DARBELERİN VE TERÖRÜN EKONOMİ POLİTİĞİ III

Prof. Dr. D. Murat DEMİRÖZ
Tüm Yazıları
Türkiye tarihine Bizans'a kadar geri götürdüğümüzde, bu tarihin dönüm noktalarında askeri darbelerin olduğunu görürüz.

Türkiye toprakları darbeler ve suikastler için çok münbit bir tarla olmuştur. Türkiye tarihine Bizans’a kadar geri götürdüğümüzde, bu tarihin dönüm noktalarında askeri darbelerin olduğunu görürüz. İki örnekle yerinelim: Sultan Alparslan’ın Malazgirt’te mağlup ettiği Bizans İmparatoru Romanos Diogenes bu tarihten iki üç ay öncesinde darbeyle tahta çıkmış bir generaldi. Yine, en cihangir padişahlarımızdan biri olan Yavuz Sultan Selim Han, başını yeniçeri ocağının çektiği bir askeri darbe ile babasını tahttan indirmişti. Klasik dönem Osmanlı ve Bizans tarihinde darbeler ülkenin (sınıf çatışması iktidar paylaşımı gibi) iç dinamikleri ile belirlenirken, modern dönem Türk tarihi, kapitalist ekonomik sistemin de yarattığı etkilerle tamamen dış dinamiklere bağlı olarak gerçekleşmiştir. 

Modern dönemde belli başlı darbeler ve muhtıralar şöyle sıralanabilir: 1876 Darbesi, 1908 Muhtırası, 1960 Darbesi, 1971 Muhtırası, 1980 Darbesi, 1997 28 Şubat Muhtırası, 2008-9 Ergenekon – Balyoz Yargı Darbesi, 2011-13 MİT Darbesi, Gezi Ayaklanması ve 17 – 25 Aralık Yargı Darbesi, 2016 15 Temmuz İhaneti.  Hepsinde ortak unsur dönemin Küresel Emperyalist Gücü’ne karşı tavır alan ve bağımsız politika uygulamaya taraftar olan devlet adamı ve aydınlara yönelik olarak gerçekleştirilmesidir. 

1876 Darbesi Batı Devletlerinin ittifakını Rusya ile dengelemeye çalışan Sultan Aziz’in İngiliz destekli Mithat Paşa’nın başını çektiği darbecilerin elinde şehadetiyle, 1908 Muhtırası ise yine Almanya siyasetini öne çıkaran Sultan Hamid’in İngiliz destekli İttihatçı zâbitan ve Balkan eşkıyaları zoru ile halliyle neticelenmişti. Gazi Mustafa Kemal Atatürk, Fevzi Çakmak ve İsmet İnönü gibi Kuvva-yı Miiliye komutanları, bu yüzden, askerin siyasetle hiçbir bağının bulunmamasına gayret etmişlerdir.

1960 Darbesi, NATO üyesi Türkiye’nin SSCB ile iktisadi anlaşma yoluna girmesi neticesinde Atlantik merkezli emperyalist gücün desteği ve onayıyla kotarılmış Başvekil Menderes’in şehit edilmesi ile sonuçlanmıştır. 1971 Muhtırası Demirel Hükümetinin aynı yoldan giderek Rus kredisiyle temel sanayi ve enerji yatırımlarını yapmasının arkasından gelmiştir. 1980 Darbesi, Türkiye’nin NATO ve Amerika’ya rağmen Kıbrıs Barış Harekâtını gerçekleştirmesine cevap olarak 6 yıllık dış merkezli bir terör – iç savaş fırtınası sonucunda “bizim çocuklara” yaptırılmıştır. 28 Şubat süreci İslam ülkeleri arasında alternatif bir birlik oluşturmaya çalışan Erbakan Hükümetini bitirmiş, Ergenekon ve Balyoz süreci ise FETÖ aracılığıyla NATO’ya karşı Avrasya Birliği’ni savunan komutan ve aydınların tasfiyesini amaçlamıştır. 2011 ve 2013 arasında gerçekleşen MİT ve 17-25 Aralık Darbeleri İle Gezi Ayaklanması, yine FETÖ marifetiyle milli duruş sergileyen ve Türkiye’yi Ankara’dan yönetmek isteyen hükümeti devirmek amacını gütmekteydi. Son olarak 15 Temmuz ise hepimizin yaşadığı bir ihanet süreci idi.

Buradan çıkaracağımız sonuçlar:

1. Küresel güce bağlı bir ordu milli ordu olamaz, milli ordusu olmayan devlet de milli devlet olamaz.

2. Darbecinin tarikatçısı veya Atatürkçüsü olmaz, çünkü hepsi ABD’nin açık veya örtülü destek ve onayına dayanmaktadır.

3. 2011’den bu yana küresel emperyalist güç Türkiye’de sükût-ı hayale uğramıştır, bunu kabul edememektedir.

4. Türkiye kısa vade de değil ama uzun ve orta vadede NATO’dan ayrılmalıdır. NATO’nun Türkiye’ye hiçbir faydası olmamıştır, en ihtiyaç duyduğumuz anda (1974 Kıbrıs Barış Harekâtı) NATO’dan elde ettiğimiz askerî ambargo olmuştur.