DARBELERİN VE TERÖRÜN EKONOMİ POLİTİĞİ

Prof. Dr. D. Murat DEMİRÖZ
Tüm Yazıları
Şövalyelik yerine pusu, diğerkâmlık yerine bencillik, hoşgörü yerine yabancı düşmanlığı, aşk yerine şehvet, mütevazılık yerine gösteriş ve tasarruf yerine tüketim.

Sevgili okuyucularım! İkinci yazımda haftanın iktisadi görünümünü incelemeyi düşünmekteydim. Ancak hepimizin milletçe içinde yaşadığımız yüksek tansiyonlu hava beni bu fikirden caydırdı. Rusya’nın Ankara Büyükelçisi müteveffa Andrey Karlov’a düzenlenen suikast bu fikir değişiminde en büyük etken olmuştur. Bu yüzden, birkaç yazı boyunca darbelerin ve terörün ekonomi politiği hakkında görüşlerimi sizlerle paylaşacağım.

İNSANLIK ERDEMLERİNİN YERİNE ALTIN HIRSI 

Büyük bestekâr Richard Wagner, şaheseri olan Das Nibelungen Ring opera dörtlemesinde antik Germen mitolojisinden ilham alarak insanlığın modern trajedisinin altındaki temel etkeni altın (yani servet) hırsı olarak tanımlamıştır. Hem Doğu’nun hem de Batı’nın dayandığı değerler bütünlerinin ürettiği erdemler modern kapitalist toplumlarda kökünde servet hırsının yer aldığı erdemsizliklerle yer değiştirmiştir: Şövalyelik yerine pusu, diğerkâmlık yerine bencillik, hoşgörü yerine yabancı düşmanlığı, aşk yerine şehvet, mütevazılık yerine gösteriş ve tasarruf yerine tüketim. Bu erdemsizlikler yığınına dayalı kapitalist toplumsal düzenin sonucu ise eşitsiz gelir dağılımı, sermaye ve servet temerküzü ve etkinsiz kaynak tahsisi oldu. 21. Yüzyıla girerken Soğuk Savaş’ın bitmesinin bir çoğumuzu içine aldığı umut rüzgârları küreselleşme ile birlikte yakıcı alev fırtınalarına dönüştü. Umudunu kaybetmiş bireylerin yanına artık umudunu kaybetmiş toplumlar eklenmeye başladı. İşte terörün dayandığı en önemli maddi etken bu sistemin yol açtığı eşitsiz dağılım, yaygın yoksulluk ve umutsuz kitlelerdir. 

MİLLİ DEVLET YERİNE KÜRESEL DEVLET

Soğuk Savaş sonrasında bütün dünyaya hakim olmak isteyen tek süper gücün entelijansiyasının piyasaya sürdüğü iki görüşten  biri “tarihin sonu hipotezi” iken diğeri de “medeniyetler çatışması  hipotezi” idi. Her iki bakış açısı da, dünyada artık mümkün tek uygarlığın piyasa ekonomisi temelli liberal demokrasiler olduğu bunu da ancak Yahudi – Hristiyan kültürün diğer kültürlere galibiyetiyle sonuçlanacağı algısını toplumlarda yaymaktaydılar. Uzun dönemde amaçlanan ise küresel sermayenin güdümünde bir dünya devleti idi. Küreselleşme tartışma ve güzellemeleri işte bu minvalde dünya matbuatına yayılmaya başladı: Artık milli devletlere gerek yoktu, millet kavramı miadını doldurmuştu, insanlar milli ve toplumsal hiyerarşilere karşı kendi bireysel özgürlüklerine sahip olmalıydılar ve ilâ ahir. Hedef öncelikli olarak milli devletlerdi. Çünkü küresel sermayenin üretim fazlalarının satılacağı ve yine tasarruf fazlalarının borç olarak piyasalarını dolduracağı ekonomiler milli devletler vasıtasıyla korunmaktaydı.   

İçin de bulunduğumuz yüzyılın ilk yirmi senesinde ABD’nin küresel haçlı seferlerine (Afganistan ve Irak Savaşları) Turuncu Devrimlere ve Arap Baharına sahne olan dünyada aynı zamanda birbirini takip eden gelişmekte olan ülke krizleri ve Küresel Krizi de tecrübe ettik. Bizde de MİT operasyonu ile başlayan 15 Temmuz Darbe ve İşgal Teşebbüsü ile zirvesine çıkan bu etkilerin ana hedefi Türkiye’nin milli devleti Türkiye Cumhuriyeti ve onun dayandığı milli iradedir. 

Pazartesiye devam edeceğiz.