​DEVLETİ YENİDEN İNŞA ETMİYOR MUYUZ?

Ekin GÜN 09 Ağu 2017

Ekin GÜN
Tüm Yazıları
15 Temmuz'da olan biten çok açık ortada.

“15 Temmuz’da olan biten çok açık ortada. Bu darbe girişimi asker kıyafeti içindeki teröristler tarafından yapıldı. Devleti ele geçirmeye çalıştılar. Şüphesiz ki Fetullah Gülen’in eliyle yapılmış bir girişim. Bu örgüt 40 yıldan beri devlete nüfuz etmeye çalışıyor. Orduya polise yargıya ve diğer kurumlara sızmaya çalışmışlar. Ancak bu girişimin başarısızlığa uğramasından sonra bu örgüt ortaya çıktı. Soruşturmalar devam ediyor onların bağlantılarını tespit ediyoruz. Nitekim de ahtapot gibi şebeke kurmuşlar. 20 günde ya da bir ayda temizlenecek değiller bu uzun vadeli bir iştir. Onların köklerini kazacağız. Devleti sıfırdan kuracağız. Güvenlik güçlerimizi temizleyeceğiz.”

Altına imza atacağım bu sözler Cumhurbaşkanı Erdoğan’a ait. Darbeden tam 22 gün sonra El Cezire’ye konuşmuştu Erdoğan. 15 Temmuz darbe girişimi Türkiye’nin belki de tarihi boyunca görmüş olduğu en sinsi ve en pervasızca darbe girişimiydi. Bu darbe girişimine soyunanlar her ne kadar 17-25 Aralık’tan sonra kendilerini belli etmiş olsa da 15 Temmuz’dan sonra bu terörist yapının devlet içerisinde sanıldığından daha fazla çöreklendiğine şahit olmuştuk. Bu terör örgütüyle mücadele etmek demek onları devletten temizleyerek aynı zamanda yeni bir devlet inşa etmek anlamına geliyordu. Çünkü kurmuş oldukları terör vesayetiyle ülkeyi yönetemez konuma sokup her türlü kumpasa imza atacak kadar hainleşen ve gözleri dönen bir yapıyla başka bir şekilde mücadele etmek mümkün değildi.

Son zamanlarda “yeni bir devlet kuruyoruz” sözü üzerinden dönen bir tartışma var. Ve tabi bunun üzerinden başlatılan bir linç kampanyası. Peki Sivil Dayanışma Platformu Başkanı Ayhan Oğan bir televizyon kanalında ne demişti de bu kadar olay olmuştu? Hemen bakalım: “Biz 15 Temmuz’da çok büyük bir şey başardık. Bakın bu halk devrim yaptı. Bütün bu dışarıdan müdahale etme imkânı bulan bürokratik oligarşiyi yerle yeksan etti. Vesayet sistemini bitirdi. Biz şimdi yeni bir devlet kuruyoruz... Bu yeni devletin kurucusu Tayyip Erdoğan’dır.”

Ve ardından devam etmişti Oğan: “Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu lideri Gazi Mustafa Kemal Atatürk’tür. Kurucu partisi Cumhuriyet Halk Partisi’dir. Kurulan sistem 27 Mayıs darbecileri eliyle 61 Anayasası üzerinden bürokratik oligarşiye, vesayetçilere devredilmiştir. 15 Temmuz’da bu sistem bitmiştir. Yeni bir sisteme geçilmiştir.”

Bahse konu olan programı izledim. Üzerine başlatılan linç kampanyasından sonra Ayhan Oğan’ın sözlerini tekrar tekrar dinledim ama hala bu sözlerin neresine tepki gösteriliyor anlamadım. Anlamadığım gibi bahse konu olan cümlelere değil ama bu cümlelerin saptırılmış şekline tepki gösterenler olduğunu her kesimden görebiliyoruz. Çünkü bu cümlelere karşı çıkmak ya “siyaset bilimi cahilliğiyle” ya da kötü niyetle açıklanabilir. Yaşadığımız durum tam da bu.

