Erdoğan'a düşman olan AB'nin dostudur, terörist bile olsa!
Erdoğan'a düşman olan AB'nin dostudur, terörist bile olsa!
Avrupa Birliği'nde Türkiye söz konusu olduğunda gündeme gelen tek bir politika var. O da “karşı olmak için karşı olmak” şeklinde gündeme gelmekte. Hatta daha da kötüsü günümüzde Türkiye'ye “düşman” olan herkes Avrupa Birliği'nin “dostudur” anlayışı hakim.
Yoksa Avrupa Birliği üyesi ülkelerin sadece Türkiye'yi değil tüm Ortadoğu'yu kana bulayan terör örgütlerine kapılarını açmaları başka nasıl açıklanabilir.
PKK terör örgütü hem Türkiye'de hem de Irak'ta on binlerce sivili katletmiş ve tüm dünya kamuoyunun gözünde “kanlı bir terör örgütü” konumunda olmasına rağmen bazı AB üyesi ülkelerde dilediği gibi faaliyetlerini sürdürebilmekte. PKK'nın “insan ve uyuşturucu kaçakçılığı da yaptığı” ve “AB üyesi ülkelerde yaşamakta olan Kürtlerden haraç aldığı” neredeyse her yıl AB polis teşkilatları raporlarında dile getirilse de PKK terör örgütü bir çok AB üyesi ülkede hiç bir sorunla karşılaşmadan sergiler açabilmekte, kitlesel etkinlikler yapabilmekte ve bulunduğu bu ülkelerde illegal bir örgütlenmeyi gerçekleştirmekte. Tüm bunlar yetmiyormuş gibi bu ülkelerde yaşamakta olan bazı Kürt gençleri de Irak'taki kamplarına götürüp onları eğitip terörist olarak eylemlerde kullanmakta.
Tüm bunlar AB'yi ve AB üyesi ülkeleri hiç rahatsız etmiyor olmalı ki Türkiye'nin tüm protestolarına rağmen hiç bir önlem alınmamakta. Hatta çok sayıda PKK üyesi terörist bir çok kanlı eyleme karıştıktan sonra kaçtığı AB ülkelerinde Türkiye'nin tüm yasal iade taleplerine karşın endişe etmeye ihtiyaç duymadan AB üyesi ülkelerin koruması altında faaliyetlerini sürdürmekte.
PKK'ya yönelik AB'nin bu çok “şefkatli” tavrının tek bir açıklaması var. O da PKK'nın Türkiye'nin düşmanı olması galiba. AK Parti iktidarına ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a karşı olmak PKK'lı teröristleri bile “şirin” bir hale getirmekte AB'de.
Yine aynı şekilde Türkiye'de 15 Temmuz 2016 tarihinde kanlı bir darbe girişiminde bulunan ve onlarca insanı katleden ve de binin üzerinde insanı yaralayan Fetullah Gülen terör örgütü (FETÖ) mensubu teröristler bazı AB üyesi ülkelerde kendilerini neredeyse “evlerinde” hissedercesine faaliyetlerini sürdürmekteler. Bir çok insanın hapishanelerde haksız yere yaşamını yitirmesine sebep olan FETÖ terör örgütü üyesi eski savcılar bırakın Türkiye'nin taleplerine rağmen iade edilmemekteler. Bazı AB üyesi ülkelerde nasıl bir adalet anlayışıdır bu?
Bir demokrasiyi şiddete başvurarak kanlı bir şekilde yıkmaya teşebbüs edenler sığındıkları bazı AB üyesi ülkelerde nerdeyse “darbeyi başaramadıkları” için üzülmesinler diye teselli edilmekteler. Küçük çocukların beyinlerini yıkadıkları okulları ve İslam dinini istismar ederek kandırmaya çalıştıkları insanları üye yaptıkları dernekleri AB üyesi ülkeleri hiç mi hiç rahatsız etmemekte. Nedeni gene aynı! Çünkü onlar Türkiye'de AK Parti iktidarına ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a karşılar ve bu nedenle bulundukları AB üyesi ülkelerde sorunsuz faaliyetlerini sürdürmekteler.
Suriye'deki PKK terör örgütü uzantısı PYD terör örgütü için de aynı kurallar geçerli. Eğer Türkiye'ye düşman iseler bir çok AB üyesi ülkenin başkentinde temsilcilikler açmaları mümkün kılınmakta.
Türkiye'deki tüm gelişmelere AB'nin bakışı aynı.
Örneğin PKK terör örgütü militanlarına arabasının bagajında silah taşıyan bir milletvekilinin dokunulmazlığı kaldırılıp her hukuk devletinde olduğu gibi savcı tarafından ifade vermeye çağrıldığında gitmeyince onun gözaltına alınıp savcıya ifade vermesinin sağlanması aslında en doğal olay. Ama AB'de bu şekilde bakılmıyor bu duruma. Eğer bu milletvekili AK Parti iktidarına ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a düşman ise o zaman onun teröristlerle olan ilişkisi AB'de kimseyi ilgilendirmiyor. Hemen basın bildirileri yazılıyor ve açıklamalar yapılıyor. Türkiye suçlanıyor.
Son günlerde ne Kürtlere ne de onların temsil ettiği iddiasında olan HDP'ye yönelik olarak bir yaptırım ya da uygulama yok. Ancak HDP üyesi bazı milletvekillerinin PKK terör örgütü ile olan bazı ilişkileri ve onun terör eylemlerine yönelik destekleri nedeniyle her hukuk devletinde olması gerektiği gibi bir adli soruşturma gündeme geldiğinde AB'de tavır belli. Hemen bu durum istismar ediliyor ve “Türkiye'de HDP engelleniyor ya da Kürtlere baskı yapılıyor” standart açıklamaları devreye giriyor.
Geçen hafta cuma günü Diyarbakır'da PKK tarafından yapıldığı kanıtlanan kanlı bir terör eyleminin arkasında bile AB ülkelerinin bazı televizyon kanalları “Diyarbakır'da çıkan olaylarda ölenler olduğu” yalanını kamuoyuna “haber” diye sunabilmekteler. Çünkü AB'deki genel politika bunu mümkün kılmakta. Ne olduğunun hiç önemi yok. Türkiye'yi karalayan ve gerçekleri saptırarak kamuoyunu Türkiye'ye karşı yönlendiren bir haber olsun yeter.
Peki amaç ne?
Türkiye'de insanlar artık AB'nin bu tavrından bıktılar.
Terörle mücadele söz konusu olduğunda kendi aralarında mükemmel bir dayanışma ve işbirliği içinde olan AB üyesi ülkelerin Türkiye'yi terör konusunda bu derece yalnız bırakması ve daha da kötüsü terör örgütlerini neredeyse barındırması Türkiye'de yaşamakta olan insanların gözünden kaçmıyor.
Türkiye'de sokaktaki vatandaş kendi ülkesinin her türlü teröre karşı mücadele veren tek ülke olduğunun bilincinde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ı ve AK Parti hükümetini büyük bir çoğunlukla destekliyor. Hem Türk kökenli hem de Kürt kökenli Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları PKK terör örgütü ile sonuna kadar mücadele edilmesini istiyor.
AB artık Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları için büyük bir hayal kırıklığından başka bir şey değil.
Onun için de ne 9 Kasım günü açıklanacak olan AB Komisyonu Türkiye İlerleme Raporu ne de bazı AB üyesi politikacıların “Türkiye'nin AB üyelik sürecini donduralım” çağrılarını artık ciddiye alıyor.
İşte AB'nin Türkiye'ye yönelik tavrının hepimizi getirdiği nokta bu!