ENFLASYON HEDEFLEMESİ: PARA ARZINI FAİZ LOBİSİNİN BELİRLEMESİ

Prof. Dr. D. Murat DEMİRÖZ
Tüm Yazıları
İktisatçıların genel çoğunluğunun ortak kanaati bir Merkez Bankası'nın ana amacının fiyat istikrarını sağlamak yönünde olduğu bilinen bir vakadır. Daha açık ifade edilmek gerekirse, Merkez Bankalarının ana sorumluluk alanı enflasyonun kontrolüdür.

Tabii pratikte bu durum farklılaşabilir. Çünkü her Merkez Bankası’nın kanunla tanımlanmış görev ve sorumlulukları bulunur. Örneğin ABD Merkez Bankası’nın kanunla tanımlanmış önceliği ekonomik istikrardır. Bu kavram geniş içeriklidir ve ABD Merkez Bankası politika belirlerken konjonktüre göre bu içeriği değiştirebilir. Bazen işsizlik oranları, bazen finansal sektördeki likidite, bazen de enflasyon oranlarını dikkate alarak politika belirleyebilir. Bizim Merkez Bankası’nın kanunla tanımlanmış asli görevi, iktisatçıların tanımına uygun olarak, fiyat istikrarıdır. Yani, bizim Merkez Bankamızın öncelikli sorumluluğu ve görevi enflasyonla mücadeledir. İşsizlik, cari açık, durgunluk ve benzeri diğer problemlerin çözümü Merkez Bankamız için öncelikli değildir.

Her Merkez Bankası, kendi yasal mevzuatı ve devlet içinde belirlenen iş bölümüne göre tanımlanan ana amacına ulaşmak için çeşitli stratejiler belirler. Para politikası stratejisi ana amaca ulaşmak için Merkez Bankasının izleyeceği politikanın temel ilkelerini içerir. Tabii ki, sadece stratejinin belirlenmesi yeterli değildir. Her stratejiyi hayata geçirmek için ana hedefler ve ara hedeflerin belirlenmesi, bu hedeflere ulaşmak için uygulanacak politikanın temel araçlarının tanımlanması ve politika araçları ile politika stratejisinin uyumlu olması gerekir. Bugün Türkiye’de uygulanan ve bence külliyen kaldırılması gereken Enflasyon Hedeflemesi stratejisinden bahsedeceğim.      

Son 30 yıldır bütün dünya ülkelerinde üç aşağı beş yukarı Merkez Bankalarının uyguladığı para politikasının temel aracı Merkez Bankası faizleridir. Bankalararası para piyasasında borç verme ve borç alma faizini kullanma esasına dayanan bu uygulama, aslında, enflasyon hedeflemesi stratejisi ile uyumlu bir politika aracıdır. Enflasyon hedeflemesi, bir strateji olarak, Merkez Bankasının para politikasının tamamı ile önceden belirlenmiş enflasyon hedefine uyarlanması, bunun için eş anlı olarak, toplumu bu enflasyon hedefinin uygunluğuna ikna edecek bir söylem geliştirmesine dayanır. Bu politikada ana amaç, toplumun içinde oluşan enflasyon beklentilerini kırmaktır. Şöyle ki, ücretler belirlenirken sanayici ve sendikaların geleceğe yönelik enflasyon tahminleri, kiralar belirlenirken kiracı ve ev sahiplerinin enflasyon tahminleri ve benzeri -hemen hemen bütün- fiyatların belirlenmesinde geleceğe yönelik enflasyon tahminleri öncelik taşır. Yani, insanlar enflasyonun yüksek olacağına inandıkları için enflasyon yüksek olur! İşte enflasyon hedeflemesi insanların kafasındaki “yüksek enflasyon algısını kırmayı” amaçlar.

Enflasyon hedeflemesinin teorik ayağını Taylor Kuralı oluşturur. Taylor Kuralı neo-liberal iktisat anlayışını benimseyen iktisatçıların hararetle savunduğu bir kuraldır. Bu kurala göre, dışa açık bir ekonomide Merkez Bankası sadece bankalara borç verme faizini belirleyerek bütün ekonomik dengeleri yönlendirebilir. Tabii bu çok güzel ve zarif, göze ve kulağa hoş gelen bir kuraldır. Ancak, bu kuralın gerçek hayatta işlemesi için bir dizi şartın geçerli olması gerekir. Her şeyden önce bütün piyasalar tam rekabetçi olmalı, fiyatlar sözleşmelerle değil piyasada belirlenmeli, ülke gelişmiş bir kapitalist ekonomiye sahip olmalı, yapısal problemleri bulunmamalı, farklı sektörlerde kullanılan sermaye homojen olmalı, sektörler arası teknoloji ve bölgeler arası gelişmişlik farkları da olmamalıdır. Bu şartlarda, Merkez Bankası ekonominin tamamını olmasa bile genel gidişatı belirleyebilir. Ya Türkiye’de durum böyle midir? Maalesef, bu şartların hiç biri sağlanmamaktadır.