Ayhan Oğan’ın bahsettiği sınırları yeniden tanımlanmış bir devlet, yeni bir bayrak, yeni bir rejim değil. Vesayetlerin Türkiye’yi yönetmediği, tek vesayetin millet olduğu, bürokratik oligarşinin millet iradesinin önünde sayılmadığı ve önü darbelerle kesilemeyecek kadar güçlü bir demokrasiye sahip ülke. Bu sözleri klasik anlamıyla “yeni bir devlet” olarak okumanın ve bunun üzerinden bir linç kampanyasına dönüştürmenin kimseye fayda getirmeyeceği açık. Hele hele bu sözlere statükocu bir dille karşı çıkmak vesayet odaklarının değirmenine su taşımaktan başka bir işe yaramaz.

Ayrıca haksız mı Ayhan Oğan? AK Parti göreve geldiğinde seçilmesinin en büyük sebeplerinden biri sistem karşıtı olmasıydı. Bu sistem karşıtlığı “Eski Türkiye’de” olan ceberut devlete tekabül ediyordu. Dindarların ezildiği, sadece elit bir kesimin sesinin çıktığı ve koca ülkenin bu sese göre hareket ettiği tek tipçi bir devletti Türkiye. AK Parti çoğulculuğu amaçlayarak herkesin fikrini özgür iradesiyle dile getirebileceği bir alan yarattı. Bunun içinde Türkiye’yi oluşturan her mozaik vardı ve buna da “Yeni Türkiye” adını verdi. “Yeni Türkiye” tamlaması nasıl “yeni devlet” kurmaktan ziyade devleti değiştirip dönüştürme anlamına geliyorsa Ayhan Oğan’ın söyledikleri de bundan farksız değil. Kendisi sözlerini daha farklı ve anlaşılır bir şekilde ifade edebilirdi ama sözlerini anlayıp da bunu saptırma yoluna gidenlerin pek de iyi niyetler içerisinde olmadığını anlamak işten bile olmasa gerek.

Ayrıca bahse konu olan sözler ilk olarak Ayhan Oğan tarafından söylenmiş sözler de değil. 15 Temmuz’dan sonra gazeteleri taradığınızda “devleti yeniden inşa ediyoruz, yenilenme süreci” gibi cümleleri çokça okumuşsunuzdur. Bu, devletin içine sızan FETÖ’cü teröristlerden temizlenmeyi ve yerine gelecek olanların yerlilik ve millilik noktasında olması gerektiği gerçeğini taşıyor. Onun için Aydın Doğan’ın kanalında söylenen bir sözü evirip çevirip Hürriyet’in “linç hizmeti veren baş ikizlerine” atmanın yarar getirmeyeceğini söyleyebiliriz.

Gezi Darbesi’nden bu yana Ayhan Oğan’ın Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yanında durduğunu, 17-25 Aralık’ta bazıları kafasını kuma gömerken “Sağlam İrade” afişlerini Türkiye’nin dört bir yanına astığını ve 15 Temmuz ihanetine nasıl ses çıkardığını biliyoruz. En azından ben kendi adıma şahidim. Onun için Ayhan Oğan’ın demiş olduğu cümleleri saptırmak devletin FETÖ’cü teröristlerle mücadelesine sekte vurmaktan başka bir işe yaramaz. Ayrıca birilerinin peşine takılıp statükocu bir dile esir olmak bağımsızlık mücadelesi verdiğimiz şu sürece de gölge düşürür.

Diyanet FETÖ konusunda geç mi kaldı? 

Ayhan Oğan’ın sözleri tartışılırken Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Diyanet’e söylemiş olduğu sözler biraz arka planda kaldı. Oysa Erdoğan çok önemli cümlelerle Diyanet’i eleştiriyor ve aslında Diyanet’in bugüne kadar ki hatalarını açık bir şekilde ifade ediyordu.

