Çok acayibiz.
Çok acayibiz.
Baştan kabul ediyorum.
“Sizin tavuklar bizim bahçeye girip marulları yedi” diye tartışma başlatıp, işi kavgaya, sonra kan dökmeye ve sonra onlarca sene sürecek kan davasına sürükleyecek kadar asabı bozuk hallerimiz var.
Çok acayibiz…
Bazen aynı takımın taraftarları olarak aynı tribünde kavga çıkaracak kadar da tuhaflaşabiliyoruz.
O sıra bir gol attığında takım, elleri birbirlerinin yakasında olan iki asabi adam kucaklaşıp zıplamaya başlayabiliyor.
Yüz yıl önce alfabemizi değiştirip sonra Öz Türkçe hareketi ile beyin testislerimizi burup hadım ettiler bizi.
Okuyamaz, yazamaz, konuşamaz hale geldik.
Milli marşımızın “Fışkırır ruh-ı mücerred gibi yerden na’şım!” mısraı seksen milyonluk ülkemde tercüme edilmesi gereken bir mısradır.
Acayipliğimizin temelinde bu vardır. Çünkü dilimizi kaybedince dinimizi ve ahlakımızı da kaybettik. Nezaketi, diyaloğu, hürmeti, hoşgörüyü…
Ama genlerimizde saklı olan cevher, akl-ı selim ve sabırlı bir arabulucuya hemen teslim oluyor.
Kavga edenimiz ne kadar çoksa, işini gücünü bırakıp kavgaya müdahale eden ve ayırıp tarafları barıştıranımız da çok.
Yolumuzu doğrultmaya çalışıyoruz.
Çünkü yüzyıl yolsuz ve iletişimsiz yaşadık.
Rahmetli Özal’a kadar telefon Türkiye’nin zenginlerine mahsus bir ayrıcalıktı.
Orta Anadolu’da bile yolu kışın kapanan köylerimiz vardı…
Dünyanın en aksi adamı Necip Fazıl üstadı avucunun içine alıp oyuncak hamuru gibi yoğuran ve maneviyat yükleyen hocası, “Biz Abdülaziz Han’a ettiğimizin cezasını çekiyoruz. Abdülhamid Han’a yaptıklarımıza daha sıra gelmedi” buyurmuş 60-70 sene önce.
Demek, Rabbim cezamızı hafifletti ki, 15 Temmuz’da kapanmadık evlerimize.
60’taki gibi, 80’deki gibi, 28 Şubat’taki gibi sahipsiz ve lidersiz hissetmedik o gece.
Şimdi sosyal medyadaki halimize bakıp seviniyorum.
Paylaşımlarımızda her konuyu tartışıyoruz. Bir meselenin altında yorumlar kısmında her kafadan bir fikir bir diğeri ile çatışıyor…
Ama eğer o paylaşım Ömer Halisdemir ile ilgiliyse…
Gözyaşı sel olup akıyor. Yumruklar sıkılıyor.
Ama eğer o paylaşım Fetö ile ilgiliyse, öfke kabarıyor, kardinali aramıza sokup bizi yok etmek isteyenlere lanetler yağıyor.
Kahraman Mehmetçiğin resmiyle gururlanıyoruz.
Rabbim cezamızı hafifletti ki, 15 Temmuz’da “Yeter ulan. Vatanı da verecek halimiz yok ya…” deyip koştuk meydana. Girdik kol kola…
Biz ölmeyi bilen milletiz. Cenneti isteyen milletiz.
Dört yüz çadırla kırıla kırıla geldik buraya… Çadırımızın direğini Söğüt’e diktik. İplerini üç kıtaya çaktık.
Batı bilmiyor mu?
Haçlı bilmiyor mu?
Siyonist bilmiyor mu?
Tek korkuları var şimdi. Balkan harbinde, Çanakkale’de, orada, burada yok ettiklerini zannettikleri ve 1923’te 10 milyon yaşlı, sakat, çocuk, olarak nefes almaya müsaade ettikleri millet, yüz milyona doğru gidiyor.
Onların nüfusları eriyor.
Bizimki artıyor.
Yavaş yavaş konuşmayı, anlaşmayı, dinimizi, ahlakımızı, atalarımızı öğrenmeye başladık.
Çadırımızın direği yerli yerinde.
Şimdi iplerini çaka çaka dört bir yana yürüyoruz.
Almanya’da varız. Tunus’ta varız. Katar’da varız. Somali’de, Afganistan’da varız.
“Yetiş” diyen mazluma koşarız.
Gölgesi bütün dünyayı tutacak bu çelik çadırın; adalet için, ilay-ı kelimetullah için…
Biz yine varız…
Dünya!
Yalan dünya, sana söylüyorum!
Biz varız!