BAYRAMIN MANEVİYATI VE EKONOMİ POLİTİĞİ

Prof. Dr. D. Murat DEMİRÖZ
Tüm Yazıları
Üniversite'deki odamdan Süleymaniye Camii'ni seyrederim.

Üniversite’deki odamdan Süleymaniye Camii’ni seyrederim. Orada benim komşum olarak Sultan Süleyman, Hürrem Sultan, Mimar Sinan ve rical-i devletin ve gönül dünyamızın büyükleri yatmaktadır. Öyle sihirli bir mekândır ki üniversitenin bulunduğu bölge, sanki her taraftan ruhlar üşüşür hafızamıza. İşte Yahya Kemal de benimkilere benzer duygulara kapılmış herhalde… Yahya Kemal Beyatlı’nın Süleymaniye’de Bayram Sabahı adlı destansı şiirinden birkaç pasajla yazıya başlayalım:

Süleymaniye`de Bayram Sabahı

Artarak gönlümün aydınlığı her saniyede

Bir mehâbetli sabah oldu Süleymâniye`de

Kendi gök kubbemiz altında bu bayram saati,

Dokuz asrında bütün halkı, bütün memleketi

Yer yer aksettiriyor mavileşen manzaradan,

Kalkıyor tozlu zaman perdesi her an aradan.

Gecenin bitmeye yüz tuttuğu andan beridir,

Duyulan gökte kanat, yerde ayak sesleridir.

Bir geliş var!.. Ne mübârek, ne garîb âlem bu!..

Hava boydan boya binlerce hayâletle dolu…

Yahya Kemal, bizim Süleymaniye Camii’ne giden yolda aynen benim de kapıldığım tahhayyüle kapılır ve sanki etrafını geçmişten gelen ecdadın ruhlarının kapladığını düşünür. Çünkü Bayram toplanma ve bir olma zamanıdır. Süleymaniye ise sadece yaşayanları değil ölenleri de birleştirmektedir.

Ordu-milletlerin en çok döğüşen, en sarpı

Adamış sevdiği Allah’ına bir böyle yapı.

En güzel mâbedi olsun diye en son dînin

Budur öz şekli hayâl ettiği mîmârînin.

Görebilsin diye sonsuzluğu her yerden iyi,

Seçmiş İstanbul’un ufkunda bu kudsî tepeyi;

Taşımış harcını gâzîleri, serdârıyle,

Taşı yenmiş nice bin işçisi, mîmâriyle.

Hür ve engin vatanın hem gece, hem gündüzüne,

Uhrevî bir kapı açmış buradan gökyüzüne,

Ta ki geçsin ezelî rahmete ruh orduları..

Bir neferdir, bu zafer mâbedinin mîmârı.

Türk Milleti ordu-millettir. Yani yeri geldiğinde bütün millet olarak topyekûn harbe gireriz. Süleymaniye de bu “ordu-milletlerin en çok döğüşen, en sarpı” tarafından Allah’a adanmıştır. Netice de Mimar Sinan da Yeniçeri kökenlidir.

Ulu mâbed! Seni ancak bu sabah anlıyorum;

Ben de bir vârisin olmakla bugün mağrûrum;

Bir zaman hendeseden âbide zannettimdi;

Kubben altında bu cumhûra bakarken şimdi,

Senelerden beri rüyâda görüp özlediğim

Cedlerin mağfiret iklîmine girmiş gibiyim.

Dili bir, gönlü bir, îmânı bir insan yığını

Görüyor varlığının bir yere toplandığını;

Büyük Allah’ı anarken bir ağızdan herkes

Nice bin dalgalı Tekbîr oluyor tek bir ses;

Yükselen bir nakaratın büyüyen velvelesi,

Nice tuğlarla karışmış nice bin at yelesi!

Süleymaniye’nin bir mimari harika olduğu söylenir hep. Bilemem çünkü benim uzmanlık alanım değil. Ancak konunun uzmanlarının söylediği bu yöndedir. Yahya Kemal de ilk bakışta Süleymaniye’yi “hendeseden bir abide” zannetmişken, Bayram Namazı’nda temaşa ettiği manzara işin aslında farklı olduğunu gösterir: Süleymaniye, aynı zamanda Türk Milleti’nin birliğinin sembolüdür. Aslında milleti o gün oraya toplayan da Süleymaniye değildir, Bayram olması sebebiyle bu manzara ortaya çıkmıştır.  

Ulu mâbedde karıştım vatanın birliğine.

Çok şükür Allaha, gördüm, bu saatlerde yine

Yaşayanlarla beraber bulunan ervâhı.

Doludur gönlüm ışıklarla bu bayram sabahı.

Bayramlar, her toplumda, o toplumun geçmişi ile geleceğini birbirine bağlayan ve toplumsal hafızayı bir arada tutan önemli etkenlerdendir. Şiirde de belirtildiği gibi zengin-fakir, genç-yaşlı herkesi aynı duygu ve iman etrafında birleştiren bir olgudur. Tabii ki, böyle özel günlerin iktisadi açıdan da etkileri vardır. Batı’da bu özel günlerin iktisadi etkileri ciddi olarak araştırılır. Örneğin genel iktisadi konjonktür veya gayrı menkul piyasası getirileri üzerinde Yılbaşı ve Paskalya’nın etkilerine dair bir literatür oluşmuştur. Bizde de, örneğin Ramazan ayının, dini bayramların özellikle tüketime nasıl etki ettiğinin araştırılması gerekir.

Son dönemlerde artarak büyüyen bir eğilime göre, necip milletimiz Ramazan ve Kurban Bayramlarını bir tatil imkânı olarak görmektedir. Bunda artan şehirleşmenin de payı vardır. Kasaba eşrafı için düzenli bir tatil yoktur, ama çalışma hayatı da şehirde ki kadar yoğun değildir. Adam isterse dilediği zamanda tatile gidebilir. Bununla birlikte, Bayramlar dini ve milli açıdan önem arz ettiği için daha bir şevkle kutlanır. Şehirde ise, büyük ölçekli firmalarda maaşlı olarak çalışan insan yığınlarının, 15 günlük izin haklarının haricinde karşılaştıkları en uzun tatiller genelde Dini Bayramlar olmaktadır. Tabiri caizse, kasabadaki adamın zamanı bol parası kıttır, şehirdeki adamın ise zamanı kıt parası boldur. Bunun doğal sonucu, Bayramların ciddi tatil fırsatı olarak değerlendirilmesidir. 

Pekiyi, biz “şehirli ve medeni” insanlar olarak böyle davranırsak, yukarıdaki şiirde bahsedilen Bayramların geçmişle geleceği buluşturması ve toplumsal hafızayı tazelemesi gibi vasıfları ortadan kalkmaz mı? Elbette ki öyle olmaktadır. Bayramda büyüklerimizin ve ailemizin ziyaretinde, fakir ve muhtaçların yardımında olmayıp, bilmem kaç yıldızlı otelimsilerde “mega ultra her şey dahil” formatında önüne ne geliyorsa zıkkımlanırsa insanlar, yavaş yavaş geçmişle gelecek, ecdâdla evlâd arasındaki ilişki de kopar. Sonra bir bakmışsınız ki bu “asker millet” bir “yiyici millete” ve “uşak millete” dönüşmüş.

Bu duygular içinde bütün okuyucularımın ve Türk Milleti’nin bayramını kutlar, bayramın iştahımız ve kâr hırsımızı değil maneviyatımızı ve birliğimizi artırmasını temenni ederim.