DEPREM VE FAİZ

Yusuf DİNÇ 03 Kas 2020

Yusuf DİNÇ
Tüm Yazıları
Türkiye'de konut piyasasının arz-talep bir tarafı bir yana asıl belirleyici faktörü konut kredisi maliyetleridir.

Türkiye’de konut piyasasının arz-talep bir tarafı bir yana asıl belirleyici faktörü konut kredisi maliyetleridir. Konut kredisi maliyeti sürekli konut fiyatlarını yukarı çekmektedir. Hatta yukarı çekilen konut fiyatları arsa fiyatlarını yükseltmekte üretim içindeki arsa faktörünün etkisini küçültmek için kat sayısı yükseltilmektedir. Kat sayısı artırılamadığında konut fiyatları satın alma kabiliyetinin dışına çıkarak daha çok kredi ihtiyacı çağırmakta daha çok kredi daha güçlü yükselen fiyat etkisi oluşturmaktadır.

Bu çarpık ilişki nedeniyle (en çok bu ilişkinin çarpıklığı nedeniyle) insanlar güvenemedikleri konutları dahi konut satın alma güçleri bulunmadığından terk edememektedir. Üstelik artan kat sayısı kenti çarpıklaştırmakta ve dahi deprem riskini yükseltmektedir. (Kısa katlı konutların eski hatta geri tekniklerle yapılsa dahi afetlerde bir biçimde ayakta kaldığı görülmektedir.)

Dünyanın en yanlış mortgage modeli olmaya doğru ilerleyen cari tutulu satış modeli Türkiye’yi afet kaynaklı kaoslara sürüklemektedir. Batılı ekonomilerde herkesin konutu olması ya da edinebilecek imkanları bulunması (hem bunlar görece mimari açıdan daha başarılıdır) ilgili ekonomilerdeki bireylerin mali güçleri sayesinde değil finansman modellerinin başarısı ile mümkün olmuştur.

Yanlış finansman modeli hem insanların can güvenliğini sağlayacak hem de Türkiye ekonomisinin 20 yılını kurtaracak önemdeki kentsel dönüşümün yanlış yorumlanmasıyla birleşince bir fırsat da kaçmıştır. Kentsel dönüşümün yanlış yorumlanmasına neden olan kafa da faiz kafasıdır. Türkiye’nin bugün içinde bulunduğu birçok sosyo-ekonomik problemin faiz kaynaklı olduğunu görmek, göstermek ve tartışmaya açmak gerekiyor.

Faiz deprem gibi ekonomiye tesir ediyor. Bireyler, aileler, işletmeler, toplumlar ve devletler faiz afetinin enkazı altında kalıyor.

Herkes bir illet ararken kolaylıkla yönetilebileceği anlaşılan en azından son yaşanan deprem şiddetindeki afetler karşısında ortaya çıkan istenmeyen sonuçların ekonomik illetlerine bakmalıyız. Bunlardan sıyrılmalıyız.