufi esintiler, Jasmin Levy, Haydar Haydar bu albüme güzel bir renk katmış. Tekbilek’in 26 Eylül 2017’de Kıbrıs Baf’ta bir konseri varmış, KKTC’de yaşayan ve konsere gitmek isteyen Türkler olursa haberleri olsun. 

Sağlıcakla kalın…