Cumhurbaşkanı Erdoğan Diyanet konusunda şu cümleleri kurdu: “FETÖ, zaafları kullanarak ülkemizde kök salmış ve milletimizin başına bela olmuştur. Diyanet İşleri Başkanlığı, bu konuda çok ama çok geç kalmıştır. Defalarca meydanlarda ikaz ettik, özel görüşmelerimizde uyarı yaptık, ama bu konudaki çalışmalarda geç kaldık.”

Pazar günkü yazımda da ifade etmiştim. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın FETÖ konusunda geri kaldığını ve FETÖ gibi kendini “dini bir cemaat” olarak tanıtan terör örgütünün aslında ezoterik bir yapı olduğunu ve İslam dinini bozmayı amaçladığını anlatması gerekirdi diye eleştirilerimi yazmıştım. Cumhurbaşkanı Erdoğan da buna benzer cümlelerle Diyanet’e yüklendi ve aslında Mehmet Görmez’i bir anlamda eleştirmiş oldu.

Erdoğan’a katılmamak mümkün değil. 15 Temmuz’u bırakın 17-25 Aralık darbesinden sonra Diyanet, FETÖ’nün nasıl bir terörist yapı olduğunu tüm Türkiye’ye anlatmalıydı. Anlaşılan o ki Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın tüm uyarılarına rağmen anlatmamışlar ve hatta dinlememişler bile. Yazık. Hem de çok yazık.

Bundan sonra gelecek olan Diyanet İşleri Başkanı’nın çok görevi olacak. Umarım altından kalkabilir.

Türkiye’yi Almanlara şikayet eden adam: Kemal Kılıçdaroğlu! 

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun skandalları bitmek bilmiyor. Her seferinde kendisini muhatap alıp da prim yaptırmak istemiyorum ama her cümlesi ayrı bir skandal taşıdığı için değinmeden geçemiyorum. Bu sefer Kemal Kılıçdaroğlu kendi ülkesini bir Alman dergisine şikâyet ederken objektiflere yakalandı.

Bahse konu olan dergi Almanların meşhur Focus dergisi. Bu yayın organının daha önce Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı da hedef aldığını biliyoruz. Derginin muhabirlerinden Frank Nordhausen’e konuşan Kılıçdaroğlu, “Türkiye’de can ve mal güvenliği yok” derken turistlere “Türkiye’ye gelmeyin” çağrısında bulunuyor. Sadece bununla da kalmıyor ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı kastederek, “Türkiye’yi bu diktatörden kurtaracağız” diyor.

Bunları söyleyen Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu partisinin lideri! Güya Mustafa Kemal’in mirasını taşıdığını söyleyen adam Türkiye’yi şikayet etmekten geri durmuyor. Gerisini siz anlayın işte… Bunların Mustafa Kemal sevgisi ve onun mirasını taşıdıkları iddiası koca bir yalandan ibaret. Ayrıca bunu tüm CHP’lilerin de artık anlaması gerek.

Buğday 

Yönetmen Semih Kaplanoğlu yeni filmiyle sessizliğini bozdu: Buğday… “Bal, Süt, Yumurta” üçlemesinin yönetmenliğini yapan Kaplanoğlu’nun filmleri benim için adeta bir başyapıt. Buğday için de aynısını söylemek mümkün olacak gibi duruyor. Filmin fragmanını defalarca izledim. Her defasında farklı bir duyguya kapıldım. Özellikle filmde geçen o söz beni benden aldı: “Ölünce uyanacağız”

Türkiye, Almanya, İsveç, Katar ve Fransa ortak yapımı film dünya prömiyerini 12 Ağustos’ta 23. Saraybosna Film Festivali’nde yapacak. Çekimleri Almanya, Amerika ve Türkiye’de gerçekleşen bu distopik filmin senaryosu da Semih Kaplanoğlu’na ait.

İzlemek için sabırsızlanıyorum. Hatta öyle ki fragmanı bile beni heyecanlandırmak için yetti de arttı.