BİR DE "KÜLTÜR BAŞKANLIĞI" OLSA

Doç. Dr. Can CEYLAN
Tüm Yazıları
Bir önceki yazımda (23 Ağustos 2020, Sene-yi devrisinde Haluk Dursun'un vasiyeti) bir cümle ile değindiğim bir konuyu bugün daha ayrıntısıyla ele almak istiyorum.

Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin işlemeye başlamasıyla en dikkat çeken kurumların başında İletişim Başkanlığı gelmektedir. İletişimci bir akademisyen olan Prof.Dr. Fahrettin Altun’un başkanlığında kurulan bu başkanlık, yeni hükûmet sisteminin zaman içinde ortaya çıkacak ihtiyaçlarının tespit ve tahakkuku gibi bir işlevi de üstlenmektedir.

Bir önceki yazımda (23 Ağustos 2020, Sene-yi devrisinde Haluk Dursun’un vasiyeti) bir cümle ile değindiğim bir konuyu bugün daha ayrıntısıyla ele almak istiyorum. Söz konusu yazıda merhum Haluk Hoca’nın vasiyetinin temelinde Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın ayrılması ve “Kültür” başlığının müstakil bir bakanlığa sâhip olması yatmaktaydı. Haluk Hoca, kültürün mutlaka bir bakanlığa bağlanması gerekiyorsa bu bakanlığın Millî Eğitim Bakanlığı olduğunu savunuyordu.

Ben, birinci teklifin daha yerinde ve Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin sonuç odaklı işleyiş anlayışına daha uygun olduğunu düşünmekteyim. Günümüzdeki yapı itibârıyla Kültür ve Turizm Bakanlığı bünyesindeki “bağlı ve ilgili kurumlar” olarak tanımlanan kurumların içinde Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Kurumu, RTÜK, TİKA, TYB, Devlet Tiyatroları ve Devlet Opera ve Balesi gibi kurumlar bulunurken, Yunus Emre Enstitüsü, aynı bünyedeki “merkez birimler” içinde bulunmaktadır. Millî Kütüphâne ve halk kütüphâneleri ise aynı bünyede bambaşka bir birimde bulunmaktadır. Bu dağınık yapı, kültür gibi bütünleşik ve kolektif bir sistemin işleyişini bürokrasinin insâfına bırakmaktadır. Bu insâfın niteliği de, kültürel yapımızın durumundan yoruma açık bir şekilde görülmektedir.

Bürokrasi ve kültürün değişken yapısı

Bürokrasi gibi “konservatif” bir anlayışın, kültür gibi değişken ve evrilen bir evrene hitap etmesi ve ona hizmet etmesi maalesef mümkün değildir. Zira bürokrasinin “koruma” anlayışı, statükoculuğun ağırlığından kurtulamamaktadır. Bu koruyuculuk, “pamuklara sarıp başköşeye koymak”tır. Bu koruyuculuk, kadro şişkinliğine sebep olmakta ama kültürel deformasyon ve erozyonun engellenmesi yönünde gereken çeviklik gösterilememektedir. Ama “bir şeyler yapılıyor” denmesi için, bol bol “kültür merkezleri” açılıp, kültür ile sanat arasındaki çizgi her geçen gün belirsizleştirilmektedir.

Çözüm hiç de zor değil

Prensip olarak çözüm önerim olmayan konularda eleştiri yapmayı hadsizlik olarak gördüğüm için, bu konudaki eleştirilerim arkasından çözüm sunmak durumdayım. Gerekli ve kaçınılmaz bir tartışma ve istişâre sürecinden sonra kurulması gerektiğini düşündüğüm Kültür Başkanlığı ile daha işlevsel bir yapı oluşturma ihtimâli yüksektir.

Şehir Kütüphâneleri

Bu çözümlerin başında, kültürün bir binâ içinde muhafaza edilmesinin tek mâkul şekli olan kütüphânelerin çoğaltılması ve halk ile yakınlaştırılması gelmektedir. Sağlık Bakanlığı bünyesinde “Şehir hastaneleri” olarak gerçekleştirilen model, Kültür Başkanlığı bünyesinde “Şehir Kütüphâneleri” olarak kullanılabilir. Her ile bir üniversiteden sonra, bu üniversitelerin amacına ulaşması için, her ile her biri bir milyon kitaplık kütüphânelerin kurulması bu işin temel taşıdır. Mahir Ünal’ın bakanlığı sırasında temelleri hazırlanan bu proje, bürokratik devamlılıktaki zâfiyet sebebiyle gerçekleştirilmeyi bekler durumda kalmıştır. Seksen bir ilimizdeki seksen bir kütüphâne, tıpkı câmilerin halkımızın desteğiyle yapılması gibi, bütçeye yük getirmeden yapılarak, halkın gerçek sâhipliğine emânet edilecektir. 