Varsayalım ki bu şartlar geçerli olsun. Bu takdirde, Merkez Bankası her sektörde birebir aynı olan teknoloji düzeyi ve sermayenin üretkenliğinin belirlediği reel faiz üzerine kendi hedeflediği enflasyon düzeyini ekleyerek bir faiz belirler. Bu faiz bankalar arası para piyasasında Merkez Bankası’nın borç verme faizi olur.

Bankalar arası para piyasası deyince, bankaların birbirinden borç aldığı, her gün ekonomi kanallarında dakika başı değiştiğini izlediğiniz gecelik faizlerin oluştuğu piyasa aklınıza gelsin. Bu piyasada, en büyük borç arz eden Merkez Bankasıdır. Her hangi bir sebeple, bankalar kısa vadeli nakit ihtiyacı içinde iseler, bu piyasada, bankaların nakit para talebi artar. Bu durumda, önceden belirlediği faizden Merkez Bankası bankalara nakit para arz eder. Yani, bankaların para talebi artınca Merkez Bankası parasal tabanı – dolayısıyla para arzını- arttırır, bankaların para talebi azalınca da Merkez Bankası parasal tabanı azaltır. Sonuç olarak, Merkez Bankası, para arzını belirleyecek tek kurum iken, para arzını belirleme gücü ve yetkisinden vazgeçer. Bu da, para miktarının bankaların –yani faiz lobisinin-  para talebindeki değişime bağlı olarak değişmesi anlamına gelir.

Bu bahsettiğim durum, açık ekonomide daha vahim bir hal alır. Küresel finansal piyasalardaki bilumum faizci, tefeci ve spekülatörlerin –buradaki taşeronları vasıtasıyla- talep ettikleri nakit Türk Lirası ve/veya yabancı para taleplerine bağlı olarak Merkez Bankası para arzını arttırıp azaltır. Hele Türkiye gibi, bütün para politikasını düşük dolar ve düşük avro kuru oluşturmaya göre planlayan Merkez Bankaları, yabancı piyasa profesyonellerine (!) uygun faiz oranları belirlemek zorundadır. Yani sözde bağımsız (!) Merkez Bankamız küresel faiz lobisine göbekten bağlı hale gelmiştir.   

Burada soru şudur: “Merkez Bankası eğer para arzını belirleyemiyor ise neyi belirleyecektir?” Benim cevabım kısadır: Kepenkleri indirip dükkânı kapatmalıdır! Eğer Merkez Bankası enflasyon hedefine ulaşmak istiyorsa, eğer ülkede 500 milyar dolara yaklaşan dış borç var iken dalgalı döviz kuru rejimi uyguluyorsa, Merkez Bankası’nın her şeyden önce para arzını kontrol etmesi gerekir. Tarihin başlangıcından beri, bir devletin hükümranlık göstergelerinden birisi –hatta en önemlisi- para basma ve para arzını kontrol etme gücüdür. Enflasyon hedeflemesini dalgalı kur rejimi altında uygularsanız, bu arada kur rejimi ile çelişkili olarak uyanıklık yapıp çaktırmadan kuru kontrol etmeye çalışırsanız, dalgalı kur rejiminin bütün nimetlerini sıfırlar bütün külfetlerini de sırtlanırsınız. Para arzınızı Soroslar ve bilumum yerli – yabancı tefeciler kontrol ederken, sizin enflasyon hedefiniz hiçbir zaman tutmaz. Bir de üstüne üstlük, küresel finans hareketlerini kontrol eden şirketlerin insafına bağlı olarak belli aralıklarla – tıpkı Ağustos 2018’de olduğu gibi- spekülatif ataklara maruz kalırsınız.

Çözüm: Parasal hedeflemedir. O da Pazartesi’ye kalsın. Hayırlı Cumalar…