Vakıf Katılım web

​DİN DEVLETİ Mİ, DEVLET DİNİ Mİ?

Doç. Dr. Can CEYLAN
Tüm Yazıları
Bir ramazana daha ulaştık çok şükür.

Bir ramazana daha ulaştık çok şükür. Her yıl tekrarlanan yüzeysel dinî konular, olduğu gibi yine piyasada. Esas mesele ise hep ihmâl ediliyor. Mesâfe almadığımız söylenemez, ama magazin konularıyla zaman kaybetme lüksümüz de yok. Bugün çok değil ama biraz derinlere inelim.

“Şeriat geliyor”, “Laiklik elden gidiyor”, “Türkiye, İran olmayacak” gibi yaygaraların koparıldığı günler çok da eski değil. Bu yaygaraları koparanların kendi keyiflerine göre tanımladıkları din, onlar için hâlâ “Ortaçağ karanlığı” demek. Yine kendi keyiflerine göre tanımlayıp “evire çevire kullandıkları” laiklik ise, “olsun da çamurda olsun” diyecek kadar onlar için bir hayat-memat meselesi. Devlet ise onlar için âdeta babalarının malı. Onlar gibi olmayanlar ise en iyi ihtimâlle “hizmetçi” ve “öküz Anadolulu”. Ama Trump’ın eşinin Papa’nın karşısına çıkarken giydiği kıyâfeti sorsanız, “hiç görmemişlerdir; dikkatlerinden kaçmıştır”.

Dini, İslâm’ın ve ahlâkın özü olan şeriat açısından değil de, öcü gibi görüyorlar ve şimdilerde uğruna savaşacak kadar sevdikleri İran’daki devrim mollalarının uydurdukları ceberrut ceza sistemi açısından bakıyorlar. Böyle olunca, babalarının tapulu malı zannettikleri devlet ile dini yan yana getirmiyorlar. Getirene hâkim oldukları alanlarda dünyâyı dar ediyorlar; yaşam hakkı tanımıyorlar, eğitim hakkı vermiyorlar. Bununla da yetinmeyip, insafsızca ileri gidiyorlar. Eşyânın tabiatı ve sosyal hayâtın yapısı gereği ayrılamayan din ve devlet kavramlarını sırtlarından birleştirip ikisi de hareket edemez hâlde bağlıyorlar. Bunlar ona “Türkiye laikliği” diyor. Ben ise “Türkiye Cumhuriyeti tipi devlet dini” diyorum.

Osmanlı’dan Cumhuriyet’e geçerken devletimizin sâdece adı değil rejimi de değişti. Rahmetli Halil İnalcık’ın “Tarihsel Bağlamda Sivil Toplum ve Tarikatlar” başlıklı makalesinde belirttiği gibi “Osmanlı’nın resmî dinî yoktu”. Her inancın Osmanlı şemsiyesi altında yeri vardı. Ama şerî kanunlar esas alındığı için din devleti olduğunu zannettikleri Osmanlı’yı yıkıp Cumhuriyet’i kurarken, “din devleti” yerine “devlet dini” oluşturdular. Din kültürü ve ahlâk bilgisi derslerine, ilmihâl kitapçıklarına, tek kanallı TRT yıllarında perşembe akşamları ana haber bülteninden önce yayınlanan “İnanç Dünyası” gibi programlara hatta günlük takvim yapraklarının arka sayfasına sıkıştırdıkları din, laik Cumhuriyet’in inanç modeli oldu. 

Bir zamanlar ya sattıkları ya da yıkılmadıysa en iyi ihtimâlle depo yaptıkları câmilerin “lütfen” açık olmasını, iftar ve sahur programını “din özgürlüğü” gibi satmaya kalkıyorlar. 1950’ye kadar Türkçe diye tahammül ettikleri ezanları, inanç özgürlüğü reklamına malzeme yapıyorlar. Çok değil, birkaç saat dürüst olup laikliğin dini özgürlük değil de “Türkiye Cumhuriyeti tipi devlet dini” olduğunu itiraf etseler vicdânî olarak çok rahatlayacaklar. Ama babalarının tapulu malı zannettikleri devletin aygıtları ile din üzerinde kurdukları tahakküm onlara kaybetmeyi göze alamadıkları bürokratik ve ideolojik bir iktidar veriyor.

İslâm’ın özüne vâkıf olan herkesin bildiği gibi “İslâm devleti” diye bir devlet modeli olmadığı için, aklı başında hiçbir Müslümanın Türkiye Cumhuriyeti devletinin mevcut rejimi ile bir derdi yoktur. Bu gerçek, bu “devlet dini” meraklılarının bürokratik ve ideolojik iktidârı zayıfladıkça daha iyi anlaşılacaktır. Çünkü bu gerçeğin aksini savunacakları hiçbir ciddî iddiaları yoktur. Dikte ettirdikleri sistemin “Muşamba dekor” ile yapılmış bir tiyatro sahnesi olduğunu görenlerin sayısı her geçen gün artmakta ve artık çoğunluğu oluşturmaktadır. Bu gerçeğin tahakkuku, memleket üzerindeki sömürüyü bitireceği gibi, İslâm’ın maddî ve mânevî bir sosyal düzen getiren bir din olduğu da netleşecektir.