Bu kütüphâneler, bünyelerinde kurulacak yayınevi ve kitapçılarla ulusal boyuttaki yayınların yanında, yerel ve bölgesel yayınların da üretilmesine imkân verecektir. Bu, aynı zamanda sâdece okur değil, yazarlık için bir mecra oluşturacaktır.

Devlet tiyatro ve koroları

Şehir kütüphânelerinin kurulacağı binâlar, birer külliye mantığı ile tasarlanarak tiyatro, konser, dinleti, konferans, sergi gibi sanatsal faaliyetlerin de bir çatı altında toplanmasını ve iletişiminin daha yapıcı olmasını sağlayacaktır. Mevcut devlet tiyatroları ve korolar, bu tesislerin sağladığı imkânlarla, her ilde gösteri yapacak ve konser verecek duruma gelecektir. Böylece ülkemizdeki bölgesel kültür farklılıkları, büyükşehirlerde “hemşehri mahalleleri”ne sıkışmadan ve kültürel renkliliğin yapıcı unsuru olarak iletişim ortamı bulacaktır.

Ayrıca tiyatro ve koro mensuplarının sanat hayatları dışındaki sosyal hayatları da Kültür Başkanlığı’nın sorumluluk alanına alınarak, bu sanatçıların kendilerini yurt içinde ve yurtdışında düzenlenen faaliyetlerle geliştirmeleri için gerekli mâlî ve hukûkî düzenlemelerin yapılması gerekli gözükmektedir.

Çeviri yayınlar

Cumhuriyet târihimizde Hasan Âli Yücel’in millî eğitim bakanlığı döneminde kurulan Çeviri Ofisi’nin tercüme ettiği ve günümüzde İş Bankası yayınları tarafından “Hasan Âli Yücel Klâsikleri” olarak yayınlanan kitaplar, başarılı bir çeviri faaliyetinin ürünleridir. Ayrıca Türkiye’de basılan kitapların yarısından fazlasının (yaklaşık yüzde 60) çeviri yayınları olduğu gerçeğini de unutmamalı ve bu potansiyeli kendi lehimize döndürmeliyiz.

Kültür Başkanlığı bünyesinde kurulacak olan çeviri ofisi, daha önce başarıyla uygulanmış bir modelin güncellenmesiyle hayâta geçirilebilir. Böylece Türkçeden yabancı dillere ve yabancı dillerden Türkçeye yapılacak çevirilerin ötesinde, yabancı dillerden yabancı dillere yapılacak ve basılacak kitaplar, Türkiye Cumhuriyeti olarak “küresel kültür aktörü” olmamız konusunda katkı sağlayacaktır. Yurt dışı gezilerinde devlet yetkililerimiz çini, hat eseri ve halının yanında, ziyâret ettikleri ülkenin dilinden Türkçe ve başka dillere çevrilmiş kitapları, “kültürel diplomasi örneği” olarak hediye edebilecektir.

Müzeler

Hâlen Kültür ve Turizm Bakanlığı bünyesinde olan müzelerimiz, kültürün turizmin eşantiyonu olma sürecini devam ettirmektedir. Bu süreç, müzelerimizin kültürel mirâsımızın somut yansımaları olmasını sağlamasına rağmen, güncel kültürel ögelerin sergilenmesine ket vurmaktadır. Yeni kütüphânelerin inşa edilmesi gibi, yeni müzelerin inşa edilmesi ve mevcut müzelerin büyütülmesiyle müzelerimizin depolarında duran eserler hem ülke insanımızın hem de insanlığın hizmetine sunulacak ve estetik zevkin gelişmesine katkı sağlayacaktır.    

Kaynak

Bu çözüm önerilerinin elbette bir de kaynak tarafı vardır. Ülkemizde artık hem hava, hem kara, hem de demir yollarının standardı, ulaşım engelini ortadan kaldırmıştır. Şimdi sıra, bu yollarla gidilecek yerleri çoğaltmaktır. Bu yerler çoğaltılırken, devletin yeni bir bütçe kaleminin yüküne girmesi vazgeçirici olabilir. Ancak burada son yıllarda yeniden canlanmakta olan vakıf kültürümüz devreye girmektedir. Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün de Kültür Başkanlığı bünyesine alınması, bu adımların atılmasında yaşanacak hukûkî ve ekonomik sorunların çözümünde hazır bir bilgi birikiminin kullanılmasını sağlayacaktır.

Artık işlerin başlayınca bitirilmesine alıştık. Demek ki, önemli olan başlamak ve başlarken adımları plânlı bir şekilde atmaktır. Ama mükemmellik iyinin düşmanıdır kurulu uyarınca, plânlamada mükemmelliği yakalamak için, bürokrasinin ağına düşmeyecek kadar da atik olmak durumundayız.

Bu yapının kurulmasıyla ortaya çıkacak sonuçlar, ülkesini seven insanlar olarak bizleri, doğal gaz ve petrol rezervi bulmaktan çok daha fazla sevindirecek ve gururlandıracaktır.