DOĞAN CÜCELOĞLU: İYİLİĞE DAVET

Dr. İlhami FINDIKÇI
Tüm Yazıları
Mesleğimizin duayenlerinden olan Prof. Dr. Doğan Cüceloğlu'nun, psikoloji dünyasına katkıları elbette çok önemli ve değerlidir.

Mesleğimizin duayenlerinden olan Prof. Dr. Doğan Cüceloğlu’nun, psikoloji dünyasına katkıları elbette çok önemli ve değerlidir. Kendisinden ders almamız gereken asıl konu; mesleğini yaşaması, malumatla yetinmeyip kendi iç yolculuğuna çıkması, coğrafyamızın mayasından aldığı ilhamla insanları iyiliğe davet etmesidir. Yıllardır O’nu tanıyan ve birlikte çalışmalar yapan bir talebesi olarak gözlerindeki ışıltıyı, ömrünün sonuna kadar yitirmediğine şahidim.

1938’de Mersin’in Silifke İlçesinde 11 çocuklu bir Anadolu ailesinin son evladı olarak yaşama başladı. Annesinin on yaşında vefat etmesi, ilerleyen zamanlarda psikoloji dünyasındaki deneyimlerinin oluşmasında önemli bir yer tuttu. Lise öğretmeninin yönlendirmesiyle psikoloji bölümüne girdi. Mezun olduktan sonra Amerika’ya gitti ve 25 yıl süren akademik çalışmalardan sonra emekli olup 1996’da psikoloji profesörü olarak Türkiye’ye döndü.  83 yıllık ömrüne birçok kitap, makale, televizyon programı, konferanslar sığdırmayı başardı. Ama asıl başarısı kendisine yolculuk yapmak isteyen milyonlara dokunabilmesiydi.

Amerika’dan döndüğünde (1996) o dönemde çalıştığım Kültür Koleji’nde verdiği bir konferansta tanışmıştık. Giyimi, sırt çantası, velilerle kurduğu samimi iletişimi, yaşamından verdiği örnekler ve insanları içten dinlemesiyle farklı bir hoca idi. Konferans sonrası sohbetimizde köyde başlayan hayat hikâyeme ilgi duymuş, meslek hayatımla köy yaşantımı ilişkilendirmemin sağlayacağı zenginliği özellikle vurgulamıştı. Kişisel gelişimimde model aldığım, bazı ortak çalışmalar yaptığımız Hocam ile iletişimimiz hiç kopmadı.

VATANDAŞIN ANLADIĞI PSİKOLOJİ

Her yaşamın bir öyküsü var diyordu… Hoca’nın yaşam öyküsünden, sadece psikoloji alanında çalışanların değil herkesin alacağı önemli dersler olduğunu düşünüyorum. Şartlar ne olursa olsun mesleğini severek, sahaya inerek, aşkla yapmak ve sağlıklı insan ilişkileri için her insanın evrendeki tekliğini fark etmek, O’ndan öğreneceğimiz ilk ders olmalı.

Her insanın yaşadığı ama bazen anlatılması ve anlaşılması zor duygu dünyasını, psikolojik teorilerden, yaklaşımlardan, deneylerden hareketle herkesin anlayacağı hayat tecrübeleriyle, yaşanmış hikâyelerle anlatmak, özel bir donanım ve çaba gerektirir. Bilimsel çalışmayı sadece bilim için değil, bu hizmeti toplumun ayağına götüren, vatandaşın algı düzeyine indirgeyen yoğun bir çaba, Hoca’yı farklı kılan önemli bir özelliktir.

 Zira Hoca, en karmaşık ve anlaşılması güç psikoloji deneylerini, köydeki bir anısıyla, minibüste geçen bir diyalogla yahut analığının sözleriyle anlaşılır bir dille kitlelere anlatabilmeyi başarmıştır. Psikolojiyi ve bu alandaki eğitim, seminer, konferans gibi çalışmaları, üniversitenin dışına çıkarabilmiştir. Bu süreçte kimseyle yarışmamış, kavga etmemiştir.

 Gönül ister ki tıp, hukuk, mühendislik, eğitim, psikoloji ve diğer alanlarda sağlığı, adaleti, şehirleşmeyi, eğitimi ve insan insana iletişimi, yaşayarak, insanı merkez alarak, kültürümüzün zenginlikleriyle ilişkilendirerek ve vatandaşın anlayacağı dille aktarabilen bilim adamları çoğalsın.

Hoca’yı farklı ve başarılı kılan önemli bir özelliği de mesleğine uygun bir kişisel donanıma sahip olması ve hayatı boyunca işiyle yaşamasıdır. Dolayısıyla sadece psikoloji eğitimi aldığı için değil zaten iyi bir insan olduğu için hayatında ve çalışmalarında insanı merkeze almış ve insanları iyiliğe davet etmiştir.  O, çoğu insanın, mayasındaki iyilik tohumunu yeşertmeden ve içindeki çocuğu keşfetmeden hayattan göçtüğünü dile getirirdi. 

Hoca’nın, bütün kitleler tarafından tercih edilmesinde samimiyetinin, kendi yaşamına yönelik öz eleştirisinin ve taraflı olmamasının etkisi vardır. Konuşmalarında ve yazılarında salt öğretici yönünden çok birlikte öğrenmeye davet eden metodu etkili olmuştur.

KALPLERE DOKUNDU

Birlikte olduğumuz bir panelde konuşmacılar olarak aile içi iletişimle ilgili önemli akademik bilgiler aktardık. Söz sırası Hoca’ya geldiğinde; yavaş, sakin, samimi ve hâkim duruşuyla hayat hikâyesinden kareler anlattı. İç dünyasının derinlerindeki hüznünü keşfedince malumatlardan kurtulup özüyle buluştuğunu ve kendini bilme yolculuğuna başladığını bütün duyguları ve beden diliyle yaşayarak aktardı. Katılımcıların kalplerine dokundu ve birçok soruya muhatap oldu.

Hocamızın yaşam öyküsünden çıkardığım çok önemli bir ders de şudur: Herhangi bir bağımlılığa kapılmadan ve özgür düşünceden uzaklaşmadan insan olmanın gereklerini yerine getirmeyi ilke edinmeliyiz.

Hangi alanda olursa olsun bu topraklarda bilimin ve bilimsel düşüncenin daha fazla yeşermesi ve maddi kalkınma için insanımızın mana derinliklerine aşina olmak, madde ile mana dengesini kurmak zorundayız. Sahip olduğumuz ama modern yaşamın tehdit ettiği bu aşinalığı yitirmemek ciddi bir çabaya muhtaçtır. Hoca, duyguların arkasında değerlerin, onların arkasında da inançların yer aldığına inanıyor, birey ve toplum için duygu-değer-inanç bütünlüğünün bozulmamasını çok önemsiyordu.  

Dönüp dolaşıp geldiğimiz yer bellidir. Bu güzelim coğrafyanın; kültürüyle, gelenekleriyle, değerleriyle ve inancıyla yoğrulmuş insanımızın, Hoca’nın ifadesiyle ‘iyi insan’ özelliğini yitirmemesi, kendini bilme yolculuğunu canlı tutması, aile değerlerini güçlü tutması ve dünya insanı olurken yerel ve milli kalarak biz bilincine yabancılaşmaması önemlidir.

Rahmetli Hocamızın ifadesiyle: “Mayamızdaki iyiliği keşfetmemiz, kendimize yolculuğumuzu hızlandıracaktır. İnsanlar, hayvanlar, ağaçlar, böcekler, taş, toprak, hepimiz 'BİZ'in bir parçasıyız. Ne mutlu Biz diyebilene.”