Denge arayışlarına ihtiyaç duymayacak kadar güçlü, bağımsız, sözü dinlenir, mazluma hami, adaletiyle sevilen bir ülke olmanın hayalini kuruyorum.

Umursamıyorum.

Hatta “elalem” kelimesinin Türk Dil Kurumu lügatinde olmamasını da umursamıyorum. El alem diye ayrı yazılması doğru olsa da göze hoş görünmüyor.

Beynimizin kalbimize ilham ettiğini söylemekten çekinmek ne kadar dürüstlüktür?

İnsanın kendi içinde paralel kişilik bölünmeleriyle çok yüzlü bir hayat yaşaması veya?

Ben bu milletin sıradan bir ferdiyim. Bu ülkeyi seviyorum. Milletimi seviyorum. Tarihimi seviyorum. Denge arayışlarına ihtiyaç duymayacak kadar güçlü, bağımsız, sözü dinlenir, mazluma hami, adaletiyle sevilen bir ülke olmanın hayalini kuruyorum.

Anayasa değişiklik yamalarının veya büsbütün başkanlık sisteminin demokrasiyi zedelemediğini aksine daha işler hale getirdiğini biliyorum.

Tek başına veya başka partilerle uzlaşarak yüzde 51 potansiyeline sahip bir “Cumhurbaşkanı/ Başkan” çıkaramayacak olanların fitne ve fesatlarının altında çirkin bağlar/ ilişkiler/ hedefler olduğuna inanıyorum.

Koalisyonların Türkiye’ye hiçbir zaman fayda getirmediği ortada.

O zaman koalisyon ortağı olma hayali kurmak ülke menfaatini bir kenara koyup, kişisel menfaati öncelemektir.

Demek ki, iktidar olacağına inanmayan partinin mecliste temsil edilmesi yeter de artar. Dolayısıyla yeni sisteme karşı çıkışları kesinlikle samimi değil.

Geçenlerde bir konuşmasında Fatih Tezcan, benim de sık sık başvurduğum bir “hayali test” paylaştı… Bazı şeyleri düşünürsünüz, mantıklı gelir. Bazıları mantıksız. Ben liderlerin kucağında çocuk düşünüyordum… Demirel’e, Ecevit’e yakışmıyordu mesela… Clinton’un kucağında Erkan bebek misali… Özal’a yakışıyordu. Tayyip Erdoğan’ın da çocuklarla muhabbeti ortada…

Hadi “Başkan” olarak hayal edelim…

Böylece “liderlik” problemine ışık tutmuş oluruz…

Demirel’i sevdiğim söylenemez. Kucağına çocuk da yakışmıyor. Ama türlü entrikasına rağmen hayatta olsa, Türkiye Cumhuriyeti Başkan’ı sıfatı sırıtmaz Demirel’de… İsteriz, istemeyiz o başka…

Fatih Tezcan da “Düşünsenize, Kemal Kılıçdaroğlu başkan!” diyor… Ve “Olmuyor!” diye ilave ediyor.

Gerçekten olmuyor. Kaset skandalına rağmen Deniz Baykal’ın bu sıfatı kaldırma ihtimali var. Kılıçdaroğlu’nun yok.

Kılıçdaroğlu şehir hatları vapurunun kaptanı olsa bir sonraki vapuru beklerim.

Devlet Bahçeli de soğuk ve mesafeli bir kişilik. Onun da kucağına çocuk yakıştıramıyorum. Ama Allah var, ikinci tura kalsa Başkanlık yakışır.

Elalem ne der umurumda değil…

Recep Tayyip Erdoğan çok yakışıyor. Ama Ak Parti içinden bir alternatif bulmakta zorlanıyorum.

Bütün bu fanteziler çok keskin bir gerçeğe dikkat çekiyor:

Türkiye’de sol yoktur. Veya Türkiye solu en azından ikinci turda milletin yüzde 51 oyunu alacak bir lider çıkarmaktan acizdir.

Paralel darbesi Ak Parti kadrolarını fena hırpalamış ve güven kaybına yol açmıştır. Yani milletin teveccühü Ak Parti’den çok Recep Tayyip Erdoğan’adır.

İşte sırf bunun için bile paramparça koalisyonlar yerine, milletin kararıyla, milletin güvenoyuyla iş başına gelecek bir hükümet, meclisten çıkacak hükümetten daha hayırlı olacaktır.

Şimdi onun için milleti bölmeye çalışıyorlar.

Kahvehane konuşmalarının, yılbaşı gecesi Reina katliamının, laik- Müslüman, Sünni- Alevi, Türk- Kürt ayrışmasına yol açacak eylemlerin sebebi budur ve tamamı dış kaynaklıdır.

Alevileri tahkir eden Ak Partili bile olsa haindir.

Kürtleri tahkir eden Türk bile olsa haindir.

Laikleri tahkir eden Müslüman bile olsa haindir.

Doğru bildiğini söylemek başka, birlikte millet olduğun bir ferdi aşağılamak başka…

Siyaset bölünebilir.

Ama milleti bölmeye kimsenin gücü yetmeyecek.

Elalelem… Yani Batı, İsrail, Rusya, İran, ABD umurumuzda bile değil…

Batı bilimi kullanarak teknolojiyi geliştirdi.

Doğu ise bilimi kullanarak medeniyet inşa etti.

Mars’a gitme ihtimali olan insanlara değil…

Sokaklarında kedi ve köpeklerin sevgiyle yaşadığı, komşuluğun akrabalığın önüne geçtiği sosyal hayatı kuran insanlaradır hürmetim ve güvenim.

Bölemeyeceksiniz.