BAZI NOTLAR VE YENİ BİR BRETTON WOODS SİSTEMİ

Prof. Dr. D. Murat DEMİRÖZ
Tüm Yazıları
Öncelikle bütün okuyucularımın Cumhuriyet Bayramını kutluyorum. Atatürk'ün dediği gibi: "Türkiye Cumhuriyet'i ilelebet payidar kalacaktır."

TEBRİK

Öncelikle bütün okuyucularımın Cumhuriyet Bayramını kutluyorum. Atatürk’ün dediği gibi: “Türkiye Cumhuriyet’i ilelebet payidar kalacaktır.” 

* * *

GÜNDEMDEN KISA KISA NOTLAR

Cuma günü zorunlu bazı sebeplerden dolayı sizlerle beraber olamadım. Bu arada önemli gelişmeler oldu. Bizim memleket çok enteresan diyordum ama dünya da bir o kadar enteresan olmaya başladı. İsterseniz öncelikle kısa kısa bunlara değinelim. 

Katalonya bağımsızlık ilan etti. Tabii sevinçleri bir gün bile sürmedi. İspanya hükümeti yüzde yüz haklı olarak ve yasal yetkilerini kullanarak Katalonya yönetimini feshedip bir kayyum atadı. Burada önemli olan İspanya ya da Katalonya yönetimlerinin politikaları değil, AB politikası idi. AB, Katalonya’ya hiç yüz vermedi, Yassıada’da Menderes’i yargılayan Salim Başol misali sert bir hakim pozlarında İspanya’nın yanında yer alacağını bildirdi. Her zaman bahsettiğimiz iki yüzlü ve kaypak tavrını da burada gördük. Tabii sırada İspanya ve Fransa Bask bölgeleri meselesi, Korsika ve Sardinya adası meselesi, İtalya’da Lombardiya meselesi, Almanya’da Bavyera meselesi, Belçika’da Valon ve Flaman bölgeleri meselesi ve İngiltere’de Galler, İskoçya ve K. İrlanda meseleleri vardı. “Nerede Avrupalı hiper demokratlar? Nerede katılımcı demokrasi aşıkları? Nerede halklara özgürlük ve halkların kardeşliği diyen çakma solcular?” Konu Türkiye olunca hepsi aslan gibi kükrerler maşallah, ama tehlike kendi kapılarını çalınca fare olup kayıplara karışırlar.     

Irak güçleri, Peşmerge ve PKK’yı sürmeye devam etti. Katalonya gibi bir başka bağımsızlık referandumu daha sükut-ı hayalle sonuçlandı. Irak merkezi güçleri Türk sınırındaki sınır kapılarını ve tartışmalı bölgeleri ele almak için Kak Mesut’un güçleri üzerine gitmeye devam ediyor. ABD’den arayı bulmak amaçlı demeçler veriliyor ama işin gideceği yer belli oldu: Yeni bir Sa’dabat Paktı. Bunu daha önce yazmıştım. Burada belirtmem gereken bir husus da, Araplar da yükselen bir milliyetçiliğin olduğu ve bunun da hedefinde önce Kürtlerin bulunduğudur. Biz Türkler olarak böyle bir duyguya sahip değiliz, çünkü Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı bir Kürt ne kadar Kürt’se ben de o kadar Kürt’üm, ben ne kadar Türk’sem o da o kadar Türk’tür; ama Arapların bakışı Suriye ve Irak’ta tamamen farklıdır: onlar Kuzey Suriye ve Kuzey Irak’taki Kürt kökenlileri “vatan haini” ve “işgalcilerin işbirlikçisi” olarak görmektedirler. Bu da daha problemli günlerin Orta Doğu’yu beklediği anlamına gelir.

