ÇOK GEÇ KALMIŞ BİR BAŞBAKANLIK

Musa ALİOĞLU 22 May 2016

Musa ALİOĞLU
Tüm Yazıları
Siz bu satırları okuduğunuz sırada, Ankara siyasal tarihimizin önemli olaylarından birini daha yaşayacak. İktidarı elinde bulunduran Ak Parti, olağanüstü bir genel kurulla genel başkan değişikliği yapacak.

Siz bu satırları okuduğunuz sırada, Ankara siyasal tarihimizin önemli olaylarından birini daha yaşayacak. İktidarı elinde bulunduran Ak Parti, olağanüstü bir genel kurulla genel başkan değişikliği yapacak. Adı üzerinde ezici bir ittifakla hemfikir olunan Sayın Binali Yıldırım, tek aday olarak partinin genel başkanı seçilecek. Bu arada, Başbakan Sayın Ahmet Davutoğlu da siyasi teamüller gereği istifasını Cumhurbaşkanı’na sunmuş olacak. Parlamentoda en fazla milletvekiline sahip olan partinin yeni seçilen genel başkanı sıfatıyla, Cumhurbaşkanı, Binali Bey’e hükümeti kurma görevini de kısa bir süre içinde verecek.

Bunlar bildiğimiz olağan ritüeller.

Kendisine yıllarca hep ‘’Sayın Bakanım ‘’ diye hitap ettiğimiz Binali Bey, Başbakanlık koltuğuna bana göre hakkı olduğu halde çok geç oturmuş olacak. Ak Parti’nin kuruluş yıllarında Recep Tayyip Erdoğan’dan sonra ikinci adam Abdullah Gül ve sırasıyla Bülent Arınç ve Abdüllatif Şener hep ön planda görünüyordu. Oysa partide çok ön plana çıkmayan bir ‘’Sakin güç’’ vardı. Bu güçlü profil Binali Yıldırım idi ve sessiz ve derinden geliyordu. Camialtı Tersanesi’nde  çalışırken,  denizci bir mühendis olarak yolu Tayyip Erdoğan ile kesişti ve ilk hükümette Ulaştırma Bakanı oldu. Bunu söylerken sanki hemen bakan olduğu gibi bir izlenime kapılmayasınız. Çok parlak bir kariyeri olduğunu söylememek haksızlık olur. Kaldı ki, bu ülkede geçmişte kimlerin nasıl bakan olduğunu da bilenlerdeniz.

Sivil toplumun meslek örgütlerindeki görevlerimiz gereği, kendisiyle yıllarca aynı masalarda oturmuşluğumuz vardır.  Az konuşan,  çoğunlukla dinleyen bir bilge adam tavrı ile çıkmaza girdiğimizde, çok da haklı olmadığımız anlarda bir espri yaparak veya bir fıkra anlatarak ortamı yumuşatmasını hep sevmişizdir. Gün geldi bir ağabey gibi bizlere nasihat etti, gün geldi devletin haklı ve kararlı tavrını acı da olsa tatlı sert bir uslupla bize tatlı tatlı yedirmesini bildi. Denizcilikten geliyordu.  Ama havacılık, kara ulaştırma, otoyollar, makadam ve  stabilize,  telekomünikasyon, gökteki uydular ve dahası uçan kuştan bile o sorumluydu dersem yalan olmaz. Türkiye’yi bir şirket gibi düşünürsek şirketin yüzde 51’ı onun sorumluluğundaydı diyebiliriz. Bakanlığının sorumluluk alanı Türkiye dışına çoktan taşmış, en küçük ihalesi 100 milyon dolardan başlıyordu.

Sorumluluğu paylaşan bir devlet adamı olarak, dere geçerken kolay kolay at değiştirmedi. Bürokratlarını iyi seçti ve uzun süre onlarla çalıştı. Müsteşarları Habip Soluk, Suat Hayri Aka, Özkan Poyraz,  DHMİ’de Orhan Birdal,  PTT’de Osman Tural, TCDD’de Süleyman Karaman, Kara Ulaştırmada Talat Tekin,  Sivil Havacılık’ta Ali Arıduru ve Bilal Ekşi. Bir çırpıda silip  atmadığı bu isimlerle  yol arkadaşı olarak yıllarca çalıştı ve de çalışmaya da devam etti. Döneminde insanlar cep telefonuna doydu. Trenlerin hızına yetişemedi, otoyollar ve duble yollarla gurbetten sılaya vardılar. Halkın yolu haline gelen uçaklarla sıladan gurbete otobüs fiyatına gidip geldiler. Dünyada iki örneği olan bir işi başardı ve Karadeniz’in azgın dalgalarını zapt ederek üstüne havalimanı yaptı.

Deniz aşan köprüler yaptı gelip geçelim diye.

Sözün özü, ülkenin ve halkın makus talihini değiştirdi. Bunları yaparken sinirlenmedi, kavga etmedi. Siyaseti adam gibi yaptı. Muarızlarının ve rakiplerinin de takdirini kazandı Ben, Ulaştırma Denizcilik (Havacılık) ve Haberleşme Bakanı olarak Binali Bey’i çok arayacağım. Doğrusu bu makam ve bu bakanlık onunla özdeşleşmişti. Olmaz biliyorum ama, keşke sonsuza kadar bu bakanlıkta hep o olsa idi. Ondan sonra gelene alışamadığım gibi, bundan sonra gelecek olana da alışmam zor olacak.

Ama ben Binali Yıldırım bakanımızın Başbakanlığına alışmakta güçlük çekmeyeceğim. Çünkü, onun insan yanını, insanlığını, devlet ve millet adamlığını, iş yapma sevdasını çok iyi biliyorum. Başbakan da olsa ağız alışkanlığıyla sürç-i lisan eyleyip ben ona yine ‘’Sayın Bakanım’’ dersem kim bilir bana ne der.

İyi uçuşlar Türkiye’m..