BİR MIH BİR AT KURTARIR

Mehmet Arif DEMİR
Tüm Yazıları
Medeni insanlar olarak yaşadığımız çevrenin, şehrin, ülkenin gerektirdiği seviyede dikkatli ve özenli olmak durumundayız.

 “Bir mıh bir at kurtarır, bir at bir er kurtarır, bir er bir cenk kurtarır.” diye bildiğimiz atasözümüz, bütün atasözleri gibi, yaşadığımız günlere ışık tutar özelliktedir. 

“Ne olur bundan” diye hiçbir şeyi küçümseme hakkımız yoktur. Bu ülkenin vatandaşları olarak içinden geçtiğimiz bu hassas zamanlarda daha da dikkatli olmak görevlerimizdendir. Medeni insanlar olarak yaşadığımız çevrenin, şehrin, ülkenin gerektirdiği seviyede dikkatli ve özenli olmak durumundayız.

Konumuz spor ve futbol olduğuna göre, bunun tüm bileşenleri ve paydaşları da tek tek bu hassasiyeti idrak edecek ve gereğini yerine getirecek insanlardan oluştuğu için işimiz kolaydır. Ne var ki geçen haftadan bu yana gelişen bir dizi olay ve söylem kamuoyunu endişeye sevk etmiş görünmektedir.

Olaylar, olaylar..

Meczubun biri müzeden bir kupayı çalmaya kalkarak fanatizmin değişik bir yorumunu sundu dünyaya. Uluslararası Haber Ajansları da fırsattan istifade bu konuyu abonelerine duyururken gayet müstehzi bir dil kullandılar haliyle. Bunun üzerine canlı yayına bağlanan eski bir futbolcu da (Fatih TEKKE) konuyu “hakkını almaya gitmiştir” diye yorumlayınca seviye yerlerde sürünür hale geldi. 

Cuma akşamı “devre arasını en verimli geçiren takım” ödülünün bu sezonki sahibi Trabzonspor ve serbest düşüşteki Bursaspor maçında sahneye, adını aldığı efsane ile alakasız bir kişilik olarak hakem Yaşar Kemal UĞURLU ve “dandik” bir taç atışı kararına gösterdiği anormal tepki ile saha dışına yollanan Hamza HAMZAOĞLU çıktı sahneye. Hakemlik adına kaygı verici bir seviye ile Teknik Direktörlük adına daha altını yaşattılar sağ olsunlar(!) hepimize.

Cumartesi akşamı ise, Milli Takımın kalesi olarak ünlenen Konya’da bir başka hakem, maçın kahramanı Sabri Reyiz’den başrolü çaldı. Mete KALKAVAN sezon başından beri gösterdiği güven vermeyen performansını bir adım daha ileri götürerek; krizleri doğmadan önlemek yerine, krizleri körükler bir tutumu tercih ederek şov yaptı adeta. Aykut KOCAMAN ise tepkisini Hamza Hoca gibi maç sürerken değil, maç sonunda mikrofonlara dile getirerek “efendice” bir itirazın nasıl olabileceğini işaret etti. 

Pazar gecesi ise Kadıköy’de ne ararsan vardı. Arabesk bir filmde bulunması gereken bütün temalar (zulüm, ızdırap, gözyaşı, kaderin cilvesi) 100 dakika boyunca tribündeki on bin civarındaki seyirci ile Digiturk/BeIN Media’nın 3,5 milyon abonesinin evlerinde on milyonlara izletildi. ADVOCAAT’ın hatalı kadrosu ve değişiklikleri ile çanak tuttuğu fiyaskoda, Hakem Serkan ÇINAR, sonuca etki eden hatalar yapma alışkanlığına devam ederek saç-baş yoldurdu. Henüz maçın başında yaşanan penaltı pozisyonunu cezalandırmayarak, Güney Takımlarının (Adana-Alanya-Antalya) bir şekilde Fenerbahçe’ye çelme takma serisine çanak tutmuş oldu. Daha da ilginç olanı ise maç sonunda Başkan Aziz YILDIRIM’ın hakem terörü vs diyerek Sn. Cumhurbaşkanını göreve davet etmesiydi. Dakikalar boyunca kendisine uzatılan mikrofonlara aklına/ağzına geleni söyleyen Aziz Başkan, MHK’nın ipini de çekmiş oldu. (Federasyonun; belki hemen değil ama çok yakın bir zamanda, ateş kendisini de yakmasın diye konuya el atması artık kaçınılmaz hale geldi.)

Böylece bu hafta yaşanan onca saçmalık ve absürtlüğün ardından tek tek her birimize düşen vazife, konuşurken veya bir karar verirken bunun nelere mal olabileceğini düşünüp ona uygun bir dil/üslup tutturmamız olduğu açıktır. Züccaciye dükkanına  girmiş fil gibi davranmak asla bize yakışmayacaktır.