Suudi Arabistan “ılımlı İslâm’a” geçeceğini duyurdu. Bu haber beni ilk önce şaşırttı sonra da güldürdü. Öyle ya, İslam’ın dünyadaki en katı, bağnaz ve yoz yorumuna sahip olan 19’uncu yüzyılın namlı eşkıyalarının çocuklarını, dünyanın düz olduğunu savunan alimlerini, peygamberin mezarını bile ziyaret etmeyi “Şirk” olarak tanımlayan din polislerini, bütün dünyada selefi İslam anlayışını yayan ve bu anlayıştaki terör örgütlerine oluk oluk para akıtan Suudi Krallığı’nı bir anda unutacağız ve “Ay şekerim ne güzel, Suudi’ler de laik ve Atatürkçü oldu!” diyeceğiz… Bu pek mümkün değildir. Olan şudur: Kral Selman Erdoğan gibi “diklenmeden dik durmaya” çalışma eğiliminde iken Kasabanın Şerif’i geldi, tehdit etti ve haraç istedi. Haraç olarak milyarlarca dolarlık silah alımı gerçekleştirildi. Ama bu yetmezdi… Saray içi darbeyle Amerikan yanlısı bugünkü Veliaht Prens koltuğa oturdu, uygun bir zaman içerisinde tahta da kurulacaktır. 100 küsur Selefî – Vehhabi imam görevden atıldı. Ve sonra gelen açıklamalar… Batının Karanlık Yüzü, Türkiye’nin (ve tabiî Irak ve Suriye’nin) kaybedilmesi ihtimaline karşı ikinci bir mevzii belirliyor B Planı olarak: Körfez Ülkeleri - Suudi Arabistan – Ürdün – İsrail – Mısır… Olay bundan ibarettir.      

Akşener’in İYİ Parti’si kuruldu… Kurulduğu anda kurmalı yay gibi iktidar yandaşı gazetecilerden ve Maocu-Kemalist-Türkçü (o da nasıl oluyorsa, garabetin daniskası, DMD) refikimizden salvolar başladı… Kadının ne Amerikan ajanlığı kaldı, ne FETÖ’cülüğü, ne de Proje Liderliği… Muhalif cephe ise Türklüğün kurtarıcısı, Atatürk’ün kızı, çağdaş demokrat lider diye taltif etti… Tabiî ki bu yazılar da ilmî bir analizden yoksundu. Bence İYİ Parti çok abartıldı… Logosundan tutun parti programına, Meral Hanım’ın sade suya tirit konuşmasına kadar öyle ahım şahım bir şey ortaya koymadı. Hele Türkiye’nin vatan savaşı verdiği bu dönemde Türk Milletinin ve Devletinin öncelikleri başta güvenlik olmak üzere çok farklı noktalardayken 2000’li yılların başındaki sorunlara atıf yapan bir parti gibi göründü bana… İYİ Parti’den iktidar adayı olmaz, Proje Parti hiç olmaz… Olsa olsa Türk siyaset hayatının güzide ama mütevazi partilerinden biri olur… Vesselâm.

***

YENİ BİR BRETTON WOODS SİSTEMİ

Geçen pazartesi günkü yazımda Batı Emperyalizminin hakimiyetinin temel sebebinin diğer ülke ve toplumların bu hakimiyeti sorgusuz bir şekilde kabul etmeleri olduğunu söylemiştim. Bu farz-ı muhal “iman etmiş gibi” adanmışlığın sebebi, Batı Sisteminden sebeplenen egemen sınıfların sahip olduklarını kaybetme korkusu ve geniş kitlelerin bu sistem dışında başka bir hayat tarzının olmayacağına inandırılmalarıdır. Burada küresel sermayenin uzantısı görsel medyanın yarattığı algının da büyük payı vardır. Ancak bütün bu algı oyunlarına rağmen, gerçek, artık herkesin gözünün önündedir. Hem ülkeler içinde bölgeler ve sınıflar arası eşitsizlik hem de ülkeler arası eşitsizlik had safhaya varmıştır. Dünyanın neredeyse yarısına yakını fakirlik sınırının altındadır. Küreselleşme denen ülkeler arasında sermaye, ürün ve enformasyon hareketliliğinin sınırsıza yaklaştığı süreç içinde az gelişmiş ülkeler oyun dışı kalmıştır. Mali sermayenin ve enformasyonun sınır tanımadan küresel ortamda hareket etmesi milli devletlerin para, maliye ve kur politikalarını etkisizleştirmiş, para ve enformasyon üzerindeki kontrollerini azaltmış ve uluslararası suç ekonomisi, terör ve casusluk bu dönemde zirveye çıkmıştır. Fonlar üretken sektörlerden spekülatif sektörlere akmış, 1990’dan bu yana bu spekülatif sermaye hareketlerinin de önemli bir etken olduğu sayısız miktarda gelişmekte olan ülke krizi ile Asya Krizi ve Küresel Kriz gibi iki büyük kriz de tecrübe edilmiştir. Bunların üstüne sosyal çatışmaları, gelişmekte olan ülkelerde ortaya çıkan iç savaş süreçlerini, uluslararası göçmen meselesini de eklerseniz dünyanın bu sistemle barış, huzur ve refah yakalaması mümkün değildir. Karanlık Taraf’ın yenilmesi için ilk önce bu küresel iktisadi düzenin değişmesi gerekir. Bu nasıl olacak? Buyurun anlatalım…

