"FABRİKANIN RUHU GİTMİŞ"

Dr. İlhami FINDIKÇI
Tüm Yazıları
Çocuklarımın doğumu, oğlumun askere gidişi, eşimin vefatı. Sıkıntılarımı ve sevinçlerimi ilk iş yerim olan bu çatı altında yaşadım.

“…33 yıldır bu fabrikanın personel işlerine bakıyorum. Depoda işe başladım, lisans eğitimimi açık öğretimde tamamlayınca personel işlerine geçtim. Bana ‘Patronun sağ kolu’ derlerdi. 30 çalışanı olan bir atölyeden 800 çalışanlı bir fabrika olana kadar neler gördük.  

Çocuklarımın doğumu, oğlumun askere gidişi, eşimin vefatı. Sıkıntılarımı ve sevinçlerimi ilk iş yerim olan bu çatı altında yaşadım. Patronumuz hep elimden tuttu. Çalışanlar için sadece patron değil baba gibiydi. Hem yardım yapan hem de göze sokmayan hassasiyetteydi.

Bizi dinlerdi. Onu sevdiğimiz kadar çekinirdik de. İş disiplininde, temizlik ve düzen konusunda hassastı. Aile üyelerimizin de katıldığı pikniklere, futbol maçlarına, Ramazan aylarındaki toplu iftarlara katılırdı.

Hak, adalet ve yardım konusunda çok hassastı. Çalışanlar evlendiğinde, çocukları olduğunda, sünnet törenleri gibi özel günlerde yanlarında bulunur, hediyelerini ihmal etmezdi.

 ‘Bu fabrikanın esas patronu sensin’ derdi bana. Çalışanların sorunlarıyla ilgilenmemi gerekirse evlerine gitmemi isterdi. Eşi, uzun süren bir hastalıktan sonra vefat etti. Benim eşim de amansız hastalığa yakalanınca kaç kez evimize geldi, farklı doktorlara gitmemizi sağladı, masraflarımızı karşıladı. Eşimin vasiyeti olan mezarlığa gömülmesini bile bizim patron sağladı.

PATRON VEFAT ETTİ

Patronumuz, bir yıl önce vefat etti ve patron olmanın, iyi bir insan olmanın kıymetini anladık. Meğer bir rüyadaymışız. Şimdi oğlu işin başında ama bir yıldır işler geri gidiyor. Sanki fabrikanın ruhu gitmiş, boş bir bedenin içinde gibiyiz.

Patronun oğlu, yıllardır çalışan ve işlere hâkim olan muhasebe müdürünü değiştirip yakın arkadaşını getirerek mali işler koordinatörü yaptı. Ben dâhil kimseye danışmadı. Yıllardır üretimin başındaki müdürümüz, koordinatörle yaşadığı tartışma sonucu işten ayrıldı. Bazı şefler de gitti. İşlerin kalitesi düştü, ihracatlar gecikti, müşteriler azaldı. Ciromuz ve personel sayımız düştü ve hızla küçülüyoruz. Yönetici, memur, işçi herkes huzursuz ve mutsuz. Derdi olan bana geliyor ama benim de eski inisiyatifim yok.

Kurumun eski düzeni kayboldu, yeni bir düzen de gelmedi. İşletme toplantıları yapmıyoruz çünkü kararları yeni patron ve koordinatör veriyor. İşine geç gelen patron erken çıkıyor ve işletmede geçirdiği zamanlarda da hep koordinatörle birlikteler. Hangisi esas patron karışıyor. Patronun asistanı yok ama genel koordinatör, kendisi ilan verip kendisine asistan aldı. Piknikler, maçlar, ayın elemanlarına ve çocuğu olanlara hediyeler gibi moral sağlayan uygulamalarımız da rafa kalktı.

 ‘GENÇLİĞİ LÜKS İÇİNDE GEÇTİ’

Aslında yeni patronumuz iyi bir insan. Babasının tek evladı olarak çocukluğunu biliyorum. Rahmetli annesi onu çok korumacı yetiştirdi, çocuğunun tüm işlerini kendisi yapardı ya da başkasına yaptırırdı. Pahalı oyuncaklarla yetişti. Her olanak vaktinden önce sağlandı. 16 yaşında babasının arabasını gizlice kullanıyordu, defalarca kaza yaptı. Ehliyet alınca annesinin zorlamasıyla ona pahalı bir araba alındı ve gençliği lüks içinde geçti.

Bazı hafta sonları ve yazları babasının zoruyla fabrikaya gelirdi ama bilgisayardaki oyun dışına çıkamadı. Fabrikanın içinde işten habersiz yetişti. Babası; işle ilgilenmesi, okullarda başarılı olması, dil öğrenmesi ve pazarlamada yetişmesi için ciddi çaba gösterdi, yurt dışına göndermek istedi. Ama hiçbiri olmadı. Üniversiteyi bitiremedi. Evladının evlenmesine çok sevinmişti patronumuz ve dillere destan bir düğün yapmıştı. Fakat oğlu, babasının ölümünden altı ay sonra boşandı…”

Yıllar önce genç bir iş insanı, aile şirketi danışmanlığı için beni davet etmişti. Ancak randevu saatinde iş yerinde yoktu. Arayıp özür diledi ve genel koordinatörle görüşmemi istedi. Ne yazık ki o da işe gelmemişti henüz. Görüşmeyi uzun yıllardır kurumda yönetici olan insan kaynakları müdürü ile yaptım. Yukarıdaki ifadeler bu yöneticiye ait.

Bu anlatılanlardan bir aile ve aile şirketi için her birimizin çıkaracağı dersler var: Ailede bir değer sisteminin olması ve konuşulması yetmez bunun davranışlarla yaşatılması gerekir. Çocuklar küçük yaşlardan itibaren bir işin uygulaması içinde yetişmeli ve hak ettikleri verilmeli. Anne - baba, her şeyden önce çocuğa; hak, adalet, ahlak anlayışını kazandırmalı. Onları tehlikelerden korumalı ama hayatın gerçeklerini yaşamalarına ve sorumluluklarını almalarına da izin vermelidir.

Anne - baba, evin ve işin patronları olarak varlık yönetimine ayırdıkları zamanı ve emeği çocuklarından esirgememelidir. Bugünü yaşarken kendilerinden sonraki dönemin ruhuna yatırımı da unutmamalıdırlar. Kendi kurumlarında çalışmaya başlayan gençlerin ilk işi, aile şirketini o günlere getiren temel yapıyı, kültürü, disiplini ve değerleri keşfetmek, bu temel üzerine eklemeler yapmak ve çok çalışmaktır.