Altay tankının motoru bile yok!
Altay tankının motoru bile yok!
Yerli uçak kim, biz kim?
Bırak onu, otomobil bile yapamayız!
Bu cümleleri kuran embesiller, şunu bilsinler ki, Türkiye ilk yerli uçağını 1925’te üretmiştir.
Vecihi Hürkuş ve Nuri Demirağ’ın kim olduğunu, başlarına neler geldiğini anlamadan, yerli olamayız ki, “yerli” bişey yapalım.
Yerli olmayanların ince siyasetleriyle Türkiye’nin ilerlemesine mâni olunmuş. Kim onlar? Onları Vecihi Hürkuş ve Nuri Demirağ’ı tanıdıktan sonra düşünelim:
“Vecihi Hürkuş, 6 Ocak 1896 tarihinde, İstanbul’da doğdu. Tophane Sanat Okulu’nda güzel sanatlar eğitimi aldı. Gönüllü olarak Balkan Savaşı’na katılan Hürkuş, daha sonra I. Dünya Savaşı’nda, Bağdat cephesinde uçak mühendisi olarak görev yaptı.
1917 yılında, Kafkas Cephesi’nde bulunduğu sırada bir Rus uçağını düşürerek düşman uçağını düşüren ilk Türk pilotu unvanını aldı. Savaşta yaralanarak Ruslara esir düşmesine rağmen, kaçmayı başardı ve ülkesine döndü.
Kurtuluş Savaşı’na gönüllü olarak katılan Hürkuş, başarılı keşif uçuşlarının yanı sıra bir Yunan uçağını da düşürmeyi başardı. Daha sonra İzmir havaalanına inerek burayı işgalden kurtardı.
Bu başarıları üzerine TBMM tarafından kendisine İstiklal Madalyası ve üç ayrı tasdikname verildi.
Edirne’ye kazayla düşen bir düşman uçağına adının verilmesi üzerine uçak yapma fikri aklına takılan Hürkuş, ilk Türk yapımı uçak olan Vecihi K VI’ı imal etti. Uçağın ilk uçuşunu 28 Ocak 1925 tarihinde gerçekleştirdi.”
“Nuri Demirağ, döneminin en zengin iş adamıydı. O yıllarda ordunun uçak ihtiyacı zengin iş adamları ve halktan toplanan bağışlarla sağlanıyordu. Bir gün Nuri Bey’den uçak satın almak için başlatılan bir bağış kampanyasına katılması istendi.
Nuri Bey’in cevabı şu şekildeydi: Benden bu millet için bir şey istiyorsanız, en mükemmelini istemelisiniz. Mademki, bir millet tayyaresiz yaşayamaz, öyleyse bu yaşama vasıtasını başkalarının lütfundan beklememeliyiz. Ben bu uçakların fabrikasını yapmaya talibim.
İşte o gün, 1936’da, Nuri Bey kararını verdi. Uçak fabrikasını kurmak için çalışmalara başlamalıydı.
Çekoslovak bir şirketle anlaştı ve İstanbul’da Barbaros Hayrettin Paşa İskelesi’nin yanında atölye binasını inşa ettiler.
Deneme uçuşlarının yapılması için de bir alana ihtiyaç vardı. Bu sebeple Nuri Bey Yeşilköy’deki Elmaspaşa Çiftliği’ni satın alarak buraya bir büyük uçuş sahası ve uçak tamir atölyesi yaptırdı. Uçuş sahası, Avrupa’nın en büyük havalimanı, Amsterdam Havalimanı büyüklüğündeydi.
Bugün burası Uluslararası İstanbul Atatürk Havalimanı olarak kullanılmaktadır.
Nuri Bey, önce Divriğî’de bir Gök Ortaokulu açtı. Sivas’ın hiçbir ilçesinde bir ortaokul yokken açtığı bu Gök Ortaokulu’na kayıtlı tüm öğrencilerin masrafları karşılanıyordu. Hatta öğrenciler havacılığa özensin ve meslek olarak seçsin diye İstanbul’a götürülüp uçuş dersleri veriliyordu.
Bir uçuş sahası vardı ve daha fazlası da muhakkak ki yapılacaktı, ancak uçakları kullanacak Türk pilotların da olması gerekiyordu. Çözülen tüm sorunlar beraberinde yenilikleri de getiriyordu. Pilot yetiştirmek üzere, pistin bulunduğu arazide bir Gök Okulu kuruldu. Okul 1943’e kadar 290 pilot mezun verdi.
Beşiktaş’taki uçak fabrikasında planörler ve uçaklar üretilecekti. İşte bu üretimlerin planını Türkiye’nin ilk Uçak Mühendislerinden Selahattin Reşit Alan çizdi.
1936’da, Nu.D-36 adı verilen ilk tek motorlu uçak üretildi. 1938’de ise Nu.D-38 adlı çift motorlu 6 kişilik ilk yolcu uçağı yapıldı. Sonradan bu uçak, 1944’te, dünya havacılığı yolcu uçakları arasında A sınıfına katılacaktı. Yine 1938’de ilk uçak siparişini Türk Hava Kurumu verdi.
1939’da Nuri Demirağ, havacılık alanındaki çalışmalarına Türkiye’nin ilk yerli paraşüt üretimini yaparak devam etti. Nuri Bey, ülkesine yenilikler kazandırma konusunda sınır tanımıyordu. 1941’de tamamen Türk yapımı olan ilk uçak İstanbul’dan Divriği’ye uçtuğunda, uçuşun pilotu Nuri Bey’in oğlu Galip Demirağ’dı. Galip, Gök Okulu’nun ilk mezunlarındandı.
THK artık uçak siparişleri veriyordu. Yine bir siparişinde son olarak İstanbul’dan Eskişehir’e uçan uçakların teslimi için Eskişehir’de bir kez daha test uçuşu talep edildi.
1938’de, Selahattin Reşit Alan, Nu.D36 uçağıyla bu uçuşun inişini yaparken, çevredeki hayvanlar hava alanına girmesin diye daha önceden açılmış hendeği göremedi ve pilotaj hatasıyla buraya düştü. Selahattin Reşit Alan, bu kazadan sağ kurtulamadı. Üstelik THK de siparişini iptal etti.
Nuri Bey sipariş iptalinin üzerine THK’yi mahkemeye verdi ve yıllar sürecek mahkeme serüveni de böylece başlamış oldu. Ancak mahkeme THK’nin lehine sonuçlanacaktı.
Mahkeme sonucu bu kadarla kalmayacaktı. Bundan sonra uçakların yurt dışına satılmaması konusunda bir kanun çıkartıldı ve artık sipariş alamayan fabrika alnına çalınan kara lekeyle 1950’lilerde kapatıldı. Bütün o kurulu düzen de bir gün tekrar, şimdiki Atatürk Havalimanı olarak, kullanılana kadar istimlak edildi.
Gelen son siparişlerin de engelinden sonra elde kalmış bütün uçaklar hurdacıya satılmak durumunda kaldı.”