Öncelikle söylemek gerekir ki, şimdi vereceğim önerilerin hakim konumdaki merkezi kapitalist ülkelerin hükümetleri tarafından kabul edilmesi şu an için pek mümkün görünmemektedir. Bu çarpık yapının etkileri kendileri için de öldürücü oluncaya kadar da bu önerilere yanaşmayacaklardır. Yine de biz kendi kanaatimizi söyleyelim:

1. Dünya’da para akımlarının kontrol altına alınması gerekir. Bu hem krizleri tetikleyen mekanizmayı ortadan kaldıracak hem de uluslararası terörizmin önemli bir finans olanağını ortadan kaldıracaktır. Para akımlarının kontrolü için olmazsa olmaz şart ABD Doları’nın rezerv para olmasının sona ermesidir. Milli paralarla ticaret geçici bir çözümdür, esas çözüm bütün ülkelerin kabul edeceği ve hiçbir ülkenin milli parası olmayan küresel bir paraya geçmektir. Ehh, bu parayı kim basacak derseniz onun için en muhtemel aday IMF’dir.

2. Bütün dünyada sabit kur sistemine geçilmelidir. Bütün paralar rezerv paraya endekslenmeli, bu para da başta ABD olmak üzere hiçbir ülkenin etkisi altında olmamalıdır. Böylece hem aşırı para basarak hem de kurları gereksiz yere dalgalandırarak dünya ticaretini istikrarsızlığa, dünya finans sistemini de belirsizliğe itmenin önüne geçilecektir.

3. Bugünkü sistemde unutulmuş olan ve 3 milyara yaklaşan bir nüfusa sahip olan Az Gelişmiş Ülkelere çok düşük faizli veya faizsiz kalkınma kredileri aktarılmalıdır. Buralarda yapılacak altyapı yatırımları hem gelişmiş hem de gelişmekte olan ülke firmalarını rantiye olmaktan çıkaracak ve üretime sevk edecektir, üstüne üstlük 15-20 yıl içerisinde 3 milyara yakın bir tüketici nüfus da dünya piyasasına entegre olacaktır. Buraları dünya sistemine entegre etmezsek ne göç ne de terörizm sorunu biter. Burada ana kurum da Dünya Bankası olacaktır.

4. Uluslararası borç ve döviz piyasaları kontrol altına alınmalıdır, bu piyasalar bugün ABD’nin kendi çıkarına göre uyguladığı parasal genişleme dönemlerinde parayı/borcu gelişmekte olan ülkelere akıtmakta, daha sonra da ABD parayı kısınca bu sefer yine bu ülkelerden parayı çekmektedir. Kredilerin olması gerekenin çok üstünde bir kısmı tüketime gitmektedir, bu da özellikle bizim gibi ülkelerde üretken sektörler yerine üretken olmayan sektörlerin şişmesine yol açmaktadır. Bu yapı, sabit kur sisteminde ve paranın IMF kontrolü altında olduğu bir dünyada yaşayamaz. Bir sürü spekülatör ve tefeci kurum kaybedecektir, sakın bana “uluslararası finans sistemi çöker, maazallah!” demeyin, çünkü bu öneri zaten bu tefeci yapının yıkılmasını amaçlamaktadır.

5. BM’nin bugünkü yapısı değişmelidir. Hiçbir ülkenin imtiyazlı bir yeri olmamalı, her ülke eşit oy hakkına sahip olmalıdır. NATO ve benzeri yapılar lağvedilip bir BM ordusu oluşturulmalıdır. 

“Hoca ne salladın be, IMF, Dünya Bankası ve BM’ye kaldıysak halimiz harap”, dediğinizi duyar gibiyim. Bahsettiğim şey küresel sorunlara küresel çözüm bulunması temeline dayanır. Bunun bugünkü şartlarda hiç kimse tarafından kabul edilmeyeceğini biliyorum, söyledim de zaten. Olmazsa biz de kendi milli politikamızla kendi dünyamızı kurarız… Selâm ile…