Eski bir dostum. Telefonla aradı.
Eski bir dostum. Telefonla aradı. “Yahu Alican. Hatırlar mısın 10 yıl önce sana Bitcoin diye bir şey çıkıyor alsana demiştim” deyiverdi. Bende nerede böyle bir hafıza. “Yoo dedim. Zaten söylemiş olsan hadi oradan derdim.”
Olay şöyle gelişiyor. Bir dostum bana söylediğini iddia ettiği dönemde tam 150 Bitcoin almış. Ne dediğinizin farkındayım. Evet gerçekten biraz parası varmış ve almış. Şimdi hafızamı zorluyorum, böyle bir şeyler hatırlıyor gibiyim. Ama yanılıyor da olabilirim. Bir türlü kafamda netleşmiyor o günler.
Sonra unutmuş. Tam 10 yıl. Makbuz çekmecelerden birinin içinde kalmış. Rengi solmuş, ama okunur halde. Derken günlerden bir gün dolabını düzenlemek için karıştırırken makbuzu görmüş. Almış incelemiş, eşine sormuş. Eşi de hatırlamamış ama “Acaba marketten alışveriş yapacak kadar para eder mi?” demiş.
Şimdi istediğiniz fiyat ile çarpın. İster 15 bin, ister 10 bin dolar ile. Benim unutkan dostum, unutkanlığının getirdiği şans ile bir servete kavuşmuş durumda. Dünyanın hiçbir yerinde kazanılmayacak kadar para kazandı. 150 dolara aldığı birtakım rakamlar dizisi milyon dolarları aştı.
Her yeni çılgınlık gibi dijital paralar çok rağbet görüyor. Bugün aldığınız ertesi gün 10 misline çıkabiliyor. Tümüyle tesadüf. Tümüyle insanların kazanma hırsına dayanan bir sistem.
Elbet bu işin de sonu gelecek. Aslında herkes aynı şeyi düşünüyor. “Elbet batacak. Ama ben son anda çıkmayı başaracağım.” Böyle bir şey yok. Spekülatörün ömrü kelebeğin ömrü kadardır. Çok kısa sürer.
Ancak herkesin kendi şansına olan inancı, aklına olan güveni kitlesel bir yanılgı oluşturuyor.
Tamam sosyal kabul eşiği aşıldı. Belli sayıda insan bu sistemin varlığına ve geleceğine güveniyor. Ama yanılıyorlar. Bunu anladıklarında geç olacak.
Haa bu arada, “Arkadaşın ne yaptı?” derseniz, hepsini gözünün yaşına bakmadan sattı. Gerçek şirketlerin hisse senetlerinden aldı. Ve Bitcoin fiyatlarına artık hiç bakmıyor.