Artık esprisi bile kalmadı.
Artık esprisi bile kalmadı. Her fırsatta Türkiye’de bir çok kesimin saygı duyduğu babası Turgut Özal’ın nasıl öldürülmüş olabileceği konusundaki tezlerinin yani. İnternet fırlamalarının elinde oyuncak oldu lafları.
Ama ısrarla devam ediyor. Elinde tek bir malzeme var. Babası. Öylesine büyük bir miras ki yıllardır harcaya, harcaya tüketemedi. Hatta bu hırsı yüzünden babasının mezarı bile açıldı. Şimdi de “Biz açılmasını istemedik ki” diyor. O kadar “Öldürüldü” lafı edince ne olacağını bekliyordunuz ki?
Neyse, şimdilerde yine gündemde. Babasının FETÖ’ye yönelik tavrını anlatıyor. Üzerine, rahmetli Turgut Özal hasta yatağında yatarken baş ucunda duran Fetullah Gülen fotoğrafının nasıl çekildiğine değiniyor. Turgut Özal uyuyormuş, Fetullah Gülen habersizce girmiş. Yapmayın ne olur. Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı veya Cumhurbaşkanı bir hasta odasında yatacak da başına bir kişi habersizce girecek. Bu mümkün mü? Kimse 50 metre yakınından bile habersizce geçemez.
Hal böyle iken, ısrarla gündeme gelmeye çalışıyor. Aslında derdi röportajın satır aralarında gizli. Ahmet Özal milletvekili olmak istiyor. Hazır sayısı 600’e çıkmışken. Ne olur bir parti ona milletvekilliği teklif ettin. Etsin de, hem ailesi, hem rahmetli babası, hem de biz, kurtulalım bu zulümden.
YA CANAN KARATAY YANILIYORSA?
Tıp tarihi doğru bilinen yanlışlarla dolu. Düşünsenize, şimdi kim 1900’lerin başındaki yöntemlerle tedavi olmayı kabul eder? Ama o yıllarda “en yeni gelişmeler” olarak milyonlarca kişi bıçak altına yatmamış mıydı? Veya 30 yıl sonra ortaya çıkacak veriler kim bilir bugün hangi yanlışları yaptığımızı ortaya çıkaracak?
Şimdi size soru: Peki ya şimdi anlatılanlar doğru değilse? Doğrusu ortaya çıkana kadar zehirlenmeye devam mı etmeliyiz?
Artık öyle bir dönemdeyiz ki, herkes meşrebine göre bir tedavi yöntemi uyguluyor. Herkes, hoşuna gideni, kolay olanı tercih ediyor. Bu durum en çok da beslenme konusunda yaşanıyor. İnternet büyük devrim ama, aynı zamanda da bir illet. Yanlış bilgiler ortalıkta uçuşuyor. Kimi “Bilim adamları” da bunu körüklüyor.
Son moda ise, tahıl ürünlerinden kaçmak. Kimileri bu beslenme modelinin kalp sağlığını kötü etkileyeceğini savunuyor. Türkiye’de bu ekolün başını Profesör Doktor Canan Karatay çekiyor. Karatay’a göre kimse ekmek yememeli. Yerse de glütensiz tercih etmeli. İyi, güzel. Ama ya yanılıyorsa?
BBC’nin haberine göre yapılan bir araştırmada glütensiz beslenmenin sanıldığı kadar sağlıklı olmayabileceği ortaya çıkmış. Harvard Üniversitesi'nden uzmanlar tarafından yürütülen araştırma, buğday, arpa ve çavdardan uzak durulan glütensiz beslenme tarzının kalp hastalığı riskini artırdığını belirlemiş. Hadi buyurun bakalım.
Araştırma deyince öyle iki-üç hasta üzerinde sürdürülmüş zannetmeyin. Tam 26 yıl boyunca devam ettirilmiş. 26 yıl boyunca kalp hastalığı sonucu yaşamını yitiren 110 binden fazla Amerikalının izlenmiş. Bu çalışmalar da British Medical Journal'da yayınlanmış. Yani öyle böyle bir araştırma değil.
Bu, kalpten ölen 110 bin kişinin neler yedikleri araştırılmış. Ve ortaya çıkmış ki, tam tahıllı gıdalarla beslenenlerin kalp hastalıkları sonucu ölme riski daha düşükmüş.
Bu araştırmadaki bir diğer çarpıcı sonuç da glüten konusunda. Canan Karatay’ın da şiddetle önerdiği glütensiz beslenmenin çölyak hastaları dışında teşvik edilmemesi gerektiği belirtilmiş.
Bu işin tabii ki, bir de ekonomik boyutu var. Çölyak hastalığı batı toplumlarında yüzde 1 seviyesinde iken, glütensiz beslenenlerin oranı yüzde 12’ymiş. Yani etkisi, kendisinin 12 katı. Ve bu glütensiz ekonomi 2020 yılına kadar 11 milyar dolarlık bir boyuta ulaşacakmış.