BU "MANYAK" BİZDEN DEĞİLDİR

Alican DEĞER 24 Mar 2017

Alican DEĞER
Tüm Yazıları
​Londra güvenli bir şehirdir. Hem de gayet güvenli. Bizim alışık olmadığımız kadar düzenlidir de aynı zamanda. Sokakları on binlerce güvenlik kamerası tarafından denetlenir.

Londra güvenli bir şehirdir. Hem de gayet güvenli. Bizim alışık olmadığımız kadar düzenlidir de aynı zamanda. Sokakları on binlerce güvenlik kamerası tarafından denetlenir. Hatta bu konuda şehir efsaneleri bile vardır. Evinden çıkan bir Londralı işe gidip gelirken en az 300 kez kameraya yakalanır diye. (Bence bu rakam daha da fazladır.) Ama maalesef zaman zaman çağımızın sosyal kanseri terörün hedefi olabiliyor. Tıpkı bizim gibi, dünyanın başka kentleri gibi.

Dün haberi ilk duyduğumda “Eyvah” dedim. “Yine mi?” Çünkü bu tür terör saldırıları bizde yaşandığında, biz aradaki farkı biliriz. Saldırgan, “İslam” adını kullanmaya çalışsa da bizden değildir. Aslında “İslam”ı kendi çılgın amaçlarına ulaşmak için kullanmaya çalışan bir sahtekardır. Ama ortalama bir Batılının bu farkı anlaması çok güç. “Eyvah” dememin sebeplerinden biri de buydu. Diğeri tabii ki hayatını kaybeden masumların acısı.

Bu saldırgan önce Westminster Köprüsü'nde aracını yayaların üzerine sürmüş, sonra parlamento binası dışında bıçakladığı silahsız polis 48 yaşındaki Keith Palmer'ı öldürmüştü.

Bu eylemin yapıldığı yer nasıl diyeyim Londra’nın neredeyse en turistik yeriydi. Parlamento’nun da dibi. Bizde mesela İstanbul’un neresine denk gelir diye düşündüm. Şöyle diyeyim, Sultanahmet Meydanı ile, İstiklal caddesinin karışımı gibi. Ankara için ise muhtemelen Kızılay Meydanı. Hem turistler çok yoğun, hem de iş merkezlerinin ortasında. Londra’ya giden her turist kesinlikle o köprüden bir kez geçer. Bu da senede on milyonlarca kişi demek zaten.

Bu saldırgan önce bu köprü üzerindeki kalabalığın içine dalmış. 3 kişiyi öldürüp bir çok kişiyi de yaralamış. Yaraladığı 3 kişinin polis olması muhtemelen onları hedef aldığını akla getiriyor.

Daha sonra aracından inmiş parlamento önüne gelmiş. Burada da SİLAHSIZ bir polisi bıçaklayarak öldürmüş. Evet yanlış okumadınız. Silahsız polisi. Çünkü İngiltere’de normal polis memurları silah taşımazlar. Hep böyleydi.

Saldırgan daha sonra parlamento yakınında vurularak öldürülüyor. Polis ismini henüz açıklamadı. Siz bu yazıyı okurken muhtemel açıklanmış olur.

Diyeceğim o ki, Londra’da yaşanan bir olay daha saldırganın adı bile açıklanmamışken bize neden “Eyvah” dedirtiyor? Çünkü maalesef kafamızın ardında bir yerlerde bunun “İslam” adını kullanmaya çalışan bir manyak olabileceğini düşünüyoruz. Ve hem hayatını kaybedenlere, hem de bu manyakların yüzünden bir kez daha kendimizi anlatmak zorunda kalacağımıza üzülüyoruz. 

VEREYİM DE “KOLTUK”LA KONUŞ

Şimdi size tüm politikacıların, yüksel bürokratların ve dahi özel sektörde üst pozisyonlarda görev yapanların ders alması gereken gerçek bir olay anlatacağım.

Bir dostum yıllar evvel bir televizyonun genel müdürlüğü görevini yaparken patronu ile tartışıp istifa etti. Ve tabii ki herkesin başına gelen onun da başına geldi. O zamana kadar sürekli arayıp hal hatır soran “Dostlar” ortalıktan çekildi. Kimi kerhen bir “Geçmiş olsun” dedi. Kimileri ise hiç aramadı bile.

Dostum 3 ay evinde oturdu. Görevdeyken günde belki 100 kere çalan telefonlar giderek azaldı ve üçüncü ayın sonunda arayan kimse kalmadı. Bunu dert etmedi. Çünkü böyle olacağını biliyordu.

Neyse 3 ay sonra telefonu çaldı. Arayan tartıştığı patronuydu. Kanala geri dönmesini istiyordu. Ama bu kez, genel müdür olarak değil, yönetim kurulu başkanı olarak. Yani yetkileri ve sorumluluğu artacaktı. Kabul etti.

Ertesi gün ataması yapıldı. İnternet siteleri falan yazdı. Derken gelen telefonlar bir anda arttı. Herkes tebrik ediyordu. İçlerinden biri vardı ki, dostum ona çok içerlemişti. Çünkü daha önceki görevindeyken çok samimi davranıp, ayrılınca hiç aramamıştı. İşte bu kişi arayınca bir an duraksadı ve “Haa. Burada, vereyim konuş” dedi. Muhatabı anlamadı: Kimle konuşayım ki? Ben seni aradım” dedi. Tecrübeli yönetici cevabı yapıştırdı: “Hayır beni aramış olsan daha önce arardın. Sen koltuğu aradın. Şimdi burada, üstünde oturuyorum. Vereyim de koltukla konuş”