​BİİİÇ REHBERİ

Alican DEĞER 27 Haz 2017

Alican DEĞER
Tüm Yazıları
Öncelikle iki önemli yerden birinde olmalısınız, ya Bodrum, ya da Çeşme.

Öncelikle iki önemli yerden birinde olmalısınız, ya Bodrum, ya da Çeşme.

Oraya nasıl, hangi yolla, hangi otobüsle gittiğiniz önemli değil. Biraz hazırlık ve biraz para ile ilk bakışta bütün sınıf farklarının ortadan kalktığını zannedeceksiniz (Ama sadece ilk bakışta). Zaten en sıkıntı yaratan da bu durum. Çünkü neredeyse çıplaksınız. Ve diyelim ki paranız da var. Ama bunu nasıl belli edeceksiniz? İşte size tüyolar.

Giriş parayla. Tahta iskele üzerinde oturmak için asgari ücretin dörtte birini vermek zorundasınız. İçeride aşırı kazık fiyatlardan o kadarlık bir şeyler yiyip içmenize izin veriyorlar. Bir lahmacun 50 lira. Bir lahmacunla da kim doyar?

En makbul yer localar. Deniz kıyısında bildiğiniz çardak. Ama bunda tüller uçuşuyor. Bu çardağın içinde oturmak kimilerinde 2 bin lira falan. Bildiğin soygun. Ama herkes geride iken, sen yayılarak, tüllerin uçuşmasını seyrederek oturabiliyorsun. Üstelik herkes de seni görüyor. Az bir şey mi?

Denize ulaşmak için insanların üzerinden atlamak zorunda kalmıyorsun da. Bildiğin birinci sınıf yani. Eğer locan varsa servisin de olmalı. Bolca gelip gitmeli garsonlar. Bahşişi peşin vermek en iyisi. O zaman daha çok ilgi gösteriyorlar. Genellikle meyve, lahmacun ve içki falan. Sakın fiyat sormayın. Çünkü sorunca yüzünüze bakıyorlar, “Burada ne işi var bunun” dermiş gibi. Asgari ücretle günde 14 saat taban tepip garsonluk yapan o delikanlı bile sizi aşağılıyor. 

Locada yer kolay bulunmuyor. Tanıdık olmalı. Koca koca iş adamları, muhtemelen kışları seyyar satıcılık yapan görevlilerle bir samimiler ki göreceksiniz. Bildiğiniz kanka. Biraz da gösteri tabii. Tanışık olmak itibar göstergesi ya.

Masada buz kovasında ters çevrilmiş şişeler olmalı. Bittiğini gösteriyor. Yani yenisi gelebilir. Dostlar da bulunmalı çevrede. Öyle locada tek başına oturmak olmaz. Biraz kalabalık bir grup hepsinin ellerinde bir telefon, konuşmadan, çevreye bakmadan ama bakıldığına emin olarak güneş altına yayılınmalı.

Mutlaka ve mutlaka paylaşımda bulunmalısınız. Elinize ne geçerse 3-5 platformda tarihe iz bırakmalısınız. Selfi olabilir, grup fotoğrafı olabilir. Selfi yoksa o gün boşa gitmiştir.

Erkeklerin işi zor. Çünkü ciddi para harcamak zorundalar. Buralarda harcanan para kimi zaman aklı başında bir haftalık bir tatilin masrafından daha fazla. Kimileri kaşını gözünü bile aldırmış. Kimileri vücut tüylerini. Kısaltanları anlıyorum da, bir de ağda yaptıranlar çıkmış. Biraz efemine. Ama bakımlı olmak belki de makbul. Belki de öyle istiyor adam. Bana ne.

Kimi vücut çalışmış. Göstermek lazım. Hem paralı, hem de fit. Bir de yağlanınca peşrev duyası geliyor insanın. 

Güneş gözlüğü şart. Üzerinde mutlaka logo bulunmalı. Yoksa pahalı olduğu anlaşılmaz. Bir de tişört. Elin İtalyanının adı yazmalı kocaman harflerle. Sanki sizi damgalamış gibi. 

Kadınlar için gerekli olan hiç denize girmeseler de değiştirmek zorunda oldukları mayoları. Çanta zaten kadınların tutkusu. Ünlü markaların plaj versiyonlarından olmalı. Bir de plaj terlikleri. Süslü püslü. Bu olmazsa olmaz. 

İki ay önceden başlanan diyetler kendisini göstermeli. Yoksa bunca çaba bir işe yaramaz.

Bu mayolar arada değiştirilmeli mutlaka. Yoksa yoksa, Aman Allah. Milletin diline düşerler Valla. Ve asıl paylaşım tutkusu kadınlarda. Fotoğraf çekmeye, çektirmeye ve bu fotoğrafları rötuşlayıp kendilerini güzel göstermeye ayırdıkları enerji toplanabilse iki tane Keban Barajı tasarruf ederiz. Ama henüz o aşamaya gelmedik anlaşılan.

Velhasıl kelam bu gözlemler bir köşe yazısına sığabilecek gibi değil. Belki de kitap yazmak lazım. Ama önerim gidip görmeniz. Hiç bilenle bilmeyen bir olur mu?

YALAN HABER YAYANLARIN İSTEĞİ NE?

Bayramın birinci günü. Twitter’da dolaşıyorum. Birden kıyamet koptu sanki. Öğle namazı sırasında Pendik’te bir camiye giren bir kişi üç kişiyi bıçaklamış. Bu bıçaklayan DHKP’liymiş. Bu teröristler hep böyle yapıyormuş. Cami cemaatine saldırılar başlamışmış. 

“Yahu ne oluyor” derken, iş anlaşıldı. Akli dengesi bozuk bir vatandaşın işiymiş.

Bu çok çok tehlikeli bir gelişme. Hasta bir vatandaşın yaptığından bahsetmiyorum. İşin aslını astarını öğrenmeden toplumsal fay hatlarını harekete geçirmeye çalışan kimilerinin yaptıklarından bahsediyorum. 

Bu kişilerin yaptıkları çok tehlikeli. Yalan bir haberi pompalayarak varmak istedikleri nokta nedir? Ortalık karışınca bu kişilerin ne çıkarı olacak?

Böylesi bir durum açıkça provokasyondur. Böylesi haberleri yaymak bir tarafı savunmak değil, Türkiye’yi karıştırmak istemekle mümkün olur ancak. Maalesef sosyal medya iyi bir haber kaynağı değil. Yalana çok açık. Hele böyle konularda…