'CİVCİVLER SONBAHARDA SAYILIR'

Dr. İlhami FINDIKÇI
Tüm Yazıları
Bazen uzun uzadıya anlatmamız gereken bir konuda zorlanırız da Anadolu insanının güzel sözleri imdadımıza yetişir.

Bazen uzun uzadıya anlatmamız gereken bir konuda zorlanırız da Anadolu insanının güzel sözleri imdadımıza yetişir. Saf, duru ve kısa bir anlatımla karmaşık bir konuyu sırtında taşıyan bu sözler ve deyimler, yazarı, anlatanı, okuru ve dinleyeni dolambaçlı yollardan gereksiz söz yükünden kurtarır. Sebep - sonuç ilişkisinin ve anlamın hemen yakalanmasını sağlar. Bunlardan biri de konferanslarımızda kullandığımız, 'Civcivler sonbaharda sayılır' sözüdür.  

Rahmetli annemin, köyde yetiştirdiği tavuklar, kazlar, hindiler dillere destandı. Çünkü onları çeşitli hastalıklardan koruyacak tedbirleri ustaca alırdı ve köyün en verimli tavukları bizim evindi. Doğurgan olan ve hızla çoğalan tavukları pek severdik. Tavuklar, doğurdukları onlarca yavru civcivle kocaman yeşil bahçelerde dolaşırken en çok sevinenler de biz çocuklar olurdu. Çocuk dünyamızda civcivlerin hepsinin büyüyüp tavuk olacağını hayal ederdik. Ve köyün çocukları olarak durmadan yeni ayaklanmış civcivleri sayıp ne kadar tavuğumuz ve ne kadar yumurtamız olacağını hesaplamaya çalışırdık.

İşte o zamanlarda bizi bu hummalı hesabın içinde gören annemden duymuştum bu sözü: ‘Civcivler sonbaharda sayılır.' Zira onlarca civcivin sadece bir kısmı sonbahara erişebiliyor, kalanlar ise zorlu hayat koşullarında telef oluyordu. Dolayısıyla bir tavuğun gerçek verimini belirlemek için civcivlerin doğduğu zamanki sayısına değil, belirli bir süre sonraki sayısına bakmak gerekir. Yani asıl olan tavuğun doğurduğu civcivler değil hayatta kalabilen civcivlerdir.

NİHAİ VERİ NE DİYOR?

Başarı ve verimliliğe ilişkin bu bakış açısı, hayatımızın tamamını kuşatacak bir sarmal olarak yaşam boyunca devam eder. Örneğin bir öğrencinin; bir sınavdaki, bir dersteki, bir yıldaki yahut ilköğretim sürecindeki başarısı önemlidir ancak eğitim başarısını bir bütün olarak değerlendirebilmek için ortaöğretim ve yükseköğretim yıllarındaki başarı ve verimliliğine, bu başarının hayata ne kadar aktarıldığına bakmak gerekir. Bu ise planlı, disiplinli ve uzun vadeli bir çalışma alışkanlığının sürdürülebilmesini gerektirir.

Çarpıcı bir örnek de aile şirketleri ile ilgilidir. Kuruluş ve gelişme dönemlerinde yüksek bir çaba ve heyecan ile işinde hızla ilerleyen aile şirketi, kısa sürede ciddi bir sermayeye ve varlığa sahip olur. Ancak bu varlığın sayısal değerleri, sürekli olacakmış rehaveti, aile şirketini yıkıma götürebilir. Kurulan her 100 aile şirketinin sadece 20 tanesinin yeni kuşağa geçebildiği bilgisinden hareketle; bir aile şirketinin asıl verimliliği, yeni kuşağa geçişteki başarısına ve geçiş döneminden sonra işin nesiller boyunca sürdürülebilmesine göre değerlendirilebilir.

Örnekler çoğaltılabilir. Bir işletmenin herhangi bir aydaki sayısal mali durumu değil yılsonundaki ve izleyen yıllardaki bilançosu belirleyicidir. Bugün sağlıklı olmamız önemlidir ama bunu yaşamımızın sonuna kadar sürdürebilme gayretimiz daha belirleyici ve değerlidir. Hayatımızın bugününe ilişkin fotoğraf önemlidir ama bu fotoğrafın da yer alacağı asıl büyük hayat resmindeki yerimiz daha belirleyicidir. Bugün var olan maddi ve manevi zenginliğimiz, beden ve ruh sağlığımız, sonbahara çıkamayan civcivler gibi her an elimizden uçup gidebilir.  

Elimizdeki iş ne olursa olsun bu işe ilişkin ilk veriler değerlidir. Ancak işin asıl değerini, verimliliğini ve kalıcılığını belirleyen hayatın getirdiği çeşitli krizlerin atlatılmasından sonraki verilerdir ki bu da gerçek başarıyı ortaya koyar.

SÜRDÜRÜLEBİLİR BAŞARI

Bu güzel Anadolu deyimini dikkate sunmamızın asıl nedenine gelelim. Günümüz insanının öne çıkan yaşam ve davranış örüntülerinden biri de kısa bir çaba ile edindiği maddi ve manevi değerlerin kalıcı olacağına inanmasıdır. Yoğun hırs, sabırsızlık, kısa zamanda bir yere gelme hevesi kısacası belirli bir olgunlaşma evresinden geçmeden ‘olma’ derdi, günümüz insanını hayal kırıklığına uğratıyor. Oysaki “pişme”den “olmak” mümkün değildir. Kemale ermiş olmayı istiyoruz ama bunun gerektirdiği zahmeti çekmek istemiyoruz.

Dolayısıyla yaşamımızdaki bütün konular için asıl olan ulaşacağımız nihai verimliliktir. Bu da verimliliğe engel olacak bütün sorunların yönetilmesi ve atlatılmasından sonra netleşir. Şöyle olabilir mi; Ancak istikrara ve sürdürülebilir bir sonuca ulaşma tahammülü azalan günümüz insan, elindekileri ve mevcut durumunu sürekli olarak başarı ve verim sayıyor.

Zira modernite, kişisel özgürlük alanını ve bireyselliği alabildiğine genişletmek gayesiyle insanı kısa süreli sonuçlara zorlamaktadır. Modern yaşam özlemi, bireyleri geleneklere dayalı sosyal yaşamın birleştirici ve iyileştirici kucağından sanal dünyanın dijital verileri arasındaki yalnızlığa ve kimsesizliğe itmiştir. İnsanlık ailesinin ortak mirası olan geleneği karşısına alan medeniyet anlayışı insanı, nihai gerçek sonuçlar yerine geçici, sanal verilere boğarak kendisine uzaklaştırmıştır.

Hangi yaşta ve konumda olursak olalım yaşam boyu elimizdekilerin kendisinden ziyade sürekliliği ve sürdürülebilirliğine odaklanmamız gerekli ve önemlidir. Asıl verimlilik, an itibariyle elimizdekiler yani sahibi olduğumuz sonuçlar değil, olası tehlikelerden sonra yani günün sonunda elimizde kalan değerlerdir. Tabii ki yaşama dair bütün ara değerlendirmeleri yaparken hayatın en kuşatıcı gerçeği olan ölüm ile yaşam boyunca edindiğimiz bütün varlıkların dahi geçici olduğu ve asıl kalanın ne olduğunu unutmamak zorundayız.