Kaset skandalından sonra sesi soluğu kesilmişti.
Kaset skandalından sonra sesi soluğu kesilmişti.
Uçkur belasına koltuğunu “skandal”a teslim edip, kenara çekilmişti.
İşlediği yüz kızartıcı kabahate rağmen, bu bel altı ve yakışıksız kumpas sebebiyle, toplumun nezdinde bir tolerans harekete geçmiş, “pişman”mış gibi sessiz ve boynu bükük halinin de tesiriyle insan içine karışması mümkün olabilmişti.
Fakat başına gelenlerin FETÖ işi olduğu belirginleştikçe, sütten çıkmış ak kaşık gibi saldırganlaştı.
Baykal’dan bahsediyorum.
Toplum 15 Temmuz’dan sonra FETÖ ile ilgili yapılan temizlik operasyonlarından rahatsızmış ve korku içindeymiş. Yapılanlar maskaralıkmış.
Hazret öyle diyor.
Toplumda bir kaygı ve sıkıntı var. Doğru.
Ama bu korkudan kaynaklanmıyor. Bu milletin korkuyla işi yok.
Aksine Türkiye’nin geleceğine kastedenlere karşı yeterince hızlı ve etkili davranılmadığı düşüncesi hâkim. Halbuki o kadar geniş bir sahaya ve nüfusa nüfuz etmişler ki, ayıklanması çok zor ve zaman alıyor.
Üstelik kurumların yeterince ayıklanamaması/ temizlenememesi sebebiyle birçok şaibeli tahliye operasyonlarına kalkışıldı.
Ve “damat skandalı” feci halde herkesin asabını bozuyor.
Asıl aşırı panik hallerde suskunluğunu bozan Baykal’a sormak lazım, sen toplumu bırak şimdi de FETÖ’den neden ve hangi sebeple korkuyorsun da kendi hesabını soramadığın gibi katillerinin avukatlığına soyunuyorsun?
Doğrusu verdiğimiz şehitlere rağmen biz hadisenin vahametini gerçekten anlayabilmiş değiliz.
Başımıza bombalar yağdı.
İşi askeriyede kandırılmış kıtaların ihaneti olarak görüyoruz.
Yargı, polis, eğitim, diyanet, siyaset, ticaret vs. derken ülkemizin ele geçirildiğini ve bütünüyle teslim alınmak üzereyken Allah’ın lütfu ve milletimizin basiretiyle kurtulduğunu tam idrak edemiyoruz çoğu zaman.
Mevzi olayları inceleyerek hüküm vermeye, sonuç çıkarmaya çalışıyoruz.
Mesele dershane meselesi değil. Mesele hizmet değil. Mesele yurtdışı okullar değil.
Bir yazar ağabeyimizin dediği gibi toplumun büyük kısmı ucundan kıyısından ahiret kaygısıyla bulaştı bu fesat ağına… Şahit olduğunu şöyle anlatmıştı: “Hepimiz büyülendik sanki. Gözümün önünde aynı ineği kurban diye 9 kişiye sattılar. Farkına varamadık.”
Kurbanlık inekten F-16’ya kadar uzanan bir tezgâh var karşımızda.
Baykal neyi hafif gösteriyor?
Kimi temize çıkarmaya çalışıyor?
Konuşacak en son kişiyken ve eğer konuşacaksa “Beni de bunlar yaktı.” cümlesinden başka hakkı yokken, FETÖ’yle mücadelenin safında değil, bu mücadelenin karşı safında yer almak mecburiyetinde kalıyor.
Yani mecburiyetinde kalıyor diye düşünmek istiyorum, eğer aklını yitirmediyse…
Gerçekten akıllara zarar.
Bir kenarda “Ben ne yaptım? Cumhuriyetin kurucu partisini kimlere teslim ettim?” diye diz dövecekken, en şedit FETÖ’cünün aklıyla sırf Tayyip Erdoğan düşmanlığı çerçevesinde “karşı saf”lardan aday bulma telaşında.
Diğer taraftan “damat” sebebiyle bütün millet epileptik kriz belirtileri göstermeye başlamışken, kirli bir dedikodu dolaşmaya başladı:
15 Temmuz’u yurtdışında karşılayan kayınpeder bugüne kadar sürdürdüğü ısrarını kızının hatırına bırakmış ve istifasını teslim etmiş rivayete göre. İstifa/ epilepsi çirkinliği de ters bir algı operasyonu olsa gerek.
Kirli diyorum, rivayet diyorum, çirkinlik diyorum, dedikodu diyorum aslında tam bir kâbus senaryosu.
Düşününce bile midem bulanıyor.
Buradan anlamak lazım hangi şartlarda mücadele edildiğini, kimlerin ne kumpaslar kurduğunu, ne algı operasyonlarına kimlerin karıştığını…
Asıl maskaralık bu!